Connect with us

Politika

Demirtaş’tan TEOG yazısı

Published

on

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, TEOG tartışmalarını Evrensel’e yazdı.

Bir partinin genel başkanı olan zat “istemiyorum” deyince kalkıverdi TEOG. Eğitim sistemine müdahalenin “tekçi zihniyeti” alenen teşhir eden yönüne değinmeyeceğim. Başkanlık modeli; doçentlik, stadyum isimleri, imam hatipler, Fethullah’a ne istiyorsa vermek, içeride ve dışarıda savaş, İsrail’le kanka olmak, Putin’e önce posta koyup sonra kardeşim demek vs. Hepsi ve daha fazlası aynı zatın dudakları

arasından çıkanlara göre belirlenirken kendini yeterince açığa vuruyordu zaten.

Eleştirmek iyidir, geliştirir, ilerletir. Fakat mevcut eğitim modeline karşı çıkarken ciddi bir alternatifi ortaya koyabilmek gibi sorumluluğumuzu unutmadan bu eleştirileri yapmak gerekir. Eğitimcilerin, velilerin ve öğrencilerin katılımcı bir süreci işleterek yapacakları tartışmalar elbette belirleyici olmalıdır. Ancak siyaset kurumunun da eğitim modellerine ve nasıl bir eğitim tartışmalarına bigane kalması düşünülemez.

Kapitalizmin eleman ihtiyacını gidermek üzere oluşturulmuş bir eğitim sisteminin sağını-solunu düzeltmeye çalışalım; çalışalım da eğitim gibi tepeden tırnağa ideolojik olan bir mevzuda solun eğitim anlayışını da bütünlüklü olarak ortaya koyalım.

Ekonomik modelle eğitim modeli birbirini tamamlayan ayrılmaz bir bütünün iki aşamasıdır. Toplum halinde yaşamaya başlayan insanların kendi aralarındaki iş bölümünü “dayanışma” anlayışından çıkararak “yarışma” anlayışına dönüştüren temel dinamik kapitalizmdir. İnsanlığın başına gelmiş olan en büyük felaket olarak tanımlayabileceğimiz kapitalizm ve beraberinde bir salgın gibi insanlığı teslim alan kapitalist modernite sorgulanıp mahkum edilmeden alternatif bir eğitim modeli önerilemez.

Temelde mutlu ve özgür insanlar, toplumlar yaratması gereken eğitim, şimdilerde “yarışma” kültürüyle en yakın arkadaşını, kuzenini, belki de kardeşini bile “ezerek, yenerek, geçerek” elde edilecek başarı(!) üzerine kazanılmış gönüllü kölelik ve mutsuzluk yaratmaktan başka da bir işe yaramıyor.

Oysa dayanışmacı toplumda bütün işler ve meslekler eşit (veya eşite yakın) derecede kıymetlidir. Bir temizlik işçisi, bir fabrika işçisi, hademe, ayakkabı tamircisi ile cerrah, mimar veya avukat arasında sosyal statü ve kimlik farkı olamaz. Hepsi toplumun bir arada yaşayabilmesi için hayati derecede önem arz eden bir iş bölümünü yapıyorlar sadece. Bu mesleklerde gelir farkı da tıpkı statü farkı gibi bir uçurumla ayrılmış durumdadır. Ancak bu da toplumsal işleyişin mecburiyetinden değil, kapitalizmin dayattığı mecburiyetten kaynaklıdır.

Yaşam boyu ezilmemek için ezenler sınıfına geçiş imkanı sunan kapitalizm, eğitim mevzusunu tam bir “arenaya” dönüştürmüştür. Daha küçük yaşlardan itibaren eğitim yoluyla hafızalara kazınan bir düsturla, “Çok çalış, çok başarılı ol, çok kazan” anlayışı yaşamın temel amacı haline getirilir. Peki bu mümkün müdür? Tabii ki mümkündür. Ama herkes için değil. Çok çalışıp, çok başarılı olup, çok kazanma ihtimaliniz piyangoda büyük ikramiyeyi kazanma şansınız kadardır. Herkesin çok kazandığı bir ekonomik düzen olamaz zaten. Herkesin kazandığı düzenin adı kapitalizm hiç olamaz. Bu, kapitalizmin varlık nedenine aykırıdır. Kapitalist eğitim modelinde önemli olan herkesin bu “yarışmaya” katılmasını sağlamaktır. Bu “yarışmanın” hayatın en önemli amacı olduğuna kitleleri inandırmaktır. Kimlerin bu yarış esnasında kapitalist üretim-hizmet aşamalarında yer alacağını sistemin dengesi belirler. Geri kalanlar işsiz yığınlara dönüşecektir ki, bu da kapitalizmin varlığını sürdürmesi için gerekli “yığınlardır”. Sonuçta ortaya “köle gibi çalışan mutsuz yığınlarla”, “işsiz mutsuz yığınlar” kalır. Peki yıllarca büyük bir özveriyle aldığınız eğitim sonunda elde ettiğiniz şey her neyse, buna değmiş mi oluyor?

