Connect with us

Öne Çıkanlar

AİHM, Türk hükûmetinden savunma istedi

Published

on

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında ilan edilen OHAL kapsamındaki KHK’lar ile görevlerine son verilen akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça tarafından yapılan dava başvurularını “öncelikli” kategorisine alarak “acil” koduyla işleme koydu.

Deutsche Welle’nin haberine görei AİHM Gülmen ve Özakça’nın Ankara’ya karşı dava başvurusuyla ilgili olarak bu hafta Türk hükümetine bir dizi soru yöneltti ve Türk hükümetinden savunma göndermesini talep etti.

“Geçici tutukluluk yasal mı?”

Davacılar hakkındaki geçici tutuklama kararlarının “yasallığını” sorgulayan AİHM, bu kararların Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) tutuklama nedenleriyle ilgili 100’üncü maddesinde belirtilen hükümlere uygun olarak yapılıp yapılmadığı konusunda kapsamlı açıklama istedi.

AİHM, geçici tutukluluk kararı ve bu karara yapılan itirazı reddeden yargıçların kullandığı gerekçelerin yeterli ve yerinde olup olmadığını da sordu.

Gülmen ve Özakça açlık grevine başladıktan sonra haklarında alınan geçici tutukluluk kararının ve tutukluluk koşullarının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin yaşam hakkı, işkence ve kötü muamelenin önlenmesi ve emniyet hakkıyla ilgili maddeleriyle bağdaşık olup olmadığını da soran AİHM, tutuklama kararının davacıların yaşamını ne derece tehlikeye attığı konusunda Ankara’dan görüş istedi.

AİHM Türk hükümetinden Gülmen ve Özakça’nın sağlık durumları konusunda ayrıntılı bilgi ve belge talebinde de bulundu.

AİHM’e başvuru

Nuriye Gülmen ve Semih Özakça 28 ve 29 Haziran 2017 tarihlerinde AİHM’e başvurarak, haklarındaki geçici tutukluluk kararı ve tutukluluk koşullarının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı olduğunu savunmuşlardı. Davacılar AİHM’e gönderdikleri dava dilekçesinde, haklarındaki geçici tutukluluk kararını “keyfi” ve “açlık grevine son verdirmek için alınmış bir önlem” olarak tanımlamışlardı. Gülmen ve Özakça, geçici tutukluluk kararı verilirken kullanılan gerekçelerin ise “temelsiz” olduğu tezini ileri sürmüşlerdi.

Gülmen ve Özakça, tutuksuz yargılanmaları amacıyla AİHM’den geçici tedbir talebinde de bulundu, ancak AİHM bu talebe olumlu karşılık vermedi. Mahkeme 30 Haziran’da aldığı bir kararla geçici tedbir başvurusunu incelemeyi “askıya aldığını” duyurdu. Buna karşılık, davacıların “istedikleri bir doktor tarafından muayene edilmeleri” için Türk hükümetini önlem almaya çağırdı. Gülmen ve Özakça’ya da açlık grevine son vermeleri çağrısında bulundu.

AİHM sayesinde ilk muayene

AİHM’in çağrısı üzerine Gülmen ve Özakça 14 Temmuz’da Ankara Sincan Cezaevi içindeki hastanede muayene edildi. AİHM’in 21 Temmuz’daki ikinci başvurusu üzerine davacılar bu sefer 25 Temmuz’da Ankara Numune Hastanesi’nde muayeneye alındı. Numune Hastanesi’nde 11 hekim ile hazırlanan raporda davacılar için “Mevcut bulgulara göre hayati tehlike arz eder. Hayatını yalnız başına idame ettiremez. Ancak mevcut bulgular tutukluluk halinin tehirini gerektirmez. Hastane statüsünde sağlık birimi olan ceza infaz kurumlarında veya resmi sağlık kuruluşlarının mahkumlara ayrılan bölümlerinde takip ve tedavi edilebilir” görüşüne yer verildi.

Geçici tebdir başvurusuna ret

AİHM bu görüş üzerine, Gülmen ve Özakça’nın Sincan Cezaevi Kampüsü Devlet Hastanesi’nde tutulmalarının “yaşamlarına ya da organlarına telafi edilemez zararlar verecek gerçek ve acil bir risk oluşturmadığına” karar verdi. Buna karşılık davacıların güncel ihtiyaçlarını Numune Hastanesi raporunda belirtildiği gibi gerçekleştirebilmeleri ve istedikleri doktorlar tarafından muayene edilebilmelerine olanak tanınması için Türk hükümetinin gerekli önlemleri almasını istedi.

