Connect with us

Öne Çıkanlar

Alparslan Kuytul’un eşi Semra Kuytul: İslami kesimden destek görmedik

Published

on

Tutuklanan Furkan Vakfı Başkanı Alparslan Kuytul’un eşi Semra Kuytul, eşinin tutuklanması sürecinde islami kesimden ve cemaatlerden görmedikleri desteği sol ve diğer kesimlerden gördüklerini söyledi.

Ahval’den Eşref Aydoğmuş’un sorularını yanıtlayan Kuytul, geçtiğimiz günlerde yaşadığı trafik kazasındaki şüphelerini de yineledi. Kuytul ile yapılan söyleşinin bir bölümü.

Destek geliyor mu size diğer cemaatlerden?

Şu sürecimizde kayda değer bir destek gördüğümüzü hatırlamıyorum. Tek tük internet üzerinden yazıp çizenler var geçmiş olsun diye ama böyle bir kurum kuruluş adı altında şu anda hatırlamıyorum. Bizim Adana’dan bir iki STK’dan gelenler oldu ziyaretimize. Eskiden tanışıklığımız olan kişiler. Onun dışında böyle Türkiye çapında bir destek görmedik. Bir korku havası hâkim olabilir.

Bir de bizi terör örgütü ilan edildi edilecek gibi lanse ettiler topluma. Biliyorsunuz vakfın basılma şekli çok farklı. Evlerimize geliş tarzları çok farklı.

Özel Harekat falan devreye girince muhtemelen insanlar ‘Bunlar da yarın terör örgütü ilan edilecekler, hiç bu işe bulaşmayalım’ gibi bir düşünceye girmiş olabilirler.

Doğru değil ama maalesef böyle. Başka kesimlerden daha çok destek gördük. İslami camiadan görmediğimiz desteği, solculardan ve bizim görüşümüzü kabul etmeyen diğer kesimlerden gördük. İslami camiadan bir destek gördüğümüzü hatırlamıyorum.

Sebebi ne bunun sizce? İslami kesimin ve cemaatlerin sessizliğini neye bağlıyorsunuz?

Bilemiyorum. Bunun izahını kendileri yapsınlar. Neden susuyorsunuz diye onlara sormak lazım. Ciddi manada bir tarafgirlik mi olmuş, korku mu peydahlanmış, hak adalet izan denge mi karışmış, doğruyu yanlıştan ayırt edemez hale mi gelmişler, menfaatperestlik mi çökmüş bilemiyorum. Bin tane sebep sayılabilir. Bunu kendilerine sormak lazım.

Birkaç gün önce geçirdiğiniz trafik kazasını da sormak istiyorum. Bununla ilgili açıklamalarınız oldu, kazanın ‘şüpheli’ bir kaza olduğunu söylediniz. Paylaşabileceğiniz yeni detaylar var mı? Neden şüpheli olduğunu düşünüyorsunuz?

O konuda paylaşacağım detaylar var ama şu içinde bulunduğumuz süreci biraz atlatmak istiyorum. Hocaefendi’nin davasının sonuçlanmasını, gündemimize gölge düşürecek bir durum ortaya çıkmamasını istediğim için biraz beklemeye aldım o meseleyi. Kaza esnasında arabadan indikten sonra şunu fark ettim, oraya gelen 10-15 kişi normalde vatandaşın gelmesi arabalara bakması, bir şeyiniz var mı demesi, ambulans çağıralım mı gibi doğal tavrın ötesinde sanki Olay Yeri İnceleme gelmiş, uzman hassasiyetiyle dolaşıyordu ortada. Bunu çok net hissettim. Çok bilinçli bir şekilde gelmiş.

Mesela sormuyor şoföre ‘içeride başka kimse var mı’, arabaya gidip bakmıyor bile, şoför aracına dönüp bakmıyor bile, diğer araca bakıyor iner inmez. Geliyorlar bizim aracımıza bakıyorlar. O esnada o kişilerin etrafta olmaları bile gece 12:45 civarındaydı bana çok garip geldi.

Yani bunun bir suikast girişimi ya da bir gözdağı olduğunu mu düşünüyorsunuz?

Evet o şekilde değerlendirdim. Savcılığa yazmış olduğum dilekçeyi de yayınladım Twitter’da. Orada da bazı şeyler var. Mesela bir polis aracının geçip hiçbir şekilde kazaya bakmaması, kazadan 5 dakika sonra oradan geçmesi ve durmadan devam etmesi. Gece gezen bir devriye ekibiyse o, kaza gördüğünde durmaz mı? Durmadı. Yanımızda ayrıca çok yüksek sesle çalışan bir çöp arabası, sol tarafımızda da başka bir çöp arabası.