İşte bu noktada solun ciddi bir alternatif ortaya koyması elzemdir. Çocuklarımızdan başlayarak bütün toplumun evreni, dünyayı, geçmişi, yaşamı, doğayı, bilimi, felsefeyi, inançları, sanatı, edebiyatı, sporu vs. en iyi anlayabileceği metotlarla, herkese eşit imkanlarla öğrenebileceği şekilde anlatmak gerekir. Sonra da bu bilgileri toplum halinde yaşadıkları diğer insanların ve insanlığın yararına dayanışmacı bir anlayışla nasıl kullanabileceklerini anlatmak gerekir. Herkese yeteneğine, eğitimine göre mutlu olacağına inandığı mesleğe özgürce ulaşabilmesi imkanını tanımak gerekir. İnsanların eşitliği, mesleklerin önemi, iş bölümünün kıymeti, dayanışmanın güzelliği ile büyümüş nesillerin sosyal statü ve kimlik yarışına girmeyeceği aşikardır.

Ancak böylesi bir eğitim modeli, entegre bir ekonomik modelle bir arada hayat bulabilir. Üretim ilişkileri değişmeden eğitim modeli de değişemez. Bu nedenle bütünlüklü bir sol programla toplumun karşısına çıkmak ve mücadeleyi buradan büyütmek gerekir. Yoksa, dünyanın en iyi kapitalist eğitim modelini, Finlandiya modelini alsanız bile (Ki bunu yapabilmek için Finlandiya’dakine benzer bir kapitalizm düzeyini yakalamış olmanız lazım) mutlu ve özgür bireyler, mutlu ve özgür toplum hayaline kavuşamazsınız. Kapitalizme en iyi hizmet eden, en fazla entegre olmuş birey ve toplum yaratmış olursunuz sadece. Hazır TEOG vesilesiyle tartışma açılmışken, meselenin bir de bu yönüne dikkat çekmek istedim.

Öne Çıkanlar

Erdoğan’dan IMF’ye: Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim; sen sadece paranı al!

Published

on

By

AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Suriye’de yaşanan çatışmalarla ilgili olarak NATO‘ya tepki gösterdi. “Yeri geldi Afganistan’da olduk Somali’de olduk şu anda Suriye’de bu olaylar yaşanırken, ey NATO sen ne zaman olacak da gelip bizim yanımızda yer alacaksın?” diyen Erdoğan, IMF‘ye de “Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim; sen sadece paranı al” diye seslendi.

Bolu’da partisinin 6. olağan il kongresinde konuşan Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“Suriye ve Irak sınırlarımız boyunca terör koridoru oluşturmak isteyenler yüzlerindeki maskeleri indirip niyetlerini ifşa ettiler. Kimsenin ummadığı operasyonları başlattık. Müttefikimiz dediğimiz güçlere bakışı sahadaki eylemlere göre yeniden belirledik. NATO’nun üyesiyiz. Yeri geldi Afganistan’da olduk Somali’de olduk şu anda Suriye’de bu olaylar yaşanırken, ey NATO sen ne zaman olacak da gelip bizim yanımızda yer alacaksın? 911 kilometre burada bizim sınırımız var, sürekli terör örgütleri bizi taciz ediyor, Suriye rejimi aynı şekilde bu yollara başvuruyor. Peki sen ne zaman ortaya çıkacaksın, devamlı ben bunları mı söyleyeceğim? Şu ana kadar hala olumlu bir ses söz yok.

“Biz iktidara geldiğimizde de attığımız her adımda bize olmaz dediler, yapamazsınız dediler, başaramazsınız dediler. Daha ileri gidip ‘haddinizi aşmayın ha’ dediler. IMF’nin bize dediği laf ‘olmaz’. Ne olmaz? Sen paranı alıyor musun, alıyorsun. Bizden sonra borç istedi. Arkadaşlar “Verelim mi?” dedi, “Verin” dedim. Bugün borç alan yarın emir alır.

(IMF’ye) Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim. Sen sadece paranı al.”

Continue Reading

Gündem

“Windows, bu kadar hızlı güncellenmiyor!”