Strasbourg Mahkemesi, iki eğitimcinin açlık grevine son vermeleri için daha önce yapmış olduğu çağrıyı da yineledi. Gülmen ve Özakça işlerine geri dönebilmek amacıyla 11 Mart 2017 tarihinde açlık grevine başlamışlardı.

Continue Reading

Gündem

Saldırılar sonrası Uber’den ilk açıklama

Published

on

By

Akıllı telefonlar üzerinden araç çağırma şirketi Uber‘den İstanbul’daki taksicilerin saldırılara ilişkin olarak açıklama geldi. Şirketin global merkezinden yapılan açıklamada, “Önceliğimiz bu zor zamanlarda, Uber sürücü ortaklarımızın yanında durmak, onlara gereken hukuki yardımı sağlayıp destek olmaktır” dendi.

Hürriyet’ten Ahmet Can’a yapılan açıklamada “Türkiye’deki operasyonlarımıza, sorumlu bir iş ortağı olarak, sonuna kadar bağlıyız. En çok önem verdiğimiz konuların başında, yerel paydaşlarla beraber çalışarak, birlikte daha akıllı ve çevre dostu şehirler yaratmak geliyor. Buna taksiciler de dahil olduğu için taksi ürünümüz mevcut” dendi.

SAYI 2 BİNİ AŞTI

Ayrıca şirketten yapılan açıklamada Uber’in bulunduğu tüm ülkelerde yerel regülasyonlara uygun olarak faaliyet gösterildiği ve her ülkenin vergi düzenlemelerine uyulduğu vurgulandı.

2014 yılında Türkiye’ye açılan Uber, şu anda iki farklı araç tipiyle hizmet veriyor. Bunlardan biri Mercedes Vito gibi lüks hafif ticari araçlar. Diğeri de taksi platformu. Şirketten paylaşılan bilgilere göre taksi platformunda hizmet veren taksilerinin sayısı 2 bini aştı.

Continue Reading

Öne Çıkanlar

Erdoğan’dan IMF’ye: Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim; sen sadece paranı al!

Published

on

By

AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Suriye’de yaşanan çatışmalarla ilgili olarak NATO‘ya tepki gösterdi. “Yeri geldi Afganistan’da olduk Somali’de olduk şu anda Suriye’de bu olaylar yaşanırken, ey NATO sen ne zaman olacak da gelip bizim yanımızda yer alacaksın?” diyen Erdoğan, IMF‘ye de “Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim; sen sadece paranı al” diye seslendi.

Bolu’da partisinin 6. olağan il kongresinde konuşan Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“Suriye ve Irak sınırlarımız boyunca terör koridoru oluşturmak isteyenler yüzlerindeki maskeleri indirip niyetlerini ifşa ettiler. Kimsenin ummadığı operasyonları başlattık. Müttefikimiz dediğimiz güçlere bakışı sahadaki eylemlere göre yeniden belirledik. NATO’nun üyesiyiz. Yeri geldi Afganistan’da olduk Somali’de olduk şu anda Suriye’de bu olaylar yaşanırken, ey NATO sen ne zaman olacak da gelip bizim yanımızda yer alacaksın? 911 kilometre burada bizim sınırımız var, sürekli terör örgütleri bizi taciz ediyor, Suriye rejimi aynı şekilde bu yollara başvuruyor. Peki sen ne zaman ortaya çıkacaksın, devamlı ben bunları mı söyleyeceğim? Şu ana kadar hala olumlu bir ses söz yok.

“Biz iktidara geldiğimizde de attığımız her adımda bize olmaz dediler, yapamazsınız dediler, başaramazsınız dediler. Daha ileri gidip ‘haddinizi aşmayın ha’ dediler. IMF’nin bize dediği laf ‘olmaz’. Ne olmaz? Sen paranı alıyor musun, alıyorsun. Bizden sonra borç istedi. Arkadaşlar “Verelim mi?” dedi, “Verin” dedim. Bugün borç alan yarın emir alır.

(IMF’ye) Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim. Sen sadece paranı al.”

Continue Reading

Öne Çıkanlar

“Canan Karatay’ı görünce üzülüyorum, depresyonu turşuyla çözmek gibi önerileri tartışmak istemiyorum”

Published

on

By

2015’te Uluslararası Diyabet Federasyonu tarafından verilen diyabet alanında ‘Yılın Bilim Adamı’ ödülünü alan Yılmaz, “Şeker fabrikalarının özelleştirilmesine de pancar üretiminin sınırlandırılmasına da karşıyım. Üretim ağırlığının nişasta bazlı şekerlere kaydırılmasını doğru bulmuyorum” ifadesini kullandı.

