Connect with us

Öne Çıkanlar

Cumhurbaşkanlığı sözcüsü Kalın’dan itiraf: İran ile bu ticareti yapmak zorundaydık

Published

on

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, France 24 televizyonuna yaptığı açıklamada, “Biz, dışarıdan aldığımız enerjiye bağımlıyız, yaptırımlar esnasında İran ile bu ticareti yapmak zorundaydık. Bunu başka yollarla yapmayı denemek zorunda kalacağımızı söyledik. Bankalarımız, ekonomi bakanımız işin içine girdi.” dedi

Kalın, Zarrab ile Erdoğan arasında kurulmaya çalışılan bağlantılarla ilgili soruyu ise “Cumhurbaşkanımız ile Zarrab veya bu dava arasında hiçbir bağ yok. Cumhurbaşkanının itibarına zarar vermeye çalışıyorlar” şeklinde yanıtladı.

İtiraf etti

“Bu politik bir dava mı?” sorusuna da Kalın, “Evet, bu siyasi bir dava. Kesinlikle siyasi bir dava.”yanıtını verdi.Kalın, “Bu çok ciddi bir iddia. ABD adalet sisteminin cumhurbaşkanınızı hedef aldığını mı söylüyorsunuz?” sorusuna, şu sözlerle karşılık verdi: “Bunu hep söyledik. Son derece siyasi motivasyonlu bir dava. Biz, dışarıdan aldığımız enerjiye bağımlıyız, yaptırımlar esnasında İran ile bu ticareti yapmak zorundaydık. Bunu başka yollarla yapmayı denemek zorunda kalacağımızı söyledik. Bankalarımız, ekonomi bakanımız işin içine girdi. ABD’liler bütün bunları biliyor. Şimdi, 3-4 yıl sonra karşımıza Türkiye’de daha önce Gülenciler tarafından gündeme getirilen ve reddedilen bu dava çıkarılıyor. Şimdi birebir aynı suçlama alınıyor ve aynı yargılamayı ABD’de yapıyorlar.”

ABD ile iki ana sorun bulunuyor

Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerde “Fethullah Gülen’in iadesi ve Reza Zarrab” davalarında yaşanan gerilimle ilgili bir soru üzerine Kalın, şunları kaydetti:“ABD ile uzun geçmişe dayalı stratejik ittifakımız var ancak son birkaç yılda, Obama yönetimine kadar geri giden, iki ana sorunumuz bulunuyor. Bir, ABD’nin Suriye’de DEAŞ’la mücadele adına PYD, YPG’ye verdiği destek. İkinci sorun da ABD’deki Gülenci şebeke. Gülenciler ABD’de yerleşikler ve sistemi charter okulları, vize sahtekarlığı ve para aklama yoluyla kendi avantajlarına kullanıyorlar. Şimdi de ABD sistemini Türkiye’ye karşı saldırıya geçmek için kullanıyorlar. Örneğin Zarrab veya Türkiye’deki kamu bankalarından biri olan Halkbank davaları bunun parçası.”

Olumsuz etkiye sahip

İbrahim Kalın, Türkiye’nin ABD’den, yasal çerçevenin dışına çıkan hiçbir talebinin olmadığını belirterek, “(Fettullah Gülen’in) Türkiye’ye iadesini ABD ile 1960’larda imzaladığımız bir suçluların iadesi anlaşmasına dayalı olarak istedik şu anda.” diye konuştu.

Türkiye’nin bu konuda ümidini yitirip yitirmediğinin sorulması üzerine de Kalın, “Bunun üzerinde çalışmaya devam edeceğiz. Açık ki bu ikili ilişkilerimizde olumsuz etkiye sahip. Çünkü eğer kilit bir müttefikinize karşı işleyen böyle bir grup insana ülkenizde izin verirseniz, buna başka nasıl karşılık vermemiz gerekir.” ifadelerini kullandı.


“Erdoğan ile Zarrab veya bu dava arasında bir bağ yok”

Kalın, Zarrab ile Erdoğan arasında kurulmaya çalışılan bağlantılarla ilgili soruyu ise “Cumhurbaşkanımız ile Zarrab veya bu dava arasında hiçbir bağ yok. Cumhurbaşkanının itibarına zarar vermeye çalışıyorlar” şeklinde yanıtladı.“Bu politik bir dava mı?” sorusuna da Kalın, “Evet, bu siyasi bir dava. Kesinlikle siyasi bir dava.” yanıtını verdi. Kalın, “Bu çok ciddi bir iddia. ABD adalet sisteminin cumhurbaşkanınızı hedef aldığını mı söylüyorsunuz?” sorusuna, şu sözlerle karşılık verdi: “Bunu hep söyledik. Son derece siyasi motivasyonlu bir dava. Biz, dışarıdan aldığımız enerjiye bağımlıyız, yaptırımlar esnasında İran ile bu ticareti yapmak zorundaydık. Bunu başka yollarla yapmayı denemek zorunda kalacağımızı söyledik. Bankalarımız, ekonomi bakanımız işin içine girdi. ABD’liler bütün bunları biliyor. Şimdi, 3-4 yıl sonra karşımıza Türkiye’de daha önce Gülenciler tarafından gündeme getirilen ve reddedilen bu dava çıkarılıyor. Şimdi birebir aynı suçlama alınıyor ve aynı yargılamayı ABD’de yapıyorlar.”

