Connect with us

Öne Çıkanlar

Dayak, işkence, küflü ekmek ve disiplin cezaları: OHAL’de cezaevlerinin insanlık dışı koşulları

Published

on

OHAL’le birlikte artan hak ihlallerinden en çok tutuklu ve hükümlüler etkileniyor. Disiplin cezalarına yapılan itirazların neredeyse tümü gerekçesiz olarak reddediliyor. Birçok mahpus, itiraz dilekçesinin infaz hâkimliğine ulaşmadan yok edilmesinden şikâyetçi.

Cumhuriyet Gazetesi’nden seyhan Avşar’ın haberine göre Tutuklu Halkın Hukuk Bürosu avukatları Barkın Timtik ve Naciye Demir’e disiplin cezası yağıyor. Sayımda ayağa kalkmadıkları için şiddet gören avukatlara verilen cezalar, yıllarca sürecek görüş, mektuplaşma ve telefon yasağına neden olacak.

Ailesini 9 sene göremeyecek

Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın da avukatlığını yapan Barkın Timtik ve Naciye Demir, sayımlarda ayağa kalkmadıkları için şiddet görüyor. İletişim yasaklarına maruz kalıyor. Normalde sabahtan akşama kadar açık olan havalandırma kapısı sabah saat 08.00- 10.00 arası açık bırakılıyor.

Avukatların ziyaretine giden avukat Zeycan Balcı, “6 yılı, 9 yılı bulan yasakları var şu anda. Cezalara itiraz etmişler, dilekçeleri infaz hâkimliğine ulaştırılmadan yok edilmiş. Bu nedenle de itiraz süresi geçti, cezalar kesinleşti. Havalandırmaya çıkıyorlar, robokoplar gelip darp ederek arkadaşlarımızı içeri sokuyor ve havalandırma kapısı kapatılıyor. Yaşananlar üzerine suç duyurusunda bulunacağız” dedi.

Özgürlükçü Hukukçular Platformu (ÖHP) üyeleri de geçen haftalarda Bolu T Tipi Cezaevi’nde tutuklu avukatlarla görüştüler. ÖHP heyetinin açıklamasında : Cezaevinde kısa bir süre önce 28 hükümlü gecenin bir yarısı kişisel eşyalarını almalarına müsaade edilmeksizin Kayseri’ye sürgün edilmişti. Cezaevi idaresi, tutuklu ve hükümlülere yönelik provakatif tavrını sürdürüyor”dedi.

Gardiyanlar kolunu kırdı

Halkın Hukuk Bürosu (HHB) avukatlarından Engin Gökoğlu, 30 Ekim’de, kaldığı Tekirdağ Hapishanesinde, gardiyanların şiddetine maruz kaldı. HHB’den yapılan açıklamada, kolu kırılan Gökoğlu’nun giysileri çıkarılarak üzerine soğuk su sıkıldığı, tekerlekli sandalyeye oturtularak darp edildiği, çıplak şekilde saatlerce bekletildiği belirtildi. Açıklamada şu ifadeler yer aldı: “Bütün bunlar olurken çağırılan 112 Acil Servis’ten gelen sağlıkçılar Gökoğlu’nu bu şekilde gördükten sonra ‘Hayatı tehlikesi yok’ diyerek çekip gittiler. Gökoğlu şu anda kirli bir koğuşta tutuluyor. Masa, sandalye, çarşaf, yastık, battaniye yok. Giysiler de henüz verilmedi. Mektuplar kendisine verilmiyor. Hapishane müdürü ile yaptığımız görüşmelerde Gökoğlu’nun kolunu kıran kişinin kim olduğu sorularına cevap verilmedi.”

Sohbet hakkı sınırlandırıldı

Bolu F Tipi Cezaevi’nde gazetemize mektup yollayan Nevzat Öztürk, cezaevinde yaşadıkları hak ihlallerinin her geçen gün arttığını belirterek, “Elimizde sadece beş kitap bırakıldı. Para ile satın aldığımız radyolar, ‘Yasak’ denilerek toplatıldı. Kantinden radyo almamız isteniyor. Yemek kaplarımız toplatıldı. Plastik tabak almamız isteniyor. Haftalık 10 saat olan sohbet hakımız, ayda iki kez 2.5 saat olarak sınırlandırıldı. Bu da uygulanmıyor” dedi. Mektubunda telefon görüşmelerinde tekmil istendiğini aktaran Öztürk, “Telefonda konuşurken, ailemin önce isim ve soyisimlerini söylemeleri isteniyor. Yapamayınca telefon kesiliyor. Havalandırma kapısı sabah çok geç açılıyor. Akşamları da gün batmadan iki saat önce kapatılıyor. Bu şekilde hava almamız bile engelleniyor. Sürekli disiplin cezası alırsanız, şartlı tahliyeden yoksun bırakılırsınız denilerek tehdit ediliyoruz. Yaşadıklarımız anlatmakla bitmez” diye yazdı.

