Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın korumalarının Washington ziyareti sırasında karıştıkları kavganın yankıları devam ediyor. Amerika’da Demokrat Parti’den bir milletvekili, Erdoğan’ın Washington ziyareti sırasında yaşanan kavga nedeniyle Lockheed Martin yapımı F-35 taarruz uçaklarının Türkiye’ye satışının engellenmesi için bir yasa değişikliği teklifi sundu. Teklif, Türkiye’nin ilk parti teslimatını 2018’de beklediği F-35 uçaklarının tedarik sürecini olumsuz yönde etkileyebilir.
Defense News’te yer alan habere göre yasa değişikliği teklifi, ‘Türk hükûmeti, protestocuları döven kişilerin soruşturulması ve kovuşturulmasına yardım etmediği müddetçe’, F-35lerin teslim edilmesini engellemeyi amaçlıyor. Diğer yandan Türkiye’nin, F-35 üretim programının önemli bir ortağı olması da, söz konusu değişikliğin kabul edilmesini zorlaştırıyor.
Teklif önümüzdeki hafta görüşülecek
Aynı zamanda Dışilişkiler Komitesi Üyesi olan David Cicilline, geçtiğimiz ay Temsilciler Meclisi Silahlı Hizmetler Komitesi’nden geçen ‘2018 Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasası’na ilişkin bir değişiklik teklifi sundu. Temsilciler Meclisi’nin bu yasayla ilgili değişiklik tekliflerini önümüzdeki hafta görüşmesi bekleniyor.
Temsilciler Meclisi Hukuk Komitesi, Cuma sabahı itibarıyla 90’dan fazla değişiklik teklifi yapıldığını bildiridi. Bu tekliflerin, Temsilciler Meclisi tarafından dikkate alınıp alınmayacağı Çarşamba günü belli olacak. Değişiklik tekliflerinin yasalaşması için Senato onayı gerekiyor.
Bu değişiklik teklifleri, ABD ve Türkiye arasındaki ilişkilerin ne kadar karmaşık hale geldiğini de gösteriyor. Erdoğan, Suriye’de Kürt gruplara destek verdiği için Washington yönetimini eleştiriyor. Türkiye hakkında giderek otoriterleştiğine dair yaygın bir eleştiri olmasına rağmen, Trump yönetimi ise çoğunlukla Türkiye’yi öven açıklamalar yapıyor.
İlk teslimat 2018 yılında
Türkiye, 100’den fazla F-35A satın almayı planlıyor. Türkiye ilk F-35’lerini ise 2018 yılında teslim almayı umuyor. F-35 üretim programındaki diğer ortaklar gibi Türkiye’nin de endüstriyel alanda önemli bir rolü var. Türkiye’nin programda, diğer Avrupalı operastörlere de hizmet verecek olan motor bakım tesisi inşa etme sorumluluğu bulunuyor.
“Türkiye, korumaların soruşturulacağı güvencesini verene kadar teslimat engellensin”
Cicilline’nin teklif ettiği değişiklik, Türkiye, Başkan Donald Trump’a 16 Mayıs’taki koruma saldırısına katılan resmi yetkililerin soruşturulması ve kovuşturulması için güvence verene kadar uçakların tesliminin engellenmesini içeriyor.
Değişiklik teklifi yayınlanmadan önce tekliften haberdar olan Lockheed Martin şirketi gelişmeleri yakından takip ediyor. Şirketin Başkan Yardımcısı Orlando Carvalho Defense News’e yaptığı açıklamada, şirketin aksi belirtilene kadar programa sadık kalacağını söyledi.
F-35 programı nedir?
ABD tarafından koordine edilen F-35 Programı’nda toplamda 12 farklı ülke yer alıyor. Düşük görünürlük kabiliyeti, gelişmiş aviyonikler, üstün performanslı motor, ağ merkezli muharebe mimarisi gibi özellikleri nedeniyle beşinci nesil savaş uçağı olarak tanımlanan F-35’lerin geliştirilmesine ve üretimine katkıda bulunan 12 ülkeyi ABD, İngiltere, Kanada, Avustralya, Güney Kore, İtalya, Danimarka, Hollanda, Japonya, Norveç, İsrail ve Türkiye oluşturuyor.
Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 9 ülkenin ortak konsorsiyumu tarafından üretilen F-35 savaş uçaklarının 2018 yılına kadar ortaklara teslim edileceği bildirilirken, Türkiye’nin verdiği 107 adet F-35 savaş uçağı siparişinden ilk 2’sini 2017’de teslim alması bekleniyor.
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Şebnem Korur Fincancı’nın “terör propagandası” yaptığı suçlamasıyla tutuklanması bir kez daha ifade özgürlüğünün ne olduğu, kapsamı ve sınırları hakkında tartışmaların başlamasına yol açtı.
Şebnem Korur Fincancı, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hakkında yürütülen soruşturma kapsamında dün “terör örgütü propagandası” yapmak ve “Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, devletin kurum ve organlarını aşağılamak” suçlamalarıyla tutuklandı.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı bugün Fincancı ve TTB merkez yönetiminin görevden alınmasını da istedi.
Fincancı 20 Ekim’de PKK’ya yakın Medya Haber TV’de katıldığı bir yayında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin PKK’ya karşı “kimyasal silah kullandığı” iddialarıyla ilgili değerlendirmelerde bulunmuş, iddiaların bağımsız heyetlerce incelenmesi gerektiğini söylemişti.
