Azerbaycan devletinin petrol ve doğal gaz şirketi SOCAR’ın, Erdoğan ailesine ait olduğu bilinen beş petrol tankerini Malta’da kurdukları şirketler aracılığıyla bu yılın başında satın aldığı belirtildi. theblacksea.eu internet sitesinden Craig Shaw’ın haberine göre, SOCAR ve Erdoğan ailesi arasındaki bu anlaşma şu ana kadar kamuoyuna açıklanmadı.
SOCAR geçen yıldan bu yana, şirkette görev alan ve Gülen cemaatine üye olduğu düşünülen kişilerin şirketten temizlenmesi için hükümet tarafından baskı görüyordu. Bu satış işlemi de tam bu sıralarda gerçekleşti.
Erdoğan ailesinin gemilerinin yeni sahibi SOCAR, gemileri şu anda Moskova’da kayıtlı Frachtmortrans adlı bir firmaya kiralıyor. Bu firmanın yöneticileri arasında SOCAR ve British Petroleum’la (BP) ilişkili kişiler bulunuyor.
The Black Sea tarafından ulaşılan BP, Moskova’daki firmayla ilişkileri olmadığını söyledi. SOCAR yetkilileri ise sorularımıza yanıt vermedi.
Gün ışığına çıkarılan bu bilgiler European Investigative Collaboration (EIC) konsorsiyumunun projesi olan ve 13 yayın kuruluşuyla 16 ülkeden 49 gazetecinin dahil olduğu Malta Files’ın bir parçası.
The Black Sea daha önce Malta Files projesi kapsamında Erdoğan ailesinin Malta ve Man Adası’nda kurulu şirketler üzerinden sahip olduğu Agdash isimli petrol tankerini ve Başbakan Yıldırım’ın ailesinin 140 milyon dolara varan off-shore servetini ortaya çıkarmıştı.
SOCAR’ın Erdoğan ailesinin şirketi BMZ Group’un tüm filosunu satın alması Azeri şirket için küçük bir yatırım sayılmaz.
Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan, kardeşi Mustafa Erdoğan ve eniştesi Ziya İlgen tarafından kurulan BMZ’nin beş gemiyi 2014 ve 2015 yıllarında yaklaşık 100 milyon dolar civarında para ödeyerek satın aldığı medyaya yansımıştı.
2015’in Şubat ayında Mustafa Erdoğan ve Ziya İlgen, BMZ filosuna kattıkları gemilerden 140 metrelik petrol ve kimyasal ürün tankeri Begim Aslanova’nın denize indirilme töreni sırasında görüntülenmişti. Tankerin yaklaşık 18 milyon dolara mal olduğu dönemin gazeteleri tarafından yazılmıştı. Törende aynı zamanda Azeri milyoner ve Palmali Group’un sahibi armatör Mübariz Mansimov da bulunuyordu.
Begim Aslanova’nın denize indirilmesinden bir kaç ay öncesinde, Ekim 2014’te, BMZ’nin inşa ettirdiği ilk gemi Mecid Aslanov tamamlanmıştı. Kasım 2015’e gelindiğinde Poet Qabil, Armada Fair ve Armada Breeze adlı tankerler de BMZ’ye teslim edilmişti.
Denize indirme törenine katılan Mübariz Mansimov, Erdoğan ailesi için kilit bir isim. Gemiler BMZ’nin filosuna katıldığında tüm gemileri kiralayan ve petrol transferi için kullanan Mansimov oldu. Azeri milyoner aynı zamanda SOCAR’la da Türkiye’de ve diğer ülkelerde iş ortaklığı yapıyor.
Mansimov ve Erdoğan ailesinin arasındaki kira anlaşmasının ayrıntıları bilinmiyor ancak medyada yazılanlara göre Mansimov, gemilerin inşası için BMZ’nin aldığı milyonluk kredileri bankalara geri ödemiş.
Eğer bu tür bir anlaşma doğruysa Mansimov ve Erdoğanlar’ın arasında imzalanan ve The Black Sea’nin daha önce ortaya çıkardığı tanker anlaşmasıyla benzerlik gösteriyor. Daha önce haberleştirdiğimiz gibi, 2008 yılında Mansimov, Agdash adlı petrol tankerini Erdoğan ailesinin Man Adası’nda kurulu şirketine 25 milyon dolara satmıştı. Geminin satışını finanse etmek için Erdoğan ailesinin şirketi Letonya bankasından 18.4 milyon dolarlık kredi almış ve bu kredi Mansimov tarafından bankaya gizli bir anlaşmanın parçası olarak geri ödenmişti.
