Die Welt gazetesinin Türkiye muhabiri Deniz Yücel’in bir yıl önce özgürlüğünü kaybetmesinden bu yana birlikte çalıştığı arkadaşları Yücel’in tutukluluğunu gündemde tutmaya çalışıyor. Die Welt gazetesinin bağlı olduğu Axel Springer Yayın Grubu’nun Berlin’deki binasının üzerinde sosyal medyada kullanılan #FreeDeniz (Deniz’e Özgürlük) yazısı dikkat çekiyor. Deniz Yücel’in meslektaşı Paula Leocadia Pleiss, yaklaşık bir yıldır her gün işe üzerinde #FreeDeniz yazan tişörtüyle işe gidiyor.
Binanın ana kapısından içeri girildiğinde ise Deniz Yücel için açılan ziyaretçi defteri göze çarpıyor. Defterde, Deniz Yücel ile dayanışma göstermek isteyenlerin duygu ve düşünceleri yer alıyor.
Binanın içinde ve Die Welt gazetesinin haber merkezinde #FreeDeniz yazılı pano ve afişler bulunuyor. Die Welt gazetesi Dış Haberler Editörü Daniel-Dylan Böhmer haber merkezindeki iş arkadaşlarıyla sohbetlerinde sık sık Deniz Yücel’den söz ettiklerini, meslektaşlarının çoğunun Türkiye’deki gelişmeleri artık daha yakından takip ettiğini söylüyor.
Die Welt gazetesi Dış Haberler Editörü Daniel-Dylan Böhmer
“Almanya’da Türkiye’nin anlaşılmasına katkı sağladı”
Daniel-Dylan Böhmer, tam bir yıl önce hakkında başlatılan soruşturma nedeniyle Deniz Yücel’in İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne ifade vermeye gittiği günü çok iyi hatırladığını dile getiriyor. “O gün ne olacağını bilmiyorduk elbette ama bu cesur adımın Türkiye’nin ‘biz bir hukuk devletiyiz’ söylemini Deniz’in çok ciddiye aldığını Türk makamlarına ve hükümetine göstereceğini umuyorduk” diyen Böhmer, “Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğunu kanıtlaması ümidini hâlâ taşıdıklarını” ifade ediyor.
Die Welt gazetesinin Sosyal Medya Editörü Paula Leocadia Pleiss da Deniz Yücel’in gözaltına alındığını öğrendiğinde şaşırdığını söylüyor. “Son derece profesyonel bir şekilde çalışan, işini çok iyi yapan” ve “Almanya’da Türkiye’nin daha iyi anlaşılmasına katkı sağlayan” bir gazeteci olan Deniz Yücel’in “Türk yargısının hoşuna gitmeyecek ne yapmış olabileceğini” anlamakta zorlandığını belirtiyor.
Deniz Yücel neden cezaevinde?
Geçen yıl 14 Şubat’ta gözaltına alınan Deniz Yücel 27 Şubat’ta “terör propagandası yapmak” ve “halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek” suçlamalarıyla tutuklanarak cezaevine gönderilmişti. Hakkında hâlâ iddianame bulunmayan Deniz Yücel’in dosyasını gizlilik kararı nedeniyle avukatları dahi göremiyor.
Deniz Yücel’in iş arkadaşları ise meslektaşlarının neden hâlâ cezaevinde olduğunu açıklamakta zorlandıklarına işaret ediyorlar. Paula Leocadia Pleiss, Yücel’in bir yıldır iddianame olmadan cezaevinde kalmasına ilişkin olarak “benim aklıma gelen tek neden, işini çok iyi yaptığı için birilerini çok kızdırmış” olduğu diyor.
Her gün #FreeDeniz tişörtü giyiyor
Deniz Yücel’in en kısa zamanda özgürlüğüne kavuşmasını dileyen iş arkadaşları, İstanbul’da Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan meslektaşlarının durumuna dikkat çekmek için çabaları da sürdürüyorlar.
Paula Leocadia Pleiss, yaklaşık bir yıldır her gün işe üzerinde #FreeDeniz yazan tişörtüyle işe gidiyor. Pleiss, Deniz Yücel’in tutuklanmasının ardından gazete yönetimi tarafından hazırlatılan bu tişörtlerden biriyle birkaç gün işe geldikten sonra “iş arkadaşlarım veya sokaktaki insanlar beni gördüklerinde Deniz’i hatırlar” düşüncesiyle her gün bu tişörtü giymeye başladığını anlatıyor. Pleiss böylelikle, #FreeDeniz tişörtü ile dolaşmayı bir eyleme dönüştürüyor. Bu tişörtle çektiği fotoğraflarını sosyal medyada paylaşarak, Deniz Yücel’in durumuna dikkat çekmeyi hedefliyor. Pleiss, Deniz Yücel’in cezaevinde geçirdiği günlerin sayısı arttıkça “Deniz’i hatırlamanın çok önemli olduğuna” inanıyor ve “Deniz için yapılabilecek en önemi şeylerden biri onu hatırlamak, çünkü bunun ona cezaevinde güç verdiğini düşünüyorum” diyor.