Kamera görüntülerini görmüşsünüzdür kazaya sebebiyet veren çöp arabası geçiyor gidiyor, diğeri yanımızda çok yüksek bir sesle çalışıyor. Yani dedim neyi kamufle etmeye çalışıyor acaba. Sonrasında düşünüyorum tabi ben bunları. Onun dışında görüntüler de var elimizde. Ben bunun böyle bir girişim olduğunu düşünüyorum.

Ortalığı karıştırmak isteyenler bu vesileyle karıştırmak istemiş olabilir. Cemaatimiz için de çok büyük bir yıkım olacaktı. Sadece Hocaefendi için değil, tüm arkadaşlarımız için şu moral bozukluğunun üzerine böyle bir şey olsaydı, Allah korumasaydı çok ciddi bir olay ortaya çıkacaktı. Ben her gün o yoldan Doblo ile geçiyorum. Aynı akrabamın iki arabası var biri Doblo bir Passat marka arabalar.

Genelde bayanlar olarak biz diğerini kullanıyoruz. Eğer o gün diğer araçla gitmiş olsaydık, araç çöp arabası ile arada preslenmiş olurdu. Bu aracımız sağlam bir araç olduğu halde şuan iç düzeneği kullanılamaz halde, tamamen sıkışmış. Normal gelmiyor bunlar bana.

Gündem

Saldırılar sonrası Uber’den ilk açıklama

Published

on

By

Akıllı telefonlar üzerinden araç çağırma şirketi Uber‘den İstanbul’daki taksicilerin saldırılara ilişkin olarak açıklama geldi. Şirketin global merkezinden yapılan açıklamada, “Önceliğimiz bu zor zamanlarda, Uber sürücü ortaklarımızın yanında durmak, onlara gereken hukuki yardımı sağlayıp destek olmaktır” dendi.

Hürriyet’ten Ahmet Can’a yapılan açıklamada “Türkiye’deki operasyonlarımıza, sorumlu bir iş ortağı olarak, sonuna kadar bağlıyız. En çok önem verdiğimiz konuların başında, yerel paydaşlarla beraber çalışarak, birlikte daha akıllı ve çevre dostu şehirler yaratmak geliyor. Buna taksiciler de dahil olduğu için taksi ürünümüz mevcut” dendi.

SAYI 2 BİNİ AŞTI

Ayrıca şirketten yapılan açıklamada Uber’in bulunduğu tüm ülkelerde yerel regülasyonlara uygun olarak faaliyet gösterildiği ve her ülkenin vergi düzenlemelerine uyulduğu vurgulandı.

2014 yılında Türkiye’ye açılan Uber, şu anda iki farklı araç tipiyle hizmet veriyor. Bunlardan biri Mercedes Vito gibi lüks hafif ticari araçlar. Diğeri de taksi platformu. Şirketten paylaşılan bilgilere göre taksi platformunda hizmet veren taksilerinin sayısı 2 bini aştı.

Continue Reading

Öne Çıkanlar

Erdoğan’dan IMF’ye: Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim; sen sadece paranı al!

Published

on

By

AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Suriye’de yaşanan çatışmalarla ilgili olarak NATO‘ya tepki gösterdi. “Yeri geldi Afganistan’da olduk Somali’de olduk şu anda Suriye’de bu olaylar yaşanırken, ey NATO sen ne zaman olacak da gelip bizim yanımızda yer alacaksın?” diyen Erdoğan, IMF‘ye de “Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim; sen sadece paranı al” diye seslendi.

Bolu’da partisinin 6. olağan il kongresinde konuşan Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“Suriye ve Irak sınırlarımız boyunca terör koridoru oluşturmak isteyenler yüzlerindeki maskeleri indirip niyetlerini ifşa ettiler. Kimsenin ummadığı operasyonları başlattık. Müttefikimiz dediğimiz güçlere bakışı sahadaki eylemlere göre yeniden belirledik. NATO’nun üyesiyiz. Yeri geldi Afganistan’da olduk Somali’de olduk şu anda Suriye’de bu olaylar yaşanırken, ey NATO sen ne zaman olacak da gelip bizim yanımızda yer alacaksın? 911 kilometre burada bizim sınırımız var, sürekli terör örgütleri bizi taciz ediyor, Suriye rejimi aynı şekilde bu yollara başvuruyor. Peki sen ne zaman ortaya çıkacaksın, devamlı ben bunları mı söyleyeceğim? Şu ana kadar hala olumlu bir ses söz yok.

“Biz iktidara geldiğimizde de attığımız her adımda bize olmaz dediler, yapamazsınız dediler, başaramazsınız dediler. Daha ileri gidip ‘haddinizi aşmayın ha’ dediler. IMF’nin bize dediği laf ‘olmaz’. Ne olmaz? Sen paranı alıyor musun, alıyorsun. Bizden sonra borç istedi. Arkadaşlar “Verelim mi?” dedi, “Verin” dedim. Bugün borç alan yarın emir alır.

