Connect with us

Manşet

Albayrak maillerinden tutuklu gazeteciler: “Yaptığımız sadece habercilik”

Published

on

Hacker grubu RedHack’in sızdırdığı Enerji Bakanı Berat Albayrak’a ait e-postaların haberleştirilmesiyle ilgili açılan davada yargılanan altı gazetecinin ilk duruşması görülüyor.

Diken’in eski editörü Tunca Öğreten, kapatılan DİHA’nın Haber Müdürü Ömer Çelik, BirGün gazetesi çalışanı Mahir Kanaat, kapatılan DİHA’nın muhabiri Metin Yoksu, Yolculuk Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Eray Sargın ve ETHA Sorumlu Müdürü Derya Okatan, 25 Aralık 2016’da gözaltına alınmıştı.

Altı isim tam 24 günlük gözaltı süresinin ardından 17 Ocak’ta adliyeye sevk edildi. Öğreten, Kanaat ve Çelik tutuklanırken, diğer üç isim serbest bırakıldı. 

Enerji Bakanı Berat Albayrak, duruşmaya günler kala davaya müdahil oldu.
Mahkemeyi yöneten İstanbul 29. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Mustafa Çakar, Cumhuriyet Davası, Özgür Gündem Danışma Kurulu Üyesi Aslı Erdoğan, Gazeteci Deniz Yücel ve Meşale Tolu’nun daha önce tutuklamasını yaptı. 

Gazeteciler destek için adliyede

Artı Gerçek’ten Fatma Yörür’ün haberine göre Çağlayan Adliyesi’nde bugün başlayan dava öncesi bir basın açıklaması yapıldı. Açıklamaya, yargılanan gazetecilerin aileleri, siyasi parti temsilcileri, sivil toplum örgütleri ve çok sayıda basın örgütü ve gazeteci katıldı.

Basın açıklamasını BirGün Gazetesi’den Demet Sargın yaptı: “İnternet üzerinden gazetecilere her gün çeşitli kaynaklardan bilgi, belge ve istihbarat geliyor. Gazeteciler bu bilgileri inceler; asılsız değilse, haber değeri ve kamu yararı varsa haberleştirir. Bu yüzden gazeteciler tutuklanamaz, birilerinin kiniyle üzerlerine iftira atılamaz.”

Sargın açıklamayı şöyle sürdürdü: “Milyonlarca kişinin okuduğu, 17-25 Aralık fezlekelerini bilgisayara indirmek suç gibi gösteriliyor. Üstelik oluşturulma tarihi ile indirilme tarihi bilinçli bir şekilde birbirlerine karıştırılıyor. Bilirkişi görevlendirilmiyor, uzmanlar dinlenilmiyor. Davayla hiç ilgisi olmayan kişisel tweetler dosyaya konuluyor. Bu hukuksuzluk hangi talimatla yapılıyor. Bizler bir an önce bu hukuksuzluktan vazgeçilmesini talep ediyoruz.”

Duruşma 30 kişilik salonda yapılıyor ilk sıra çevik kuvvetin

Basın örgütleri, sanık yakınları, avukatların ve siyasilerin yoğun ilgi gösterdiği duruşma 30 kişilik salonda yapıldı. Çok sayıda gazeteci ve sanık yakını dışarda kaldı. Buna karşılı salonda ilk sıra çevik kuvvet polislerine ayırılarak, salonda yer yok gerekçesiyle gazeteciler salona alınmadı.
Duruşma iddianamenin okunmasıyla başlandı. Hakimin, suçlamalarla ilgili sessiz kalma haklarını hatırlattı.


Mahir Kanaat savunması

Mahir Kanaat’ın avukatının video projektör ile savunma yapma talebine, Savcı itiraz etti. Hakim itirazı kabul etti. Avukat, böylece Kanaat’in ‘örgüt üyesi’ olmadığını göstermek istediğini söyledi.
Kanaat’ın avukatı Ali Deniz Ceylan: “Polisin çok önemli bir bilgi bulmuş gibi gösterdiği 17/25 Aralık dosyalarına internette rahatlıkla ulaşılabiliyor. Dosyanın internetten indirilebileceğini projeksiyonla mahkeme salonunda göstermek istiyoruz. adaletbiz.com sitesinden bu dosyayı indireceğiz.” dedi.

