Connect with us

Öne Çıkanlar

Adalet Bakanlığı’ndan ‘Sivas katliamı’ yorumu: Olayda yaşam hakkı ihlali yok; tazminat alanlar mağdur değil!

Published

on

Adalet Bakanlığı, Cafer Erçakmak’ın da aralarında bulunduğu 8 sanığın yargılandığı Sivas katliamı davasında zamanaşımı gerekçesiyle verilen düşme kararı üzerine, Anayasa Mahkemesi’ne yapılan bireysel başvuruya karşı 22 sayfalık savunma metni gönderdi. Bakanlık Sivas katliamından ‘olay’ diye bahsederken başvurunun tüm yönleriyle reddedilmesini istedi. Katliamda insanlığa karşı suç ve yaşam hakkı ihlali olmadığını savunan Bakanlığa göre, tazminat aldıkları için başvurucular da artık “mağdur” değil.

Bakanlık, Anayasa Mahkemesi’nin başvuruyu insanlığa karşı suç ve adil yargılanma hakkı ihlali yönünden inceleyemeyeceğini öne sürdü. Katliamdan sağ kurtulan başvurucuların “yaşam hakkı ihlali” iddiasının tartışılır olduğunu savunan bakanlık, “Başvurucuların bu olaylar nedeniyle nasıl bir yaralanmalarının oluştuğunu kanıtlamaları gerekmektedir” denildi.

Cumhuriyet’ten Alican Uludağ’ın haberi şöyle:

Başvurunun reddinin istendiği savunmada, başvurucuların hukuksal sürecin tüm aşamalarında bütün zarar görenlerin adeta suçlu muamelesi gördükleri, duruşmalar sürecinde sanıkların hakaret dolu eylem ve sözleri ve sanıkların yakalanmasında gösterilen görev ihmallerinin adeta özellikle sol görüşlü ve Alevi olan yurttaşların bir değeri olmadığı, ikinci sınıf insan oldukları sonucunu doğuracak eylem ve işlemlerle dolu olduğu, konuyla ilgili TRT’nin yanlı programlar yaptığı, Madımak Oteli’nin Utanç Müzesi yapılması isteminin reddedildiği, bu nedenle ayrımcılığa maruz kalındığı iddiasına da değinildi ve başvurucuların ayrımcılığa maruz kaldığına dair yeterli somut bilgiler olmadığı iddia edildi.

“Sen ispatla”

Yaşam hakkı şikâyetinin ise en azından bazı başvurucuların bakımından uygulanabilirliğinin tartışılması gerektiğini belirtilen savunmada, “Anılan başvurucuların, başvuru konusu olaylar veya yangın nedeniyle oluşmuş bir yaralanmaları olup olmadığı konusunda herhangi bir açıklamaya yer verilmemiş ve destekleyici uygun bir delil sunulmamıştır” denildi, AİHM’nin ‘Hayata Dönüş Operasyonu’yla ilgili “Erol Arıkan ve diğerleri” kararında, sağ kurtulan başvurucunun herhangi bir yaralanmasının olmaması nedeniyle yaşam hakkı ihlali kararı vermediğine dikkat çekilen kararda, “Bu nedenle, bu başvuru bakımından yangında sağ kurtulan başvurucuların yaşam hakkı kapsamında ileri sürdükleri şikâyetlerin anayasanın 17. ve AİHS’nin 2. madde hükmü kapsamında incelenebilmesi için bahsi geçen başvurucuların bu olaylar nedeniyle nasıl bir yaralanmalarının oluştuğunu kanıtlamaları gerekmektedir” ifadesi kullanıldı.

Mağdurları suçladı

Yaşam hakkı şikâyetleriyle ilgili etkili soruşturma yapılmaması konusunda mağdurlara ilişkin açıklamada bulunan bakanlık, 23 Eylül 2012 tarihinden önce 6 ay içerisinde AİHM’ye aynı tarihten itibaren 30 günlük süre içerisinde AYM’ye başvuru yapılmamış olması nedeniyle reddedilmesi gerektiğini belirtti.

Savunmada, Sivas olaylarıyla ilgili ceza davalarının sonuçlandığı, açılan tazminat davalarında başvurucular lehine tazminata hükmedildiği belirtilerek, başvurucuların artık “mağdur sıfatını” taşımadıkları öne sürüdü.