Published

on

By

BirGün yazarı Bülent Mumay, AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan‘ın açıklaması sonrası başlayan “dinde reform” tartışmalarını değerlendirdi. “Erdoğan’ın Nurettin Yıldız gibilerini eleştirmek zorunda kalırken başlattığı ‘İslamda güncelleme’ tartışmasının, hedeflenen Saadet tabanını ‘Cumhur İttifakı’ndan bir parça daha uzaklaştıracağı aşikâr” diyen Mumay, Erdoğan’ın bir gün sonra yaptığı “Dinde reform yapmak haddimize mi” açıklamasıyla ilgili olarak da “Windows, bu kadar hızlı güncellenmiyor” ifadesini kullandı.

Bülent Mumay‘ın “Windows, bu kadar hızlı güncellenmiyor!” başlığıyla yayımlanan (11 Mart 2018) yazısının ilgili bölümü şöyle:

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamasıyla patlak veren “dinde güncelleme” meselesinin zamanlaması, AKP açısından hiç de iyi olmadı. Karamollaoğlu’nun “Cumhur ittifakı”na kapıyı kapatmasından sonra, AKP’nin niyeti Saadet Partisi tabanını kazanmaktı. Erdoğan’ın Nurettin Yıldız gibilerini eleştirmek zorunda kalırken başlattığı “İslamda güncelleme” tartışmasının, hedeflenen Saadet tabanını “Cumhur İttifakı”ndan bir parça daha uzaklaştıracağı aşikâr. Dünkü Milli Gazete’nin manşeti de, bu öfkeyi yansıtıyordu. “İslam’ın güncellenmesi ne demek?” başlığıyla çıkan gazete, Erbakan’ın “Din, Allah yapısıdır” sözlerini de 1. sayfadan hatırlatma gereği duymuştu.

Gerçi çok da şey etmemek lazım. Erdoğan, “güncelleme” açıklamasını da güncelledi. Önce, sözcüsü İbrahim Kalın twitter’dan “izahat” yapma gereği duydu. Yetmeyince Cumhurbaşkanı bizzat devreye girdi. Bir gün önce, “İslam’ın güncellenmesi gerektiği”nden söz eden Erdoğan, tepkiler üzerine “Dinde reform olmaz, haddimize mi” deme gereği duydu. Saray’ın 24 saat içinde güncelleme açıklamasına getirdiği güncelleme, Windows işletim sisteminin sürekli gönderdiği güncelleme yamalarından bile daha hızlı geldi. “Şehirleri mahvettik” tadında çıkışlarla uzunca bir süredir kendi muhalefetini yapan Erdoğan’ın yeni bir hamlesi olabilir, kim bilir. “Değişmeyen tek şey değişimin kendisi” diyen Cem Karaca da rahmet istedi şimdi…

Bu arada enteresan bir gelişme daha oldu… Aralarında Ankara ve Marmara’nın da bulunduğu ilahiyat fakülteleri, Erdoğan’ın sözlerine “açıklık” getirmek için bildiriler kaleme aldı. “Aslında şunu demek istedi” tadındaki açıklamaları yapanların, bir yerlerden motive edildikleri aşikar elbette… Tarikat yurtlarındaki çocuk istismarları konusunda gıkı çıkmayan, kendisine ilahiyatçı diyen sapıkların kadınları aşağılayan “fetva”ları karşısında ‘lâl’ olan ilahiyatçıların, Saray’ın tekzip bürosu olarak hizmet vermeye başladı aniden. Ne diyelim, yeni “akademik görev”leri hayırlı olsun…

Continue Reading

Editörden

Bakan Zeybekci’den Moody’s ve AB’ye: Ne halt edersen et umurumuzda değil

Published

on

By

Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, Denizli’de düzenlenen Türk Eximbank’ın strateji, değerlendirme ve eğitim toplantısında, Türkiye’nin kredi notunu düşüren uluslararası derecelendirme kuruluşu olan Moody’s‘e yüklendi. “Neye göre düşürdün, hangi kriteri dikkate aldın?” diyen Bakan Zeybekci, “Ne halt edersen et umurumuzda da değil. Senin kastını biz gayet iyi biliyoruz, niyetini de biliyoruz. Fırsat bu fırsat deyip, Türkiye üzerindeki kredi ve finans maliyetlerini artırma gayretlerinden başka bir şey değildir. Bu bir tefeci mantığıdır” dedi.

Karahayıt Mahallesi’nde bir otelde düzenlenen Türk Eximbank’ın strateji, değerlendirme ve eğitim toplantısına Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci ile Denizli Valisi Hasan Karahan, Büyükşehir Belediye Başkanı AK Partili Osman Zolan, Türk Eximbank Genel Müdürü Adnan Yıldırım ve Türk Eximbank çalışanları katıldı.