Temel Yılmaz’ın Habertürk’ten Kübra Par’ın sorularına verdiği yanıtların ilgili bölümü şöyle:

– Canan Karatay, son günlerde depresyon ilaçlarıyla ilgili açıklamasıyla gündemde. İstanbul Tabip Odası’nın Karatay’a para cezası kesmesine ne diyorsunuz?

Canan Hoca’nın açıklamalarını artık biraz üzüntüyle izliyorum. Depresyonu sadece bağırsaklara ve faydalı-zararlı bakterilere bağlamak, sorunu turşu yiyerek çözmek gibi önerleri de tartışmak istemiyorum! Sorun bu tür talkshow türü yorumlardan çok daha ciddi. Sadece bizim toplum değil, dünyadaki tüm toplumların sorunu. Hekimler arasındaki bu tür tartışmaların yeri medya değil, olmamalı. Bir hipoteziniz varsa, bununla ilgili olarak bir araştırma yaparsınız. Oturup araştırmayı kaleme alırsınız, sonra bu çalışmayı hakemli dergilerden birisine gönderirsiniz. O arada da bir bilimsel kongrede sunmak istersiniz. Oradaki sunumda konunun uzmanları sizi dinler, onayladıkları noktalarda onaylar, akıllarına yatmayan noktalarda da sorularını sorar. Ondan sonra o düzeltmelerini yapar. Yayın, hakemli bir dergide çıkar. Bu artık uluslararası standartlarda yapılmış bir araştırmadır ve herkes bunu uygular.

– Karatay’a temel eleştiriniz, araştırma bulgularını önünüze koymadan konuşması mı?

Evet, somut kanıtlar olmadan konuşmamalı.

– Siz Karatay’ın şeker yükleme testine karşı çıkmasını da eleştiriyorsunuz değil mi?

“Şeker yükleme testini yaptıranların çocukları şeker hastası olur, kalbi delik olur” diyorsanız, bunu kanıtlamanız lazım. Tıpta gelişigüzel konuşma hakkınız yok. İnsan hayatıyla ilişkili olarak karar veren ve daha sonra hesap sorulmayan mesleklerden biri hâkimlik, diğeri de hekimlik. Bir hasta, gelip sizi bir otorite olarak aldığı zaman, ağzınızdan çıkacak her kelimeyi izler. Söylediğiniz bir kelimeye takılır, sabaha kadar uyumaz. Canan Hoca’nın, glikoz tolerans testi yapılmış annelerin çocuklarının verilen glikoza bağlı olarak diyabet olduğuna dair kendi klinik araştırmasını ya da literatüre ilişkin araştırmasını bekliyorum. Baktım ama bulamadım.

– Ama Karatay depresyon ilaçlarının aşırı yaygınlaşmasını eleştirmekte haklı değil mi?

Depresyon ilaç tüketiminin aşırı olduğuna katılıyorum. Bunun temel nedeni, gelişen teknolojinin insanlara getirdiği yeni hayat modeli. İnsanlar artık çok daha uzun saatler çalışıyor, daha uzun süre kapalı ortamlarda kalıyor, daha hareketsiz ve daha stresli. Mesaj-mail trafiği de düşük yoğunluklu stresi tüm güne yaydı. İnsanlar artık sürekli çalışan, sürekli izlenen ve sürekli uyarı ve emirlerle sürekli yönetilen modern köleler haline geldi ve tüm toplumlarda depresyon patladı. İlaç kullanımı da arttı. Ancak bu durum tek başına bu kadar aşırı ilaç kullanımını izah etmez. Sorunu psikoterapik rehabilitasyonlarla çözümlenebilecek birçok insan hemen ilaca yönlendiriliyor. Aşırı miktarda gereksiz, indikasyonsuz ilaç tüketimi var. Bu ilaçlar duyguları etkileyen ilaçlar, stres ve üzüntüleri azaltırken sevinç ve mutlulukları da buduyor. Çalışma koşullarının biraz daha düzeltilmesi, işyerlerinde çalışana psikolojik danışmanlık sağlanması gibi önlemler, sorunların çözümünde çok önemli rol oynayabilir.

Continue Reading

Çok Okunanlar