Sağ kurtulanlar ve yakınlarını yitirenler başvurdu

Madımak Oteli’nde 2 Temmuz 1993 tarihinde 35 kişinin yakılarak katledilmesine ilişkin Ankara’da görülen, arasında Cafer Erçakmak’ın bulunduğu 8 sanıklı Sivas katliamı davası, 2012’de zamanaşımı kararıyla düşürülmüştü. Mahkeme, katliamı insanlığa karşı suç olarak kabul etmemiş, Yargıtay da bunu onamıştı. Bu kararın ardından katliamda yaşamını yitirenlerin yakınları ile sağ kurtulanlar, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunmuştu. Başvuruda, Madımak katliamı nedeniyle yaşam hakkı, eşitlik hakkı, ayrımcılık yasağı ile toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkının ihlal edildiği şikâyeti yapılmıştı. Ayrıca davanın zamanaşımı nedeniyle düşmesi nedeniyle “makul sürede yargılanma”, katliamın insanlığa karşı suç olarak nitelendirilmemesi nedeniyle de “gerekçeli karar” hakkının ihlal edildiği belirtildi. Anayasa Mahkemesi İkinci Bölüm, başvuruyu yaşam hakkı, adil yargılanma hakkı, ayrımcılık yasağı ve toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarının ihlali iddiaları yönünden ele almaya karar vererek, Adalet Bakanlığı’ndan savunma istemişti.

Gündem

Saldırılar sonrası Uber’den ilk açıklama

Published

on

By

Akıllı telefonlar üzerinden araç çağırma şirketi Uber‘den İstanbul’daki taksicilerin saldırılara ilişkin olarak açıklama geldi. Şirketin global merkezinden yapılan açıklamada, “Önceliğimiz bu zor zamanlarda, Uber sürücü ortaklarımızın yanında durmak, onlara gereken hukuki yardımı sağlayıp destek olmaktır” dendi.

Hürriyet’ten Ahmet Can’a yapılan açıklamada “Türkiye’deki operasyonlarımıza, sorumlu bir iş ortağı olarak, sonuna kadar bağlıyız. En çok önem verdiğimiz konuların başında, yerel paydaşlarla beraber çalışarak, birlikte daha akıllı ve çevre dostu şehirler yaratmak geliyor. Buna taksiciler de dahil olduğu için taksi ürünümüz mevcut” dendi.

SAYI 2 BİNİ AŞTI

Ayrıca şirketten yapılan açıklamada Uber’in bulunduğu tüm ülkelerde yerel regülasyonlara uygun olarak faaliyet gösterildiği ve her ülkenin vergi düzenlemelerine uyulduğu vurgulandı.

2014 yılında Türkiye’ye açılan Uber, şu anda iki farklı araç tipiyle hizmet veriyor. Bunlardan biri Mercedes Vito gibi lüks hafif ticari araçlar. Diğeri de taksi platformu. Şirketten paylaşılan bilgilere göre taksi platformunda hizmet veren taksilerinin sayısı 2 bini aştı.

Continue Reading

Öne Çıkanlar

Erdoğan’dan IMF’ye: Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim; sen sadece paranı al!

Published

on

By

AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Suriye’de yaşanan çatışmalarla ilgili olarak NATO‘ya tepki gösterdi. “Yeri geldi Afganistan’da olduk Somali’de olduk şu anda Suriye’de bu olaylar yaşanırken, ey NATO sen ne zaman olacak da gelip bizim yanımızda yer alacaksın?” diyen Erdoğan, IMF‘ye de “Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim; sen sadece paranı al” diye seslendi.

Bolu’da partisinin 6. olağan il kongresinde konuşan Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“Suriye ve Irak sınırlarımız boyunca terör koridoru oluşturmak isteyenler yüzlerindeki maskeleri indirip niyetlerini ifşa ettiler. Kimsenin ummadığı operasyonları başlattık. Müttefikimiz dediğimiz güçlere bakışı sahadaki eylemlere göre yeniden belirledik. NATO’nun üyesiyiz. Yeri geldi Afganistan’da olduk Somali’de olduk şu anda Suriye’de bu olaylar yaşanırken, ey NATO sen ne zaman olacak da gelip bizim yanımızda yer alacaksın? 911 kilometre burada bizim sınırımız var, sürekli terör örgütleri bizi taciz ediyor, Suriye rejimi aynı şekilde bu yollara başvuruyor. Peki sen ne zaman ortaya çıkacaksın, devamlı ben bunları mı söyleyeceğim? Şu ana kadar hala olumlu bir ses söz yok.

“Biz iktidara geldiğimizde de attığımız her adımda bize olmaz dediler, yapamazsınız dediler, başaramazsınız dediler. Daha ileri gidip ‘haddinizi aşmayın ha’ dediler. IMF’nin bize dediği laf ‘olmaz’. Ne olmaz? Sen paranı alıyor musun, alıyorsun. Bizden sonra borç istedi. Arkadaşlar “Verelim mi?” dedi, “Verin” dedim. Bugün borç alan yarın emir alır.

(IMF’ye) Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim. Sen sadece paranı al.”