Sargın’ın savunması

Tutuksuz yargılanan bir diğer gazeteci Eray Sargın’ın savunmasına geçildi. Eray Sargın: “Yolculuk gazetesinin sosyal medya hesabını ben kullanmıyorum. Suçlamaları kabul etmiyorum. BHH’nin yazışma gruplarında olduğum söyleniyor. HAZİRAN yasal bir harekettir. Bu yapıda bulunmam doğal. Bana ‘haber paylaştı’ diye suçlama yöneltiliyor. Ben gazeteciyim ne var bunda? Burada gazetecilik faaliyeti engellenmek isteniyor. Diğer arkadaşların da gazeteciliklerine kefilim. Ele geçirilen telefonum bilgisayarımda hiçbir kanıt çıkmamıştır. Annemin telefonunu bile aldılar ama kanıt bulamadılar.”

Okatan’ın savunması

Tutuksuz yargılanan gazeteci Derya Okatan, yargınlananın gazetecilik olduğunu belirterek savunmasını şu şekilde sürdürdü: “Avukatlarım Sezin Uçar ve Özlem Gümüştaş davadan önce gözaltına alındı. Savunma hakkım engellendi. 2009’dan bu yana ETHA’da çalışıyorum. Yüzbinlerce haber yaptık. Redhack Albayrak’ın maillerini hackledi. Olay birçok gazetecinin ilgisini çekti. Biz de tam 50 bin maili titizlikle inceledik. Biz hükümet yetkilisi makamını kendi çıkarı için mi halkın çıkarı için mi kullanıyor diye merak ettik. Ancak Berat Albayrak’ın başına dert olmadı.”

“Albayrak bu mailleri reddetmedi. Savcı ‘duruma göre devlet sırrı olabilecek’ diye suç belirtmiş. Devlet sırrı olacak bu kadar önemli bilginin bakanın mailinde ne işi vardı?”

 “Savcı bizleri algı oluşyurmuyoruz gibi gösteriyor. Yaptığımız sadece ve sadece gazeteciliktir. Sormak isterm, iddinamede neden sadece yaptığımız haberler var?”

Gazeteci Derya Okatan, savunmasının sonunda adli kontrolünün kaldırılmasını, yurtdışı yasağının kaldırılmasını ve bilgisayarlarının iade edilmesini istedi.

Metin Yoksu savunma

DİHA Muhabiri Metin Yoksu savunmasında, propaganda değil haber yaptığını belirterek, “Atılan tweetlere bakıldığında bunlar ajansta yayınlanmış haberlerdir. Ben açık kaynak haberciliği yapıyorum. İddianamede “gerilla” kelimesine takılmış ve propaganda yapıldığı iddia edilmiş. Propaganda olması için övülmesi lazım ama övme yok. Kişiler kendisini nasıl tanımlıyorsa habere de öyle yansır.”

“Söz konusu mesaj grubuna inisiyatifim dışında eklendim. Hiçbir mesajı okumadım. Sonra mesaj grubundan çıktım.  Ben bu gruptaki e-maillere girmedim. Paylaşımlarda bulunmadım. Ben bugün Twitter’dan herkesi takip edebilirim. Bu bir suçlama olarak yöneltilemez. Ben birisini takip ettim diye bu o kişiyle irtibatlı olduğum anlamına gelmez. Bilişim sistemini engelleme suçlaması var. Bu komik bir iddia. Ben sadece fotoğraf makinası ve Photoshop biliyorum. Bilişim bilgim bu kadar. Nasıl sistemi bozabilirim?”

“Adli kontrol şartımın kaldırılmasını talep ediyorum. Ailemin şahsi eşyalarına el konuldu. Bunların iadesini istiyorum. Babam taksici, ona ait diye ele geçirilen telefon onun değil, bir müşteriye ait. Adam da telefonunu istiyor.”

Ömer Çelik savunma

Dicle Haber Ajansı Haber Müdürü Ömer Çelik savunmasına, gözaltına alındığı sırada uğradığı işkenceyi anlatarak başlaması üzerine Mahkeme Başkanı, işkence kısmını geçmesini isteyerek “isnat edilen suçlamalar bölümüne gel” demesi dikkat çekti.

Çelik’in savunmasını Kürtçe yapmasını kabullenmeyen Bakan Albayrak’ın avukatı Ferah Yıldız, “Türkiye’de Türkçe anadil, Kürtçe ise etnik dildir. Türkçe bilip, bilmediğini sorulmasını talep ediyorum” diyerek savunma hakkına itirazda bulundu.