Siyasi hale getirildi

“Kim bunlar? Trump yönetimi mi?” şeklindeki soru üzerine Kalın, “Bu Trump yönetimi değil. Sistem içindeki, yargı içindeki, Gülencilerin temasa geçtiği açık olan belli kişiler.” değerlendirmesini yaptı.Kalın, “Sizce ABD yargı sistemini Gülenciler mi kontrol ediyor? sorusu üzerine, “Bunu siz söylüyorsunuz. Benim söylediğim, bunun siyasi hala getirildiği ve davanın amacına, ima ettiklerine bakarsanız, bunun Türkiye’de daha önce yapmaya çalıştıkları ama başaramadıkları şey olduğu ortada.” görüşünü dile getirdi.

Zarrab’ın ABD’deki soruşturmacılar ile iş birliği yapıp yapmadığına ilişkin ise Kalın, “Mahkeme detaylarını bilmiyorum. Bu bir yargı süreci. Tekrarlamak isterim ki yasal çerçevenin dışında hiçbir şey asla istemedik. Ancak maalesef hem Obama hem de Trump yönetimleri bu kilit önemdeki konuda birşey yapmadılar. Bu da iki kilit müttefikin ilişkilerini etkiliyor.” diye yanıt verdi.
Cumhuriyet

Gündem

Saldırılar sonrası Uber’den ilk açıklama

Published

on

By

Akıllı telefonlar üzerinden araç çağırma şirketi Uber‘den İstanbul’daki taksicilerin saldırılara ilişkin olarak açıklama geldi. Şirketin global merkezinden yapılan açıklamada, “Önceliğimiz bu zor zamanlarda, Uber sürücü ortaklarımızın yanında durmak, onlara gereken hukuki yardımı sağlayıp destek olmaktır” dendi.

Hürriyet’ten Ahmet Can’a yapılan açıklamada “Türkiye’deki operasyonlarımıza, sorumlu bir iş ortağı olarak, sonuna kadar bağlıyız. En çok önem verdiğimiz konuların başında, yerel paydaşlarla beraber çalışarak, birlikte daha akıllı ve çevre dostu şehirler yaratmak geliyor. Buna taksiciler de dahil olduğu için taksi ürünümüz mevcut” dendi.

SAYI 2 BİNİ AŞTI

Ayrıca şirketten yapılan açıklamada Uber’in bulunduğu tüm ülkelerde yerel regülasyonlara uygun olarak faaliyet gösterildiği ve her ülkenin vergi düzenlemelerine uyulduğu vurgulandı.

2014 yılında Türkiye’ye açılan Uber, şu anda iki farklı araç tipiyle hizmet veriyor. Bunlardan biri Mercedes Vito gibi lüks hafif ticari araçlar. Diğeri de taksi platformu. Şirketten paylaşılan bilgilere göre taksi platformunda hizmet veren taksilerinin sayısı 2 bini aştı.

Continue Reading

Öne Çıkanlar

Erdoğan’dan IMF’ye: Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim; sen sadece paranı al!

Published

on

By

AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Suriye’de yaşanan çatışmalarla ilgili olarak NATO‘ya tepki gösterdi. “Yeri geldi Afganistan’da olduk Somali’de olduk şu anda Suriye’de bu olaylar yaşanırken, ey NATO sen ne zaman olacak da gelip bizim yanımızda yer alacaksın?” diyen Erdoğan, IMF‘ye de “Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim; sen sadece paranı al” diye seslendi.

Bolu’da partisinin 6. olağan il kongresinde konuşan Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“Suriye ve Irak sınırlarımız boyunca terör koridoru oluşturmak isteyenler yüzlerindeki maskeleri indirip niyetlerini ifşa ettiler. Kimsenin ummadığı operasyonları başlattık. Müttefikimiz dediğimiz güçlere bakışı sahadaki eylemlere göre yeniden belirledik. NATO’nun üyesiyiz. Yeri geldi Afganistan’da olduk Somali’de olduk şu anda Suriye’de bu olaylar yaşanırken, ey NATO sen ne zaman olacak da gelip bizim yanımızda yer alacaksın? 911 kilometre burada bizim sınırımız var, sürekli terör örgütleri bizi taciz ediyor, Suriye rejimi aynı şekilde bu yollara başvuruyor. Peki sen ne zaman ortaya çıkacaksın, devamlı ben bunları mı söyleyeceğim? Şu ana kadar hala olumlu bir ses söz yok.

“Biz iktidara geldiğimizde de attığımız her adımda bize olmaz dediler, yapamazsınız dediler, başaramazsınız dediler. Daha ileri gidip ‘haddinizi aşmayın ha’ dediler. IMF’nin bize dediği laf ‘olmaz’. Ne olmaz? Sen paranı alıyor musun, alıyorsun. Bizden sonra borç istedi. Arkadaşlar “Verelim mi?” dedi, “Verin” dedim. Bugün borç alan yarın emir alır.