İlgen’in SOCAR hissesi ve darbe girişimi sonrası
SOCAR, Erdoğan ailesine yabancı bir şirket değil. Hatta 2013 yılında, şirketin Türkiye’deki doğalgaz ticaretini yöneten SOCAR Gaz Ticareti A.Ş’nin yüzde altılık hissesi bizzat Erdoğan’ın eniştesi Ziya İlgen üzerine kayıtlıydı. İlgen, Eylül 2013’te şirketteki hissesini Kalyoncu ailesinin kurduğu Ayyıldız Holding A.Ş’ye devretti. Adını bu hisse devrinden on gün sonra Zirve Holding A.Ş’ye çeviren Ayyıldız Holding, devirden üç ay sonra da Sabah ve ATV’yi satın aldı.
15 Temmuz sonrasında cemaat üyelerinin hedef alındığı ülkelerden biri de Gülen ağının oldukça kuvvetli olduğu bilinen Azerbaycan olmuştu. Azeri devletinin şirketi SOCAR da bu baskıdan nasibini almıştı.
Türkiye’nin isteğiyle petrol devi şirket Azerbaycan’da bulunan Gülen okullarına el koymuş ve sonrasında da kapatmıştı. Aynı zamanda Türkiye’de bulunan şirketlerindeki bazı çalışanların da işlerine son vermişti.
Darbe girişiminden üç hafta sonra, 5 Ağustos 2016’da Enerji Bakanı Berat Albayrak SOCAR’ın Türkiye ofisini ziyaret etmiş ve görüşmenin sonunda, “18 milyar dolarlık yatırımıyla Türkiye’deki en önemli yatırımcılardan biri olan SOCAR’ın yaşanılan süreçte yanımızda olduklarını, Türk milletine ve ekonomisine güvendiklerini görmek bizim için oldukça önemliydi” demişti.
Albayrak’ın ziyaretinden sonra, SOCAR’ın sahip olduğu ve 2012 yılında tamamen özelleştirilen Petkim’de çalışan 200 kadar kişinin istifası açıklanmış ve bu kişilerden bazıları daha sonra ‘cemaat üyeliği’ suçlamasıyla tutuklanmıştı. SOCAR’dan yapılan açıklamada tutuklanmaların hukuki prosedürün bir parçası olduğu ve şirketin Türkiye’yi desteklediği belirtilmişti.
Tam bu sıralarda SOCAR, Erdoğan ailesinin gemilerini satın alacak şirketleri kurdu.
SOCAR’ın yeni gemileri Cumhurbaşkanı’nın ailesinden
7 Eylül 2016’da SOCAR’a ait ve Dubai’nin vergiden muaf serbest bölgesinde kurulu ama merkezi İsviçre’nin Cenevre kentinde bulunan SOCAR Logistics DMCC adlı şirket, Azerbaycan vatandaşı İlham Gadim-Zada adına Malta’da beş yeni şirket kayıt ettirdi. Bu şirketlerin adları Milagress, Caminero, Prover, Blue Lake Star ve Planeo.
2017’nin Aralık ve Ocak aylarında bu beş şirket Erdoğan ailesinin gemilerini tek tek satın aldı ve gemilerin adlarını şirket adlarıyla aynı olacak şekilde değiştirdi.
Satışın değeri ve anlaşmanın ayrıntıları kamuya açıklanmadığı için bilinmiyor. Kamuya açık Malta şirket kayıtlarında herhangi bir kredi devir bilgisi bulunmuyor, bu da demek oluyor ki eğer SOCAR Erdoğan ailesine bir ödeme yaptıysa peşin olarak yapmış.
SOCAR’ın halihazırda bulunan 30 gemilik filosuna neden Erdoğanlar’ın beş gemisini daha kattığı ise bir diğer bilinmeyen.