İşkenceye uğradım

Başta siz heyet üyeleri olmak üzere hepimizin çok iyi bildiği gibi ‘masumiyet karinesi’ hukuki yaklaşımın temelini oluşturur. Fakat bu temel ilke, ne yazık ki bizler açısından ortadan kaldırılmıştır. Kendi cephemden bu gerçeği dile getirmek istememin nedeni ise gözaltına alınırken maruz kaldığım işkencedir. O kadar fütursuzlardı ki, Aralık ayında balkondaki kar suyuna yatırıp işkencelerini burada sürdürdüler. Maruz kaldığım bu işkence sonrasında ne için gözaltına alındığıma dair tek bir kelime dahi söylenmeden Diyarbakır Emniyet Müdürlüğüne götürüldüm. Bir gün sonra da yine hiçbir şey söylenmeden İstanbul’a getirildim. Ne için gözaltına alındığımı ancak 24 gün sonra çıkarıldığım sorguda öğrenebildim.

Polisler, beni öldürmek için tartıştılar

Sayın heyet, aslında bakarsanız bugün karşınızda bile bulunmayabilirdim. Çünkü evimde polislerce infaz edilebilirdim. Bana işkence uygulayan polisler, başucumda uzun süre beni öldürüp-öldürmeme konusunda birbiriyle tartıştı çünkü. Bugün içerisinde bulunduğumuz tabloyu ve bu yargılamayı sizlere bırakıyorum. O gece öldürülüp, son dönemlerde sıkça karşılaşıldığı gibi başucuma bir silah bırakıla bilinirdi. Hemen ertesi günde, ‘Bir terörist öldürüldü’ şeklinde resmi açıklamalar yapılıp, hiç sorgulamadan iktidar borazanı haline gelmiş gazete ve TV’lerde yer alabilirdim. Neden bilemiyorum ama bundan vazgeçildiği için bugün karşınıza sanık olarak çıkarılmış bulunuyorum.

Sağlık raporu kaybedildi
“Bununla birlikte yaşadığımız dönemi özetleyen bir diğer şey ise uğradığım işkenceye dair verilen sağlık raporumun kaybedilmiş olmasıdır. Avukatım dosya içeriğine koyduğu bu rapora aylardır ulaşamamaktadır. Bu yüzden suç duyurusunda bile bulunamıyorum. İnsan uğradığı hukuksuzluğa karşı hakkını arayamamakta ne yazık ki.”

Dilimizde bir hükmü yok

“Bundan duyulan korku nedeniyle bugün muhalif gazetecilere kelepçe, çalıştıkları kurumların kapısına ise mühür vuruluyor. İlan edilen OHAL ve çıkarılan KHK’ler ile muhalif basına dönük sistematik bir baskı uygulamasına şahit olduk. Ajansımız DİHA’nın internet sitesi 24 Temmuz 2015 Basın Özgürlüğü gününde erişime engellendi. Bu tarihten sonra tam 48 kez daha aynı yönde kararlar verilerek susturulmak istendik. Alınan bu kararlar için önceleri hoşnut olmayan kimi haberlerimiz gerekçe gösterilirken, sonraları herhangi bir gerekçe gösterilmeye bile gerek duyulmadı verilen mahkeme kararlarında. Bu engellemelere rağmen birçok muhabir arkadaşım yine yazdıkları haberleri dolayısıyla tutuklanıp cezaevlerine atılmasına rağmen sesimiz susturulamayınca en sonunda 29 Ekim 2016’da çıkarılan KHK ile kapılarımıza mühür vuruldu. Bürolarımızın kapılarına mühür vurulabilindi belki ama bunun hakikati haykırdığımız dilimize bir hükmü yok.”

Yaşadığım bu olaydan hareketle bende siz değerli heyete, o yurttaşın yönelttiği soruyu sormak istiyorum: ‘Gerçekten asıl suçlu ve suçluların kim olduğunu bilmiyor musunuz?’

Bu sorunun yanıtını bildiğinizi düşündüğüm heyetinizin vicdanının sesinden uzaklaşmayarak bunca aydır yaşadığım mağduriyete son vermesini bekliyorum. Bu doğrultuda tahliye ve beraatimi talep ediyorum. Saygılarımı sunarım.”