“Kızından uzak cezaevine gönderdiler”

“Örgüt üyeiği”nden 10 yıl 10 ayceza alan Gazel Bulut’un kayınvalidesi Firaz Bulut, Tarsus’ta açık görüşlerin 2 ayda bir defa olduğuna dikkat çekerek, “Ekim ayında Gazel aylar sonra kızını görebildi. Çocuk annesini tanımakta zorlandı ve sürekli ağladı. Buna orada bulunan infaz koruma memurları bizzat şahit oldu. Bir dahaki açık görüş 26 Aralık’ta. Arjin’in annesine, Gazel’in evladına kavuşması önündeki bu engelin kaldırılması bu kadar zor olmamalı” dedi. Gazel Bulut’un Muğla E Tipi Kapalı Cezaevi’nden Tarsus Kampüs Kadın Kapalı Cezaevi’ne kendi isteği dışında sevk edildiğini hatırlatan Firaz Bulut, “Gazel, Muğla’dayken Gebze ve Bakırköy cezaevlerinden birine sevk istemişti. Fakat Adalet Bakanlığı Gazel’in talebini cevaplamadan bizlere, çocuğuna daha uzak bir cezaevine göndermeyi tercih etti.

Bir yatakta iki kişi yatıyor

Gebze, Bakırköy ve Kandıra cezaevlerinden birine, tüm sevk masraflarını karşılayacağını belirterek yeni bir dilekçe verdi. Birkaç gün önce sevk talebinin reddedildiğine dair bir yazı verdiler. Gerekçe ise yoğunluk. Gazel’in şu an kaldığı Tarsus Kampüs Kadın Kapalı Cezaevi’nde bir yatakta 2 kişi kalıyor. Yerde yatan tutuklu ve hükümlüler var. Zaten şu anda mevcut durumu düşündüğümüzde boş cazaevi bulunmuyor. Tutuklu ve hükümlü sayısı mevcut kapasitenin çok üzerinde olduğunu en iyi Adalet Bakanlığı ile Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü bilmektedir” dedi.

Küflü ekmeği bir hafta yiyor

Kocaeli 2 No’lu F Tipi Cezaevi’nde tutulan Görgü Demirpençe, çölyak hastası. Doktor raporuyla glütensiz ekmek yemesi zorunlu. Diyetine uyabilmek için uzun zamandır hukuk mücadelesi veriyor. Cezaevi idaresi, mahpusa, dışardan glütensiz buğday ekmeğini haftalık alabileceğini bildirdi.

Demirpençe, son mektubunda, kendisine verilen ekmeğin İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından üretildiğini ve ardından Kocaeli il sınırlarındaki dağıtım noktalarına gönderildiğini, tüketim süresi dört dün olan ekmeğin kendine sıklıkla ancak on gün sonra geldiğini, bu ekmeği bir hafta boyunca tüketmesi gerektiğini ve bu sebepten ekmeğin genelde küflü, bayat ve bozulmuş olduğunu, kullanmadığını belirtti.

Kadınlara erkek görevli

Alanya L Tipi Cezaevi’nde kadın mahpuslar koğuşlarına sayım yapmaya giren erkek infaz koruma memurlarına, “Koğuşlara erkekler giremez. Derhal dışarı çıkın” diyerek tepki gösterdi. 18 kadın mahpusa disiplin soruşturması açıldı. Disiplin Kurulu Başkanlığı, dört kadına 11 gün, bir kadına ise bir gün hücre cezası verdi. Kadınlar hakkında Alanya Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunuldu.
Kadınların itirazı ise “Koğuşlara erkek infaz koruma memurları girmiyor’ denilerek reddedildi.

Kan kusuyorum’

Silivri 6 No’lu Cezaevi’nden gazetemize mektup yollayan Yunus Paçin ise yaklaşık dört aydır hasta olduğunu ve sesini duyurabilecek bir ailesi olmadığını söyledi. Paçin, OHAL adı altında sağlık haklarının gasp edildiğini yazdığı mektubunda, “Yumurtalığımdan olduğum ameliyat sonucu bir yumurtalığımı kaybettim. 2 gün hastanede yattıktan sonra taburcu edildim. Müşahade altında tutulmam gerekirken, cezaevine götürüldüm. Enfeksiyon kaptım. Tekrardan hastaneye kaldırıldım. 18 gün daha hastanede yattım. İğnelerim yapılmıyor. İdrarımı yaparken acı çekiyorumn. Şu an kan kusuyorum. Tüm taleplerime rağmen hastaneye sevk edilmiyorum” dedi.