Die Welt’in binasında #FreeDeniz (Deniz’e Özgürlük) yazısı yer alıyor
“Eğlence için burada değiliz”
İş arkadaşları, Deniz Yücel’in daha önce çalıştığı die tageszeitung, Jungle World gibi gazetelerden meslektaşları ile birlikte Yücel için araç konvoyları, okuma akşamları, konserler düzenliyorlar.
Deniz Yücel’in “unutulmaması” için imza attıkları son proje ise Yücel’in daha önce yazmış olduğu, haber, röportaj ve analizlerle ile cezaevinde yazdığı metinleri bir araya getiren “Eğlenmek için burada değiliz” (Wir sind ja nicht zum Spaß hier) adlı kitap oldu. Gazeteci Doris Akrap’ın derlediği kitabın hazırlanmasına katkıda bulunanlar arasında Daniel-Dylan Böhmer de bulunuyor.
Böhmer, çeşitli konuları kapsayan kitabın Deniz Yücel’in “mizahi ve mücadeleci yönü ile savunduğu etik değerleri” ortaya koyduğunu söylüyor.
Deniz Yücel’in özgürlüğünü kaybedişinin birinci yıldönümde piyasa çıkan kitabın tanımı için Almanya’nın farklı kentlerinde okuma akşamları düzenlenmesi, böylelikle Deniz Yücel’in durumuna dikkat çekmek için çabaların sürdürülmesi hedefleniyor.
Akıllı telefonlar üzerinden araç çağırma şirketi Uber‘den İstanbul’daki taksicilerin saldırılara ilişkin olarak açıklama geldi. Şirketin global merkezinden yapılan açıklamada, “Önceliğimiz bu zor zamanlarda, Uber sürücü ortaklarımızın yanında durmak, onlara gereken hukuki yardımı sağlayıp destek olmaktır” dendi.
Hürriyet’ten Ahmet Can’a yapılan açıklamada “Türkiye’deki operasyonlarımıza, sorumlu bir iş ortağı olarak, sonuna kadar bağlıyız. En çok önem verdiğimiz konuların başında, yerel paydaşlarla beraber çalışarak, birlikte daha akıllı ve çevre dostu şehirler yaratmak geliyor. Buna taksiciler de dahil olduğu için taksi ürünümüz mevcut” dendi.
SAYI 2 BİNİ AŞTI
Ayrıca şirketten yapılan açıklamada Uber’in bulunduğu tüm ülkelerde yerel regülasyonlara uygun olarak faaliyet gösterildiği ve her ülkenin vergi düzenlemelerine uyulduğu vurgulandı.
2014 yılında Türkiye’ye açılan Uber, şu anda iki farklı araç tipiyle hizmet veriyor. Bunlardan biri Mercedes Vito gibi lüks hafif ticari araçlar. Diğeri de taksi platformu. Şirketten paylaşılan bilgilere göre taksi platformunda hizmet veren taksilerinin sayısı 2 bini aştı.
AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Suriye’de yaşanan çatışmalarla ilgili olarak NATO‘ya tepki gösterdi. “Yeri geldi Afganistan’da olduk Somali’de olduk şu anda Suriye’de bu olaylar yaşanırken, ey NATO sen ne zaman olacak da gelip bizim yanımızda yer alacaksın?” diyen Erdoğan, IMF‘ye de “Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim; sen sadece paranı al” diye seslendi.
Bolu’da partisinin 6. olağan il kongresinde konuşan Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
“Suriye ve Irak sınırlarımız boyunca terör koridoru oluşturmak isteyenler yüzlerindeki maskeleri indirip niyetlerini ifşa ettiler. Kimsenin ummadığı operasyonları başlattık. Müttefikimiz dediğimiz güçlere bakışı sahadaki eylemlere göre yeniden belirledik. NATO’nun üyesiyiz. Yeri geldi Afganistan’da olduk Somali’de olduk şu anda Suriye’de bu olaylar yaşanırken, ey NATO sen ne zaman olacak da gelip bizim yanımızda yer alacaksın? 911 kilometre burada bizim sınırımız var, sürekli terör örgütleri bizi taciz ediyor, Suriye rejimi aynı şekilde bu yollara başvuruyor. Peki sen ne zaman ortaya çıkacaksın, devamlı ben bunları mı söyleyeceğim? Şu ana kadar hala olumlu bir ses söz yok.
