Connect with us

Öne Çıkanlar

Economist: Türkiye ve NATO birbirinden kopuyor ama dayanışmak zorunda kalacak

Published

on

Dergideki yazı, “Sayın Erdoğan muhtemelen bölgeyle eskisinden daha az ilgili olan Amerika’yı sindirebileceğini hesaplıyor. Haklı olabilir ancak Suriye’de çatışan çıkarlar, Türkiye’nin NATO üyeleriyle sorunlu ilişkisinde sadece tek bir unsur” cümleleriyle başlıyor.

Yazıda 2016’daki darbe girişimi öncesi de NATO’da Türkiye’nin otoriterliğe kaydığına dair kaygılar olduğu hatırlatılıyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Batı’ya, Rusya lideri Vladimir Putin’inkinin aksine, samimi bulmadığı destek açıklamaları nedeniyle küskün olduğu da belirtiliyor.

“15 Temmuz darbe girişimi sonrası Fethullah Gülen ile bağlantılı oldukları şüphesiyle gözaltına alınan ya da görevden uzaklaştırılanlar arasında 11 bine yakın subay ve pilot da vardı” denilen yazı, şöyle sürüyor:

“Türk bir askeri uzmana göre Türkiye’de generallerin yüzde 38’inin görevlerine son verildi. Bu kişilerin çoğu Batı yanlısı laikler denilerek eleştirildi. NATO’da görevli 400’e yakın askeri temsilci de ya görevden alındı ya da bu kişilerden ülkelerine dönmeleri istendi. Çoğu cezaevine girmektense yurtdışına kaçtı. Onların yerini Erdoğan’a sadık ancak daha az ehil kişiler aldı.

“Bu kişilerin bazıları açıkça NATO’ya düşmanca, ittifakın karşıtlarına da sempatiyle bakıyor. NATO’nun Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanı Orgeneral Curtis Scaparrotti personelinin ‘kalitesinin azalmasından’ şikayetçi oldu.”

Yazıda geçen yıl bazı Alman milletvekillerinin İncirlik ve Konya’daki üsleri ziyaretlerine izin verilmemesine, Almanların İncirlik’teki Tornado uçaklarını Ürdün’e taşımalarına, Türkiye’nin özellikle 15 Temmuz sonrası Rusya’yla sıcak ilişkilerine ve Ankara’nın Moskova’dan S-400 füze savunma sistemi satın almayı kararlaştırmasına değiniliyor. Bu sistemin NATO’nun hava savunma sistemlerine entegre edilemeyeceği eklenerek…

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan

‘Türkiye eşsiz konumda olacak, Rusya istifade edebilir’

Economist’teki yazı şöyle devam ediyor:
“En fazla endişe yaratan konu ise Türkiye’nin F-35 programının da ortağı olması. Bu hayalet savaş uçakları, NATO’nun önümüzdeki 30 yıl boyunca hava muharabe kapasitesinin dayanak noktası olacak. Türkiye’ye de bu uçaklardan 116 tanesi teslim edilecek. Türkiye, hem S-400’ler hem de F-35’ler konusundaki bilgisiyle eşsiz bir konumda olacak. Rusya bu durumdan istifade edebilir.

“Amerika’da bazı ulusal güvenlik yorumcuları, ya Türkiye’nin S-400 alımını iptal etmesi ya da Ankara’ya F-35’lerden satın alamayacağının söylenmesi gerektiği görüşünde. Sonuçta karşılıklı meydan okuma Türkiye’nin NATO’dan ayrılmasına yol açabilir.”

‘Türkiye’nin jeopolitik önemi her zamankinden fazla’

Economist’e göre NATO yetkilileri her şeye rağmen Türkiye konusunda “üzülmemiş numarası yapmak için” ellerinden geleni yapıyor.

Eurosam’la da anlaşma imzalayan Türkiye’nin S-400 alımının geçici bir önlem olabileceğini söylüyor, Türkiye’nin Kabil Havaalanı’nın korunması gibi görevlerle ittifaka yükümlülüklerini yerine getirdiğini belirtiyor, Ankara’nın NATO-AB Güvenlik Anlaşması’nı engellemediğine dikkat çekiyor, Türkiye’nin “terörizm” konusundaki, kırılganlığını anlayışla karşılıyor, mülteci yükünü omuzlamasını da övüyorlar.

“Lekelenmiş demokrasi sicili, Türkiye’nin yeni bir üye olarak itifaka katılmasını önlerdi” diyen Economist, buna karşın bir ülkenin NATO üyeliğinin askıya alınması ya da ititfaktan ihraç edilmesine yönelik bir mekanizma olmadığını kaydediyor ve ekliyor:

“Zaten böyle bir mekanizma olsa da, Türkiye’nin jeopolitik önemi her zamankinden fazla.”