(IMF’ye) Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim. Sen sadece paranı al.”

Continue Reading

Öne Çıkanlar

“Canan Karatay’ı görünce üzülüyorum, depresyonu turşuyla çözmek gibi önerileri tartışmak istemiyorum”

Published

on

By

2015’te Uluslararası Diyabet Federasyonu tarafından verilen diyabet alanında ‘Yılın Bilim Adamı’ ödülünü alan Yılmaz, “Şeker fabrikalarının özelleştirilmesine de pancar üretiminin sınırlandırılmasına da karşıyım. Üretim ağırlığının nişasta bazlı şekerlere kaydırılmasını doğru bulmuyorum” ifadesini kullandı.

Temel Yılmaz’ın Habertürk’ten Kübra Par’ın sorularına verdiği yanıtların ilgili bölümü şöyle:

– Canan Karatay, son günlerde depresyon ilaçlarıyla ilgili açıklamasıyla gündemde. İstanbul Tabip Odası’nın Karatay’a para cezası kesmesine ne diyorsunuz?

Canan Hoca’nın açıklamalarını artık biraz üzüntüyle izliyorum. Depresyonu sadece bağırsaklara ve faydalı-zararlı bakterilere bağlamak, sorunu turşu yiyerek çözmek gibi önerleri de tartışmak istemiyorum! Sorun bu tür talkshow türü yorumlardan çok daha ciddi. Sadece bizim toplum değil, dünyadaki tüm toplumların sorunu. Hekimler arasındaki bu tür tartışmaların yeri medya değil, olmamalı. Bir hipoteziniz varsa, bununla ilgili olarak bir araştırma yaparsınız. Oturup araştırmayı kaleme alırsınız, sonra bu çalışmayı hakemli dergilerden birisine gönderirsiniz. O arada da bir bilimsel kongrede sunmak istersiniz. Oradaki sunumda konunun uzmanları sizi dinler, onayladıkları noktalarda onaylar, akıllarına yatmayan noktalarda da sorularını sorar. Ondan sonra o düzeltmelerini yapar. Yayın, hakemli bir dergide çıkar. Bu artık uluslararası standartlarda yapılmış bir araştırmadır ve herkes bunu uygular.

– Karatay’a temel eleştiriniz, araştırma bulgularını önünüze koymadan konuşması mı?

Evet, somut kanıtlar olmadan konuşmamalı.

– Siz Karatay’ın şeker yükleme testine karşı çıkmasını da eleştiriyorsunuz değil mi?

“Şeker yükleme testini yaptıranların çocukları şeker hastası olur, kalbi delik olur” diyorsanız, bunu kanıtlamanız lazım. Tıpta gelişigüzel konuşma hakkınız yok. İnsan hayatıyla ilişkili olarak karar veren ve daha sonra hesap sorulmayan mesleklerden biri hâkimlik, diğeri de hekimlik. Bir hasta, gelip sizi bir otorite olarak aldığı zaman, ağzınızdan çıkacak her kelimeyi izler. Söylediğiniz bir kelimeye takılır, sabaha kadar uyumaz. Canan Hoca’nın, glikoz tolerans testi yapılmış annelerin çocuklarının verilen glikoza bağlı olarak diyabet olduğuna dair kendi klinik araştırmasını ya da literatüre ilişkin araştırmasını bekliyorum. Baktım ama bulamadım.

– Ama Karatay depresyon ilaçlarının aşırı yaygınlaşmasını eleştirmekte haklı değil mi?

Depresyon ilaç tüketiminin aşırı olduğuna katılıyorum. Bunun temel nedeni, gelişen teknolojinin insanlara getirdiği yeni hayat modeli. İnsanlar artık çok daha uzun saatler çalışıyor, daha uzun süre kapalı ortamlarda kalıyor, daha hareketsiz ve daha stresli. Mesaj-mail trafiği de düşük yoğunluklu stresi tüm güne yaydı. İnsanlar artık sürekli çalışan, sürekli izlenen ve sürekli uyarı ve emirlerle sürekli yönetilen modern köleler haline geldi ve tüm toplumlarda depresyon patladı. İlaç kullanımı da arttı. Ancak bu durum tek başına bu kadar aşırı ilaç kullanımını izah etmez. Sorunu psikoterapik rehabilitasyonlarla çözümlenebilecek birçok insan hemen ilaca yönlendiriliyor. Aşırı miktarda gereksiz, indikasyonsuz ilaç tüketimi var. Bu ilaçlar duyguları etkileyen ilaçlar, stres ve üzüntüleri azaltırken sevinç ve mutlulukları da buduyor. Çalışma koşullarının biraz daha düzeltilmesi, işyerlerinde çalışana psikolojik danışmanlık sağlanması gibi önlemler, sorunların çözümünde çok önemli rol oynayabilir.

Continue Reading

Çok Okunanlar