‘AVRUPA BİRLİĞİ’NE TAM ÜYELİK UMURUMUZDA DEĞİL’

Toplantının açılışında konuşan Bakan Zeybekci, dünyanın en hızlı büyüyen ülkesinin Türkiye olduğunu söyledi. Bakan Zeybekci, “Her türlü sağına soluna kulp takabilirler ama kendi ağızlarıyla bazen itiraf etmek zorunda kalıyorlar. Aralık ayında IMF’nin raporunda satın alma gücü paritesine göre 26 bin 500 dolarlık kişi başına düşen milli geliriyle dünyanın 13’üncü büyük ekonomisinin Eximbank’asıyız. Avrupa’nın 5’inci büyük ülkesinin Eximbank’asıyız. Hedef olarak mutlaka dünyanın ilk 10 büyük ekonomisi, Avrupa’nın da ilk 3 büyük ekonomisinden biri olacağız. Hedef olarak, ‘Avrupa Avrupa’ dediğimiz zaman da birileri şöyle sanıyor: ‘Bunların işi gücü yok, bunlar illaki Avrupa Birliği’ne ölüp tutuşuyorlar, Avrupa Birliğine illaki girmek istiyorlar.’ Yok böyle bir derdimiz bizim. Bizim derdimiz başka. Atatürk muasır medeniyet dediğinde Avrupa Birliği yoktu daha, hayali bile yoktu. Birbirlerini boğazlamakla meşguldüler. Biz evrensel standartlardaki ülkemizi refah seviyesine, insan hakları, özgürlükler, çevre hassasiyetleri, sağlık, teknoloji, bilim standartlarına çıkarmak için kendimize hedef olarak gördük. Biz o hedefe ulaştığımızda, bizim için bunun enstrümanlarından biri de Avrupa Birliğine tam üyelik süreci, yani bu kaldıracı kullanmak gibi de menfaatimize olabilir, bunu kendimize stratejik hedef olarak görüyoruz. Biz o hedefe ulaştığımızda Avrupa Birliği’ne tam üye olup olmamak bizim işimiz değil, açıkça söylüyorum umurumuzda da değil. O, o günün Türkiye’sinin vereceği bir karardır, tam üye olup olmamakla ilgili. Buna ne onlar karar verebilir, ne de biz karar verebiliriz. Ama hedefimiz, o hedefe ulaşmak. Onun içindir zaten bütün yolculuğumuz” diye konuştu.

‘BUNLARINKİ TEFECİ MANTIĞI’

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s’in Türkiye’nin kredi notunu ‘Ba1’den ‘Ba2’ye düşürmesine tepki gösteren Zeybekci, şunları söyledi:

“Yine geçen hafta bir kredi derecelendirme kuruluşunun Türkiye’yle ilgili not düşürmesi… Neye göre düşürdün, hangi kriteri dikkate aldın? Avrupa Birliği’nin toplam geri dönmeyen kredi hacmi 1.2 trilyon dolar. AB üyesi ülkelerden birinde geri dönmeyen kredilerin milli gelire oranı yüzde 60’ın üzerinde. Bizimki yüzde 3 bile değil. Türkiye’nin notunu düşürüyor, onunkini artırıyor. Ne halt edersen et umurumuzda da değil. Senin kastını biz gayet iyi biliyoruz, niyetini de biliyoruz. Fırsat bu fırsat deyip, Türkiye üzerindeki kredi ve finans maliyetlerini artırma gayretlerinden başka bir şey değildir. Bu bir tefeci mantığıdır. Ne kadar itibarının olduğunu da gösterdi millet. Öyle bir karar açıkladın, ardından ekonomi ve finans piyasalarının sana verdiği tepki sıfır. Sana verdiği itibar sıfır. Bunları bileceğiz, mesafemizi koruyacağız. İlişkilerimiz menfaat ilişkisi olacak. Bunları asla dikkate almayacağız. 29 Mart’ta Türkiye’nin büyüme rakamları açıklanacak. Söylüyoruz: 2017 yılında 2016 yılına göre verdiğimiz yatırım teşvik belgeleri yüzde 81 rakamsal olarak arttı, 175 milyar lira. Bunlar 2018’de yatırıma dönüşecek. Belgesini vermediğimiz 100 milyar liralık yatırımcı bekliyor. 2018 yılında dolar bazında 100 milyarlık özel ve reel sektör yatırımı olacak. Yatırımların büyümeye katkısından dolayı 2018 yılında Türkiye’nin büyüme performansı 2017 gibi yüksek olacak diyoruz. 2018 yılıyla ilgili beklentilerimiz ve ihracatın artması, üretimin de büyümeye etkileri yüksek gelecek ve bunlar yine mahcup olacaklar.”

Continue Reading

Çok Okunanlar