‘Kışla uygulamaları’

Özgürlükçü Hukukçular Platformu (ÖHP) Cezaevi Komisyonu, Marmara Bölgesi’ndeki cezaevlerine yaptığı ziyaretler sonucunda hazırladığı Marmara Bölge Cezaevleri Raporu’nu geçen günlerde kamuoyuna açıkladı. Raporda, “OHAL uygulamaları, açıkça kışla uygulamalarıdır ve hapishaneler açısından, ‘cezayı tüm topluma yayma’ halini almıştır” denildi. Hastane sevklerinin gecikmesi nedeniyle tutukluların sağlığının risk altında olduğunun aktarıldığı raporda, “Özellikle ağır hasta mahpuslar bakımından yaşama hakkı ihlalleri ile karşılaşılması muhtemeldir. Hapishanelerdeki doluluk oranları, kapasite aşımı da her geçen gün bu sağlık risklerini arttırmaktadır. ‘Hapishane yap, sonra hınca hınç doldur’ anlayışı insan hakları temelinde değil, güvenlik odaklı yaklaşıldığının en önemli göstergesidir” ifadeleri yer aldı.(Cumhuriyet)

Gündem

Saldırılar sonrası Uber’den ilk açıklama

Published

on

By

Akıllı telefonlar üzerinden araç çağırma şirketi Uber‘den İstanbul’daki taksicilerin saldırılara ilişkin olarak açıklama geldi. Şirketin global merkezinden yapılan açıklamada, “Önceliğimiz bu zor zamanlarda, Uber sürücü ortaklarımızın yanında durmak, onlara gereken hukuki yardımı sağlayıp destek olmaktır” dendi.

Hürriyet’ten Ahmet Can’a yapılan açıklamada “Türkiye’deki operasyonlarımıza, sorumlu bir iş ortağı olarak, sonuna kadar bağlıyız. En çok önem verdiğimiz konuların başında, yerel paydaşlarla beraber çalışarak, birlikte daha akıllı ve çevre dostu şehirler yaratmak geliyor. Buna taksiciler de dahil olduğu için taksi ürünümüz mevcut” dendi.

SAYI 2 BİNİ AŞTI

Ayrıca şirketten yapılan açıklamada Uber’in bulunduğu tüm ülkelerde yerel regülasyonlara uygun olarak faaliyet gösterildiği ve her ülkenin vergi düzenlemelerine uyulduğu vurgulandı.

2014 yılında Türkiye’ye açılan Uber, şu anda iki farklı araç tipiyle hizmet veriyor. Bunlardan biri Mercedes Vito gibi lüks hafif ticari araçlar. Diğeri de taksi platformu. Şirketten paylaşılan bilgilere göre taksi platformunda hizmet veren taksilerinin sayısı 2 bini aştı.

Continue Reading

Öne Çıkanlar

Erdoğan’dan IMF’ye: Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim; sen sadece paranı al!

Published

on

By

AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Suriye’de yaşanan çatışmalarla ilgili olarak NATO‘ya tepki gösterdi. “Yeri geldi Afganistan’da olduk Somali’de olduk şu anda Suriye’de bu olaylar yaşanırken, ey NATO sen ne zaman olacak da gelip bizim yanımızda yer alacaksın?” diyen Erdoğan, IMF‘ye de “Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim; sen sadece paranı al” diye seslendi.

Bolu’da partisinin 6. olağan il kongresinde konuşan Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“Suriye ve Irak sınırlarımız boyunca terör koridoru oluşturmak isteyenler yüzlerindeki maskeleri indirip niyetlerini ifşa ettiler. Kimsenin ummadığı operasyonları başlattık. Müttefikimiz dediğimiz güçlere bakışı sahadaki eylemlere göre yeniden belirledik. NATO’nun üyesiyiz. Yeri geldi Afganistan’da olduk Somali’de olduk şu anda Suriye’de bu olaylar yaşanırken, ey NATO sen ne zaman olacak da gelip bizim yanımızda yer alacaksın? 911 kilometre burada bizim sınırımız var, sürekli terör örgütleri bizi taciz ediyor, Suriye rejimi aynı şekilde bu yollara başvuruyor. Peki sen ne zaman ortaya çıkacaksın, devamlı ben bunları mı söyleyeceğim? Şu ana kadar hala olumlu bir ses söz yok.

“Biz iktidara geldiğimizde de attığımız her adımda bize olmaz dediler, yapamazsınız dediler, başaramazsınız dediler. Daha ileri gidip ‘haddinizi aşmayın ha’ dediler. IMF’nin bize dediği laf ‘olmaz’. Ne olmaz? Sen paranı alıyor musun, alıyorsun. Bizden sonra borç istedi. Arkadaşlar “Verelim mi?” dedi, “Verin” dedim. Bugün borç alan yarın emir alır.

(IMF’ye) Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim. Sen sadece paranı al.”