İddianameden

BirGün gazetesi çalışanı Mahir Kanaat hakkında ‘silahlı terör örgütü üyeliği’ suçlaması, herkesin internetten indirebileceği 17-25 Aralık fezlekelerinin orijinallerinin telefonunda bulunuyor olmasına dayanıyor. Twitter’da RedHack hesaplarını takip etmesi iddianamede yer alan delillerden, Albayrak’ın e-postalarını haberleştirmiş olmakla ilgili herhangi bir suçlama yok.

Dicle Haber Ajansı’nda (DİHA) haber müdürü olan Ömer Çelik, çoğunluğu haber paylaşımı olan tweetleri nedeniyle ‘terör örgütü propagandası’ yapmakla suçlanıyor. Bir KHK ile kapatılan DİHA’da çalışması da delil olarak gösteriliyor.
Soruşturma kapsamında gözaltına alınıp sonra serbest bırakılan diğer üç gazeteci de ‘örgüt propagandası’yla suçlanıyorlar. Derya Okatan ve Eray Sargın, sorumlu yazı işleri müdürü oldukları basın kuruluşlarının Twitter’daki haber paylaşımları nedeniyle yargılanıyor.

Metin Yoksu için delil olarak sunulan tweetlerin çoğunluğunu da haber paylaşımları oluşturuyor. Böylece, RedHack soruşturması kapsamında gözaltına alınan gazetecilere, bu konuda haber yapmamış dahi olsalar, farklı örgütlerle bağlantıları olduğu iddia ediliyor.

İddianamede adları geçen gazetecilerin tamamı ayrıca, ‘bilişim sistemini engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirmek’le suçlanıyor. Gazetecilerin neyi engelledikleri, hangi verileri nasıl değiştirdikleri hakkında iddianamede bilgi verilmiyor.

Genel

Tutuklanan TTB Başkanı Fincancı’nın sözleri ‘ifade özgürlüğü’ kapsamına girer mi?

Published

on

By

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Şebnem Korur Fincancı’nın “terör propagandası” yaptığı suçlamasıyla tutuklanması bir kez daha ifade özgürlüğünün ne olduğu, kapsamı ve sınırları hakkında tartışmaların başlamasına yol açtı.

Şebnem Korur Fincancı, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hakkında yürütülen soruşturma kapsamında dün “terör örgütü propagandası” yapmak ve “Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, devletin kurum ve organlarını aşağılamak” suçlamalarıyla tutuklandı.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı bugün Fincancı ve TTB merkez yönetiminin görevden alınmasını da istedi.

Fincancı 20 Ekim’de PKK’ya yakın Medya Haber TV’de katıldığı bir yayında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin PKK’ya karşı “kimyasal silah kullandığı” iddialarıyla ilgili değerlendirmelerde bulunmuş, iddiaların bağımsız heyetlerce incelenmesi gerektiğini söylemişti.

TSK, KUZEY IRAK OPERASYONLARINDA KIMYASAL SILAH KULLANDI IDDIASI

18 Ekim’de PKK’ya yakın medya organlarında TSK’nın Kuzey Irak’taki bazı operasyonlarda “kimyasal silah kullandığı” öne sürüldü, iddiaya dayanak olarak çeşitli görüntüler paylaşıldı.

Şebnem Korur Fincancı iki gün sonra PKK’ya yakın Medya Haber TV’de katıldığı bir yayında, ortada bu tür iddiaların ve ölümün olduğu bir durumda, Birleşmiş Milletler’in Minnesota Protokolü ilkeleri gereği, bu iddiaların bağımsız heyetlerce incelenmesi gerektiğini söyledi ve şu ifadeleri kullandı:

“Görüntüleri daha önce de bir hekim olarak incelemiştim ve belli ki sinir sistemini doğrudan tutan toksik gazlardan, zehirli gazlardan, kimyasal gazlardan biri kullanılmış durumda.”

Minnesota Protokolü, adli nitelikli otopsilerin tamamının, muhakkak adli tıp uzmanı veya adli patologlar tarafından ve tam donanımlı otopsi birimlerinde yapılmasını öngörüyor.

Bu iddiaların ardından Halkların Demokratik Partisi (HDP) TBMM’ye Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın yanıtlaması istemiyle soru önergesi verdi.