Continue Reading

Öne Çıkanlar

“Canan Karatay’ı görünce üzülüyorum, depresyonu turşuyla çözmek gibi önerileri tartışmak istemiyorum”

Published

on

By

2015’te Uluslararası Diyabet Federasyonu tarafından verilen diyabet alanında ‘Yılın Bilim Adamı’ ödülünü alan Yılmaz, “Şeker fabrikalarının özelleştirilmesine de pancar üretiminin sınırlandırılmasına da karşıyım. Üretim ağırlığının nişasta bazlı şekerlere kaydırılmasını doğru bulmuyorum” ifadesini kullandı.

Temel Yılmaz’ın Habertürk’ten Kübra Par’ın sorularına verdiği yanıtların ilgili bölümü şöyle:

– Canan Karatay, son günlerde depresyon ilaçlarıyla ilgili açıklamasıyla gündemde. İstanbul Tabip Odası’nın Karatay’a para cezası kesmesine ne diyorsunuz?

Canan Hoca’nın açıklamalarını artık biraz üzüntüyle izliyorum. Depresyonu sadece bağırsaklara ve faydalı-zararlı bakterilere bağlamak, sorunu turşu yiyerek çözmek gibi önerleri de tartışmak istemiyorum! Sorun bu tür talkshow türü yorumlardan çok daha ciddi. Sadece bizim toplum değil, dünyadaki tüm toplumların sorunu. Hekimler arasındaki bu tür tartışmaların yeri medya değil, olmamalı. Bir hipoteziniz varsa, bununla ilgili olarak bir araştırma yaparsınız. Oturup araştırmayı kaleme alırsınız, sonra bu çalışmayı hakemli dergilerden birisine gönderirsiniz. O arada da bir bilimsel kongrede sunmak istersiniz. Oradaki sunumda konunun uzmanları sizi dinler, onayladıkları noktalarda onaylar, akıllarına yatmayan noktalarda da sorularını sorar. Ondan sonra o düzeltmelerini yapar. Yayın, hakemli bir dergide çıkar. Bu artık uluslararası standartlarda yapılmış bir araştırmadır ve herkes bunu uygular.

– Karatay’a temel eleştiriniz, araştırma bulgularını önünüze koymadan konuşması mı?

Evet, somut kanıtlar olmadan konuşmamalı.

– Siz Karatay’ın şeker yükleme testine karşı çıkmasını da eleştiriyorsunuz değil mi?

“Şeker yükleme testini yaptıranların çocukları şeker hastası olur, kalbi delik olur” diyorsanız, bunu kanıtlamanız lazım. Tıpta gelişigüzel konuşma hakkınız yok. İnsan hayatıyla ilişkili olarak karar veren ve daha sonra hesap sorulmayan mesleklerden biri hâkimlik, diğeri de hekimlik. Bir hasta, gelip sizi bir otorite olarak aldığı zaman, ağzınızdan çıkacak her kelimeyi izler. Söylediğiniz bir kelimeye takılır, sabaha kadar uyumaz. Canan Hoca’nın, glikoz tolerans testi yapılmış annelerin çocuklarının verilen glikoza bağlı olarak diyabet olduğuna dair kendi klinik araştırmasını ya da literatüre ilişkin araştırmasını bekliyorum. Baktım ama bulamadım.

– Ama Karatay depresyon ilaçlarının aşırı yaygınlaşmasını eleştirmekte haklı değil mi?

Depresyon ilaç tüketiminin aşırı olduğuna katılıyorum. Bunun temel nedeni, gelişen teknolojinin insanlara getirdiği yeni hayat modeli. İnsanlar artık çok daha uzun saatler çalışıyor, daha uzun süre kapalı ortamlarda kalıyor, daha hareketsiz ve daha stresli. Mesaj-mail trafiği de düşük yoğunluklu stresi tüm güne yaydı. İnsanlar artık sürekli çalışan, sürekli izlenen ve sürekli uyarı ve emirlerle sürekli yönetilen modern köleler haline geldi ve tüm toplumlarda depresyon patladı. İlaç kullanımı da arttı. Ancak bu durum tek başına bu kadar aşırı ilaç kullanımını izah etmez. Sorunu psikoterapik rehabilitasyonlarla çözümlenebilecek birçok insan hemen ilaca yönlendiriliyor. Aşırı miktarda gereksiz, indikasyonsuz ilaç tüketimi var. Bu ilaçlar duyguları etkileyen ilaçlar, stres ve üzüntüleri azaltırken sevinç ve mutlulukları da buduyor. Çalışma koşullarının biraz daha düzeltilmesi, işyerlerinde çalışana psikolojik danışmanlık sağlanması gibi önlemler, sorunların çözümünde çok önemli rol oynayabilir.

Continue Reading

Çok Okunanlar