(IMF’ye) Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim. Sen sadece paranı al.”

Continue Reading

Öne Çıkanlar

“Canan Karatay’ı görünce üzülüyorum, depresyonu turşuyla çözmek gibi önerileri tartışmak istemiyorum”

Published

on

By

2015’te Uluslararası Diyabet Federasyonu tarafından verilen diyabet alanında ‘Yılın Bilim Adamı’ ödülünü alan Yılmaz, “Şeker fabrikalarının özelleştirilmesine de pancar üretiminin sınırlandırılmasına da karşıyım. Üretim ağırlığının nişasta bazlı şekerlere kaydırılmasını doğru bulmuyorum” ifadesini kullandı.

Temel Yılmaz’ın Habertürk’ten Kübra Par’ın sorularına verdiği yanıtların ilgili bölümü şöyle:

– Canan Karatay, son günlerde depresyon ilaçlarıyla ilgili açıklamasıyla gündemde. İstanbul Tabip Odası’nın Karatay’a para cezası kesmesine ne diyorsunuz?

Canan Hoca’nın açıklamalarını artık biraz üzüntüyle izliyorum. Depresyonu sadece bağırsaklara ve faydalı-zararlı bakterilere bağlamak, sorunu turşu yiyerek çözmek gibi önerleri de tartışmak istemiyorum! Sorun bu tür talkshow türü yorumlardan çok daha ciddi. Sadece bizim toplum değil, dünyadaki tüm toplumların sorunu. Hekimler arasındaki bu tür tartışmaların yeri medya değil, olmamalı. Bir hipoteziniz varsa, bununla ilgili olarak bir araştırma yaparsınız. Oturup araştırmayı kaleme alırsınız, sonra bu çalışmayı hakemli dergilerden birisine gönderirsiniz. O arada da bir bilimsel kongrede sunmak istersiniz. Oradaki sunumda konunun uzmanları sizi dinler, onayladıkları noktalarda onaylar, akıllarına yatmayan noktalarda da sorularını sorar. Ondan sonra o düzeltmelerini yapar. Yayın, hakemli bir dergide çıkar. Bu artık uluslararası standartlarda yapılmış bir araştırmadır ve herkes bunu uygular.

– Karatay’a temel eleştiriniz, araştırma bulgularını önünüze koymadan konuşması mı?

Evet, somut kanıtlar olmadan konuşmamalı.

– Siz Karatay’ın şeker yükleme testine karşı çıkmasını da eleştiriyorsunuz değil mi?

“Şeker yükleme testini yaptıranların çocukları şeker hastası olur, kalbi delik olur” diyorsanız, bunu kanıtlamanız lazım. Tıpta gelişigüzel konuşma hakkınız yok. İnsan hayatıyla ilişkili olarak karar veren ve daha sonra hesap sorulmayan mesleklerden biri hâkimlik, diğeri de hekimlik. Bir hasta, gelip sizi bir otorite olarak aldığı zaman, ağzınızdan çıkacak her kelimeyi izler. Söylediğiniz bir kelimeye takılır, sabaha kadar uyumaz. Canan Hoca’nın, glikoz tolerans testi yapılmış annelerin çocuklarının verilen glikoza bağlı olarak diyabet olduğuna dair kendi klinik araştırmasını ya da literatüre ilişkin araştırmasını bekliyorum. Baktım ama bulamadım.

– Ama Karatay depresyon ilaçlarının aşırı yaygınlaşmasını eleştirmekte haklı değil mi?

Depresyon ilaç tüketiminin aşırı olduğuna katılıyorum. Bunun temel nedeni, gelişen teknolojinin insanlara getirdiği yeni hayat modeli. İnsanlar artık çok daha uzun saatler çalışıyor, daha uzun süre kapalı ortamlarda kalıyor, daha hareketsiz ve daha stresli. Mesaj-mail trafiği de düşük yoğunluklu stresi tüm güne yaydı. İnsanlar artık sürekli çalışan, sürekli izlenen ve sürekli uyarı ve emirlerle sürekli yönetilen modern köleler haline geldi ve tüm toplumlarda depresyon patladı. İlaç kullanımı da arttı. Ancak bu durum tek başına bu kadar aşırı ilaç kullanımını izah etmez. Sorunu psikoterapik rehabilitasyonlarla çözümlenebilecek birçok insan hemen ilaca yönlendiriliyor. Aşırı miktarda gereksiz, indikasyonsuz ilaç tüketimi var. Bu ilaçlar duyguları etkileyen ilaçlar, stres ve üzüntüleri azaltırken sevinç ve mutlulukları da buduyor. Çalışma koşullarının biraz daha düzeltilmesi, işyerlerinde çalışana psikolojik danışmanlık sağlanması gibi önlemler, sorunların çözümünde çok önemli rol oynayabilir.

Continue Reading

Çok Okunanlar