S 400 füzeleri

‘İki tarafın da önünde fazla bir seçenek yok’

Dergideki yazı şu satırlarla noktalanıyor:

“Sayın Erdoğan’ın, Rusya’nın Türkiye’yi kendi amaçlarına uygun şekilde kullandığını ve uzun vadeli bir güvenlik ortağı olarak NATO’nun alternatifinin olmadığını bildiği umuluyor. Henüz bu yönde çok az işaret olsa da, Erdoğan’ın darbe sonrasındaki paranoyasının son bulması da mümkün.

“Ancak birçok mutsuz evlilikte olduğu gibi, ortada bir gerçek var: Türkiye ve NATO’nun önünde, ne kadar endişe verici olsa da, ilişkiyi yürütmeye çalışmak dışında fazla bir seçenek yok.”
BBC TÜRKÇE

Gündem

Saldırılar sonrası Uber’den ilk açıklama

Published

on

By

Akıllı telefonlar üzerinden araç çağırma şirketi Uber‘den İstanbul’daki taksicilerin saldırılara ilişkin olarak açıklama geldi. Şirketin global merkezinden yapılan açıklamada, “Önceliğimiz bu zor zamanlarda, Uber sürücü ortaklarımızın yanında durmak, onlara gereken hukuki yardımı sağlayıp destek olmaktır” dendi.

Hürriyet’ten Ahmet Can’a yapılan açıklamada “Türkiye’deki operasyonlarımıza, sorumlu bir iş ortağı olarak, sonuna kadar bağlıyız. En çok önem verdiğimiz konuların başında, yerel paydaşlarla beraber çalışarak, birlikte daha akıllı ve çevre dostu şehirler yaratmak geliyor. Buna taksiciler de dahil olduğu için taksi ürünümüz mevcut” dendi.

SAYI 2 BİNİ AŞTI

Ayrıca şirketten yapılan açıklamada Uber’in bulunduğu tüm ülkelerde yerel regülasyonlara uygun olarak faaliyet gösterildiği ve her ülkenin vergi düzenlemelerine uyulduğu vurgulandı.

2014 yılında Türkiye’ye açılan Uber, şu anda iki farklı araç tipiyle hizmet veriyor. Bunlardan biri Mercedes Vito gibi lüks hafif ticari araçlar. Diğeri de taksi platformu. Şirketten paylaşılan bilgilere göre taksi platformunda hizmet veren taksilerinin sayısı 2 bini aştı.

Continue Reading

Öne Çıkanlar

Erdoğan’dan IMF’ye: Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim; sen sadece paranı al!

Published

on

By

AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Suriye’de yaşanan çatışmalarla ilgili olarak NATO‘ya tepki gösterdi. “Yeri geldi Afganistan’da olduk Somali’de olduk şu anda Suriye’de bu olaylar yaşanırken, ey NATO sen ne zaman olacak da gelip bizim yanımızda yer alacaksın?” diyen Erdoğan, IMF‘ye de “Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim; sen sadece paranı al” diye seslendi.

Bolu’da partisinin 6. olağan il kongresinde konuşan Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“Suriye ve Irak sınırlarımız boyunca terör koridoru oluşturmak isteyenler yüzlerindeki maskeleri indirip niyetlerini ifşa ettiler. Kimsenin ummadığı operasyonları başlattık. Müttefikimiz dediğimiz güçlere bakışı sahadaki eylemlere göre yeniden belirledik. NATO’nun üyesiyiz. Yeri geldi Afganistan’da olduk Somali’de olduk şu anda Suriye’de bu olaylar yaşanırken, ey NATO sen ne zaman olacak da gelip bizim yanımızda yer alacaksın? 911 kilometre burada bizim sınırımız var, sürekli terör örgütleri bizi taciz ediyor, Suriye rejimi aynı şekilde bu yollara başvuruyor. Peki sen ne zaman ortaya çıkacaksın, devamlı ben bunları mı söyleyeceğim? Şu ana kadar hala olumlu bir ses söz yok.

“Biz iktidara geldiğimizde de attığımız her adımda bize olmaz dediler, yapamazsınız dediler, başaramazsınız dediler. Daha ileri gidip ‘haddinizi aşmayın ha’ dediler. IMF’nin bize dediği laf ‘olmaz’. Ne olmaz? Sen paranı alıyor musun, alıyorsun. Bizden sonra borç istedi. Arkadaşlar “Verelim mi?” dedi, “Verin” dedim. Bugün borç alan yarın emir alır.

(IMF’ye) Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim. Sen sadece paranı al.”