Milli Savunma Bakanlığı’nın basın açıklamasında “Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından kimyasal silah kullanıldığına yönelik iddiaların tamamen asılsız ve gerçek dışı olduğu” belirtildi.

Şebnem Korur Fincancı, hakkında soruşturma başlatılmasının ardından medyaya yaptığı açıklamalarda söylediklerinin iddiaların araştırılmasını savunmaktan ibaret olduğunu vurguladı. Ancak Fincancı, AKP iktidarinin hedef göstermesi uzerine tutuklandı.

BBC NEWS Turkce

Continue Reading

Manşet

Sivas E Tipi yönetimi ve gardiyanlar işkence suçu işliyor

Published

on

By

Cezaevinde tutuklulara yönelik kötü uygulamalar ilişkin gelen bilgiler arasında; “2 günde bir musluklardan 1.30 saat su veriliyor, sadece 3 kova var suyu koydukları kova fazla olursa geri alıyor döküyorlar. Koğuşta kantinden para karşılığında alınan suya da el koyuyorlar” şeklinde bilgiler geliyor. 

TUTUKLULAR YERDE YATIYOR VE BATTANİYE SERİLMESİNE İZİN VERİLMİYOR

Cezaevlerinde kapasitenin en az 2 katından fazla tutuklunun bulunduğuna ilişkin Adalet Bakanlığı’nın açıkladı. Cezaevlerinden gelen bilgiler de tutukluların yerlerde yattığına ilişkin bilgiler gelmeye devam ediyor. Sivas E Tipi Cezaevi’nin yönetimi ve gardiyanlar, yerde yatan tutukluların yere battaniye sermesine bile izin vermiyor. 

ŞİKAYET DİLEKÇESİ YAZAN TUTUKLULARA PSİKOLOJİK ŞİDDET UYGULUYOR

Cezaevi Müdürü’nün koğuşlarda dolaşarak psikolojik baskı uyguladığı ve koğuşlarda herhangi bir tutuklunun mesleğini sorduğu cevap vermediğinde ise makam odasına götürüp işkenceler uyguladığı iddia ediliyor. Koğuşlarda gezerken tutuklulara sürekli kötü sözlerle muamelede bulunduğuna ilişkin bilgiler yer alıyor. 

Makumlara ait  itiraz ve şikayet dilekçelerini ilgili yerlere ulaştırmadığı ve geri verdiği kaydediliyor. Şikayet dilekçesi veren tutuklulara ise koğuşta psikolojik baskı uyguladığı belirtiliyor. 

Continue Reading

Manşet

Interpol, Türkiye’den gelen kırmızı bültenleri beklemeye aldı

Published

on

By

Interpol’ün, üye devletleri suç, suçlu ve tehditler karşısında bilgilendirdiği ve gerektiği zaman yakalama emri talebi ilettiği sekiz ayrı bülten tipinden en bilineni olan kırmızı bültenle aranan kişilerin arasında Adil Öksüz, Mihraç Ural ve Salih Müslim gibi isimler var.

Uluslararası Polis Teşkilatı’nın (Interpol), Türkiye tarafından çıkartılan 50’ye yakın kırmızı bülteni askıya aldığı öne sürüldü. Sabah gazetesinden Erkam Çoban’ın haberine göre Türkiye, yurt dışında olduğunu değerlendirdiği bazı kişiler için adli makamlarca acil yakalama talebinde bulunurken, Interpol dosyaları ‘siyasi’ bularak beklemeye aldı.

Eş zamanlı olarak hükümetin ‘F..’ olarak tanımladığı örgütün firarisi Adil Öksüz, eski PYD Eş Başkanı Salih Müslim, THKP-C Acilciler üyesi Mihraç Ural gibi isimlerin aralarında bulunduğu 50’ye yakın kişi ile ilgili kırmızı bülten çalışmaları başlatılmıştı.

Kırmızı bülten talepleri onaylandıkları takdirde Interpol, kendisine üye 170 ülkeye bunu yayımlayacak ve Türkiye’nin istediği birçok kişi hakkında yakalama kararı verilmiş olacaktı.

Yakın zaman önce Türkiye, Türkiye kökenli Alman yazar Doğan Akhanlı hakkında kırmızı bülten çıkartmış, yazar İspanya’da gözaltına alınmıştı. Interpol daha sonra Akhanlı hakkındaki kırmızı bülteni sildi.

Continue Reading

Çok Okunanlar