“Biz iktidara geldiğimizde de attığımız her adımda bize olmaz dediler, yapamazsınız dediler, başaramazsınız dediler. Daha ileri gidip ‘haddinizi aşmayın ha’ dediler. IMF’nin bize dediği laf ‘olmaz’. Ne olmaz? Sen paranı alıyor musun, alıyorsun. Bizden sonra borç istedi. Arkadaşlar “Verelim mi?” dedi, “Verin” dedim. Bugün borç alan yarın emir alır.
(IMF’ye) Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim. Sen sadece paranı al.”
2015’te Uluslararası Diyabet Federasyonu tarafından verilen diyabet alanında ‘Yılın Bilim Adamı’ ödülünü alan Yılmaz, “Şeker fabrikalarının özelleştirilmesine de pancar üretiminin sınırlandırılmasına da karşıyım. Üretim ağırlığının nişasta bazlı şekerlere kaydırılmasını doğru bulmuyorum” ifadesini kullandı.
Temel Yılmaz’ın Habertürk’ten Kübra Par’ın sorularına verdiği yanıtların ilgili bölümü şöyle:
– Canan Karatay, son günlerde depresyon ilaçlarıyla ilgili açıklamasıyla gündemde. İstanbul Tabip Odası’nın Karatay’a para cezası kesmesine ne diyorsunuz?
Canan Hoca’nın açıklamalarını artık biraz üzüntüyle izliyorum. Depresyonu sadece bağırsaklara ve faydalı-zararlı bakterilere bağlamak, sorunu turşu yiyerek çözmek gibi önerleri de tartışmak istemiyorum! Sorun bu tür talkshow türü yorumlardan çok daha ciddi. Sadece bizim toplum değil, dünyadaki tüm toplumların sorunu. Hekimler arasındaki bu tür tartışmaların yeri medya değil, olmamalı. Bir hipoteziniz varsa, bununla ilgili olarak bir araştırma yaparsınız. Oturup araştırmayı kaleme alırsınız, sonra bu çalışmayı hakemli dergilerden birisine gönderirsiniz. O arada da bir bilimsel kongrede sunmak istersiniz. Oradaki sunumda konunun uzmanları sizi dinler, onayladıkları noktalarda onaylar, akıllarına yatmayan noktalarda da sorularını sorar. Ondan sonra o düzeltmelerini yapar. Yayın, hakemli bir dergide çıkar. Bu artık uluslararası standartlarda yapılmış bir araştırmadır ve herkes bunu uygular.
– Karatay’a temel eleştiriniz, araştırma bulgularını önünüze koymadan konuşması mı?
Evet, somut kanıtlar olmadan konuşmamalı.
– Siz Karatay’ın şeker yükleme testine karşı çıkmasını da eleştiriyorsunuz değil mi?
“Şeker yükleme testini yaptıranların çocukları şeker hastası olur, kalbi delik olur” diyorsanız, bunu kanıtlamanız lazım. Tıpta gelişigüzel konuşma hakkınız yok. İnsan hayatıyla ilişkili olarak karar veren ve daha sonra hesap sorulmayan mesleklerden biri hâkimlik, diğeri de hekimlik. Bir hasta, gelip sizi bir otorite olarak aldığı zaman, ağzınızdan çıkacak her kelimeyi izler. Söylediğiniz bir kelimeye takılır, sabaha kadar uyumaz. Canan Hoca’nın, glikoz tolerans testi yapılmış annelerin çocuklarının verilen glikoza bağlı olarak diyabet olduğuna dair kendi klinik araştırmasını ya da literatüre ilişkin araştırmasını bekliyorum. Baktım ama bulamadım.
– Ama Karatay depresyon ilaçlarının aşırı yaygınlaşmasını eleştirmekte haklı değil mi?
Depresyon ilaç tüketiminin aşırı olduğuna katılıyorum. Bunun temel nedeni, gelişen teknolojinin insanlara getirdiği yeni hayat modeli. İnsanlar artık çok daha uzun saatler çalışıyor, daha uzun süre kapalı ortamlarda kalıyor, daha hareketsiz ve daha stresli. Mesaj-mail trafiği de düşük yoğunluklu stresi tüm güne yaydı. İnsanlar artık sürekli çalışan, sürekli izlenen ve sürekli uyarı ve emirlerle sürekli yönetilen modern köleler haline geldi ve tüm toplumlarda depresyon patladı. İlaç kullanımı da arttı. Ancak bu durum tek başına bu kadar aşırı ilaç kullanımını izah etmez. Sorunu psikoterapik rehabilitasyonlarla çözümlenebilecek birçok insan hemen ilaca yönlendiriliyor. Aşırı miktarda gereksiz, indikasyonsuz ilaç tüketimi var. Bu ilaçlar duyguları etkileyen ilaçlar, stres ve üzüntüleri azaltırken sevinç ve mutlulukları da buduyor. Çalışma koşullarının biraz daha düzeltilmesi, işyerlerinde çalışana psikolojik danışmanlık sağlanması gibi önlemler, sorunların çözümünde çok önemli rol oynayabilir.