Continue Reading

Öne Çıkanlar

“Canan Karatay’ı görünce üzülüyorum, depresyonu turşuyla çözmek gibi önerileri tartışmak istemiyorum”

Published

on

By

2015’te Uluslararası Diyabet Federasyonu tarafından verilen diyabet alanında ‘Yılın Bilim Adamı’ ödülünü alan Yılmaz, “Şeker fabrikalarının özelleştirilmesine de pancar üretiminin sınırlandırılmasına da karşıyım. Üretim ağırlığının nişasta bazlı şekerlere kaydırılmasını doğru bulmuyorum” ifadesini kullandı.

Temel Yılmaz’ın Habertürk’ten Kübra Par’ın sorularına verdiği yanıtların ilgili bölümü şöyle:

– Canan Karatay, son günlerde depresyon ilaçlarıyla ilgili açıklamasıyla gündemde. İstanbul Tabip Odası’nın Karatay’a para cezası kesmesine ne diyorsunuz?

Canan Hoca’nın açıklamalarını artık biraz üzüntüyle izliyorum. Depresyonu sadece bağırsaklara ve faydalı-zararlı bakterilere bağlamak, sorunu turşu yiyerek çözmek gibi önerleri de tartışmak istemiyorum! Sorun bu tür talkshow türü yorumlardan çok daha ciddi. Sadece bizim toplum değil, dünyadaki tüm toplumların sorunu. Hekimler arasındaki bu tür tartışmaların yeri medya değil, olmamalı. Bir hipoteziniz varsa, bununla ilgili olarak bir araştırma yaparsınız. Oturup araştırmayı kaleme alırsınız, sonra bu çalışmayı hakemli dergilerden birisine gönderirsiniz. O arada da bir bilimsel kongrede sunmak istersiniz. Oradaki sunumda konunun uzmanları sizi dinler, onayladıkları noktalarda onaylar, akıllarına yatmayan noktalarda da sorularını sorar. Ondan sonra o düzeltmelerini yapar. Yayın, hakemli bir dergide çıkar. Bu artık uluslararası standartlarda yapılmış bir araştırmadır ve herkes bunu uygular.

– Karatay’a temel eleştiriniz, araştırma bulgularını önünüze koymadan konuşması mı?

Evet, somut kanıtlar olmadan konuşmamalı.

– Siz Karatay’ın şeker yükleme testine karşı çıkmasını da eleştiriyorsunuz değil mi?

“Şeker yükleme testini yaptıranların çocukları şeker hastası olur, kalbi delik olur” diyorsanız, bunu kanıtlamanız lazım. Tıpta gelişigüzel konuşma hakkınız yok. İnsan hayatıyla ilişkili olarak karar veren ve daha sonra hesap sorulmayan mesleklerden biri hâkimlik, diğeri de hekimlik. Bir hasta, gelip sizi bir otorite olarak aldığı zaman, ağzınızdan çıkacak her kelimeyi izler. Söylediğiniz bir kelimeye takılır, sabaha kadar uyumaz. Canan Hoca’nın, glikoz tolerans testi yapılmış annelerin çocuklarının verilen glikoza bağlı olarak diyabet olduğuna dair kendi klinik araştırmasını ya da literatüre ilişkin araştırmasını bekliyorum. Baktım ama bulamadım.

– Ama Karatay depresyon ilaçlarının aşırı yaygınlaşmasını eleştirmekte haklı değil mi?

Depresyon ilaç tüketiminin aşırı olduğuna katılıyorum. Bunun temel nedeni, gelişen teknolojinin insanlara getirdiği yeni hayat modeli. İnsanlar artık çok daha uzun saatler çalışıyor, daha uzun süre kapalı ortamlarda kalıyor, daha hareketsiz ve daha stresli. Mesaj-mail trafiği de düşük yoğunluklu stresi tüm güne yaydı. İnsanlar artık sürekli çalışan, sürekli izlenen ve sürekli uyarı ve emirlerle sürekli yönetilen modern köleler haline geldi ve tüm toplumlarda depresyon patladı. İlaç kullanımı da arttı. Ancak bu durum tek başına bu kadar aşırı ilaç kullanımını izah etmez. Sorunu psikoterapik rehabilitasyonlarla çözümlenebilecek birçok insan hemen ilaca yönlendiriliyor. Aşırı miktarda gereksiz, indikasyonsuz ilaç tüketimi var. Bu ilaçlar duyguları etkileyen ilaçlar, stres ve üzüntüleri azaltırken sevinç ve mutlulukları da buduyor. Çalışma koşullarının biraz daha düzeltilmesi, işyerlerinde çalışana psikolojik danışmanlık sağlanması gibi önlemler, sorunların çözümünde çok önemli rol oynayabilir.

Continue Reading

Çok Okunanlar