TSK, KUZEY IRAK OPERASYONLARINDA KIMYASAL SILAH KULLANDI IDDIASI
18 Ekim’de PKK’ya yakın medya organlarında TSK’nın Kuzey Irak’taki bazı operasyonlarda “kimyasal silah kullandığı” öne sürüldü, iddiaya dayanak olarak çeşitli görüntüler paylaşıldı.
Şebnem Korur Fincancı iki gün sonra PKK’ya yakın Medya Haber TV’de katıldığı bir yayında, ortada bu tür iddiaların ve ölümün olduğu bir durumda, Birleşmiş Milletler’in Minnesota Protokolü ilkeleri gereği, bu iddiaların bağımsız heyetlerce incelenmesi gerektiğini söyledi ve şu ifadeleri kullandı:
“Görüntüleri daha önce de bir hekim olarak incelemiştim ve belli ki sinir sistemini doğrudan tutan toksik gazlardan, zehirli gazlardan, kimyasal gazlardan biri kullanılmış durumda.”
Minnesota Protokolü, adli nitelikli otopsilerin tamamının, muhakkak adli tıp uzmanı veya adli patologlar tarafından ve tam donanımlı otopsi birimlerinde yapılmasını öngörüyor.
Bu iddiaların ardından Halkların Demokratik Partisi (HDP) TBMM’ye Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın yanıtlaması istemiyle soru önergesi verdi.
Milli Savunma Bakanlığı’nın basın açıklamasında “Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından kimyasal silah kullanıldığına yönelik iddiaların tamamen asılsız ve gerçek dışı olduğu” belirtildi.
Şebnem Korur Fincancı, hakkında soruşturma başlatılmasının ardından medyaya yaptığı açıklamalarda söylediklerinin iddiaların araştırılmasını savunmaktan ibaret olduğunu vurguladı. Ancak Fincancı, AKP iktidarinin hedef göstermesi uzerine tutuklandı.
Cezaevinde tutuklulara yönelik kötü uygulamalar ilişkin gelen bilgiler arasında; “2 günde bir musluklardan 1.30 saat su veriliyor, sadece 3 kova var suyu koydukları kova fazla olursa geri alıyor döküyorlar. Koğuşta kantinden para karşılığında alınan suya da el koyuyorlar” şeklinde bilgiler geliyor.
TUTUKLULAR YERDE YATIYOR VE BATTANİYE SERİLMESİNE İZİN VERİLMİYOR
Cezaevlerinde kapasitenin en az 2 katından fazla tutuklunun bulunduğuna ilişkin Adalet Bakanlığı’nın açıkladı. Cezaevlerinden gelen bilgiler de tutukluların yerlerde yattığına ilişkin bilgiler gelmeye devam ediyor. Sivas E Tipi Cezaevi’nin yönetimi ve gardiyanlar, yerde yatan tutukluların yere battaniye sermesine bile izin vermiyor.
Cezaevi Müdürü’nün koğuşlarda dolaşarak psikolojik baskı uyguladığı ve koğuşlarda herhangi bir tutuklunun mesleğini sorduğu cevap vermediğinde ise makam odasına götürüp işkenceler uyguladığı iddia ediliyor. Koğuşlarda gezerken tutuklulara sürekli kötü sözlerle muamelede bulunduğuna ilişkin bilgiler yer alıyor.
Makumlara ait itiraz ve şikayet dilekçelerini ilgili yerlere ulaştırmadığı ve geri verdiği kaydediliyor. Şikayet dilekçesi veren tutuklulara ise koğuşta psikolojik baskı uyguladığı belirtiliyor.
Interpol’ün, üye devletleri suç, suçlu ve tehditler karşısında bilgilendirdiği ve gerektiği zaman yakalama emri talebi ilettiği sekiz ayrı bülten tipinden en bilineni olan kırmızı bültenle aranan kişilerin arasında Adil Öksüz, Mihraç Ural ve Salih Müslim gibi isimler var.
Uluslararası Polis Teşkilatı’nın (Interpol), Türkiye tarafından çıkartılan 50’ye yakın kırmızı bülteni askıya aldığı öne sürüldü. Sabah gazetesinden Erkam Çoban’ın haberine göre Türkiye, yurt dışında olduğunu değerlendirdiği bazı kişiler için adli makamlarca acil yakalama talebinde bulunurken, Interpol dosyaları ‘siyasi’ bularak beklemeye aldı.
Eş zamanlı olarak hükümetin ‘F..’ olarak tanımladığı örgütün firarisi Adil Öksüz, eski PYD Eş Başkanı Salih Müslim, THKP-C Acilciler üyesi Mihraç Ural gibi isimlerin aralarında bulunduğu 50’ye yakın kişi ile ilgili kırmızı bülten çalışmaları başlatılmıştı.
Kırmızı bülten talepleri onaylandıkları takdirde Interpol, kendisine üye 170 ülkeye bunu yayımlayacak ve Türkiye’nin istediği birçok kişi hakkında yakalama kararı verilmiş olacaktı.
Yakın zaman önce Türkiye, Türkiye kökenli Alman yazar Doğan Akhanlı hakkında kırmızı bülten çıkartmış, yazar İspanya’da gözaltına alınmıştı. Interpol daha sonra Akhanlı hakkındaki kırmızı bülteni sildi.