Continue Reading

Öne Çıkanlar

“Canan Karatay’ı görünce üzülüyorum, depresyonu turşuyla çözmek gibi önerileri tartışmak istemiyorum”

Published

on

By

2015’te Uluslararası Diyabet Federasyonu tarafından verilen diyabet alanında ‘Yılın Bilim Adamı’ ödülünü alan Yılmaz, “Şeker fabrikalarının özelleştirilmesine de pancar üretiminin sınırlandırılmasına da karşıyım. Üretim ağırlığının nişasta bazlı şekerlere kaydırılmasını doğru bulmuyorum” ifadesini kullandı.

Temel Yılmaz’ın Habertürk’ten Kübra Par’ın sorularına verdiği yanıtların ilgili bölümü şöyle:

– Canan Karatay, son günlerde depresyon ilaçlarıyla ilgili açıklamasıyla gündemde. İstanbul Tabip Odası’nın Karatay’a para cezası kesmesine ne diyorsunuz?

Canan Hoca’nın açıklamalarını artık biraz üzüntüyle izliyorum. Depresyonu sadece bağırsaklara ve faydalı-zararlı bakterilere bağlamak, sorunu turşu yiyerek çözmek gibi önerleri de tartışmak istemiyorum! Sorun bu tür talkshow türü yorumlardan çok daha ciddi. Sadece bizim toplum değil, dünyadaki tüm toplumların sorunu. Hekimler arasındaki bu tür tartışmaların yeri medya değil, olmamalı. Bir hipoteziniz varsa, bununla ilgili olarak bir araştırma yaparsınız. Oturup araştırmayı kaleme alırsınız, sonra bu çalışmayı hakemli dergilerden birisine gönderirsiniz. O arada da bir bilimsel kongrede sunmak istersiniz. Oradaki sunumda konunun uzmanları sizi dinler, onayladıkları noktalarda onaylar, akıllarına yatmayan noktalarda da sorularını sorar. Ondan sonra o düzeltmelerini yapar. Yayın, hakemli bir dergide çıkar. Bu artık uluslararası standartlarda yapılmış bir araştırmadır ve herkes bunu uygular.

– Karatay’a temel eleştiriniz, araştırma bulgularını önünüze koymadan konuşması mı?

Evet, somut kanıtlar olmadan konuşmamalı.

– Siz Karatay’ın şeker yükleme testine karşı çıkmasını da eleştiriyorsunuz değil mi?

“Şeker yükleme testini yaptıranların çocukları şeker hastası olur, kalbi delik olur” diyorsanız, bunu kanıtlamanız lazım. Tıpta gelişigüzel konuşma hakkınız yok. İnsan hayatıyla ilişkili olarak karar veren ve daha sonra hesap sorulmayan mesleklerden biri hâkimlik, diğeri de hekimlik. Bir hasta, gelip sizi bir otorite olarak aldığı zaman, ağzınızdan çıkacak her kelimeyi izler. Söylediğiniz bir kelimeye takılır, sabaha kadar uyumaz. Canan Hoca’nın, glikoz tolerans testi yapılmış annelerin çocuklarının verilen glikoza bağlı olarak diyabet olduğuna dair kendi klinik araştırmasını ya da literatüre ilişkin araştırmasını bekliyorum. Baktım ama bulamadım.

– Ama Karatay depresyon ilaçlarının aşırı yaygınlaşmasını eleştirmekte haklı değil mi?

Depresyon ilaç tüketiminin aşırı olduğuna katılıyorum. Bunun temel nedeni, gelişen teknolojinin insanlara getirdiği yeni hayat modeli. İnsanlar artık çok daha uzun saatler çalışıyor, daha uzun süre kapalı ortamlarda kalıyor, daha hareketsiz ve daha stresli. Mesaj-mail trafiği de düşük yoğunluklu stresi tüm güne yaydı. İnsanlar artık sürekli çalışan, sürekli izlenen ve sürekli uyarı ve emirlerle sürekli yönetilen modern köleler haline geldi ve tüm toplumlarda depresyon patladı. İlaç kullanımı da arttı. Ancak bu durum tek başına bu kadar aşırı ilaç kullanımını izah etmez. Sorunu psikoterapik rehabilitasyonlarla çözümlenebilecek birçok insan hemen ilaca yönlendiriliyor. Aşırı miktarda gereksiz, indikasyonsuz ilaç tüketimi var. Bu ilaçlar duyguları etkileyen ilaçlar, stres ve üzüntüleri azaltırken sevinç ve mutlulukları da buduyor. Çalışma koşullarının biraz daha düzeltilmesi, işyerlerinde çalışana psikolojik danışmanlık sağlanması gibi önlemler, sorunların çözümünde çok önemli rol oynayabilir.

Continue Reading

Çok Okunanlar