Gemileri ise şu anda Moskova’da kurulu Frachtmortans adlı şirket kiralıyor. Şirket kayıtlarında adı geçen iki kişiden biri olan Namik Aladdin Ogly Kadyrov –aynı zamanda Namik Gadirov olarak da biliniyor- Dubai’de kurulu bulunan SOCAR Logistics’in eski operasyon müdürü. Şimdi ise bu yılın Mart ayında kurulan İsviçre merkezli küçük bir denizcilik şirketinin başında.
Şirket kayıtlarındaki diğer kişi Gashim Mirza Ogly Movsumzade –Ashim Movsumzade olarak da geçiyor- ise İngiliz petrol devi BP’nin Azerbaycan faaliyetlerinin temsilcisi olarak biliniyor. BP’nin halkla ilişkiler sorumlusu David H Nicholas, The Black Sea’ye yaptığı açıklamada “Movsumzade daha önce BP’nin Azerbaycan ve Hazar bölgesindeki petrol faaliyetlerinin temsilcisi olarak görev aldı” dedi ancak bu görevin yarı zamanlı olduğunu, Movsumzade’nin sözleşmeli olarak görevlendirildiğini ve hiçbir zaman BP’nin çalışanı olmadığını belirtti.
Nicholas ayrıca, BP ve Frachtmortrans arasında herhangi bir bağlantı gösteren bilgi bulamadığını ve dolayısıyla yorum yapamayacağını ekledi.
Movsumzade ve Gadirov, The Black Sea’nin sorularına yanıt vermedi.
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Şebnem Korur Fincancı’nın “terör propagandası” yaptığı suçlamasıyla tutuklanması bir kez daha ifade özgürlüğünün ne olduğu, kapsamı ve sınırları hakkında tartışmaların başlamasına yol açtı.
Şebnem Korur Fincancı, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hakkında yürütülen soruşturma kapsamında dün “terör örgütü propagandası” yapmak ve “Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, devletin kurum ve organlarını aşağılamak” suçlamalarıyla tutuklandı.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı bugün Fincancı ve TTB merkez yönetiminin görevden alınmasını da istedi.
Fincancı 20 Ekim’de PKK’ya yakın Medya Haber TV’de katıldığı bir yayında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin PKK’ya karşı “kimyasal silah kullandığı” iddialarıyla ilgili değerlendirmelerde bulunmuş, iddiaların bağımsız heyetlerce incelenmesi gerektiğini söylemişti.
TSK, KUZEY IRAK OPERASYONLARINDA KIMYASAL SILAH KULLANDI IDDIASI
18 Ekim’de PKK’ya yakın medya organlarında TSK’nın Kuzey Irak’taki bazı operasyonlarda “kimyasal silah kullandığı” öne sürüldü, iddiaya dayanak olarak çeşitli görüntüler paylaşıldı.
Şebnem Korur Fincancı iki gün sonra PKK’ya yakın Medya Haber TV’de katıldığı bir yayında, ortada bu tür iddiaların ve ölümün olduğu bir durumda, Birleşmiş Milletler’in Minnesota Protokolü ilkeleri gereği, bu iddiaların bağımsız heyetlerce incelenmesi gerektiğini söyledi ve şu ifadeleri kullandı:
“Görüntüleri daha önce de bir hekim olarak incelemiştim ve belli ki sinir sistemini doğrudan tutan toksik gazlardan, zehirli gazlardan, kimyasal gazlardan biri kullanılmış durumda.”
Minnesota Protokolü, adli nitelikli otopsilerin tamamının, muhakkak adli tıp uzmanı veya adli patologlar tarafından ve tam donanımlı otopsi birimlerinde yapılmasını öngörüyor.
Bu iddiaların ardından Halkların Demokratik Partisi (HDP) TBMM’ye Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın yanıtlaması istemiyle soru önergesi verdi.
Milli Savunma Bakanlığı’nın basın açıklamasında “Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından kimyasal silah kullanıldığına yönelik iddiaların tamamen asılsız ve gerçek dışı olduğu” belirtildi.
Şebnem Korur Fincancı, hakkında soruşturma başlatılmasının ardından medyaya yaptığı açıklamalarda söylediklerinin iddiaların araştırılmasını savunmaktan ibaret olduğunu vurguladı. Ancak Fincancı, AKP iktidarinin hedef göstermesi uzerine tutuklandı.
Cezaevinde tutuklulara yönelik kötü uygulamalar ilişkin gelen bilgiler arasında; “2 günde bir musluklardan 1.30 saat su veriliyor, sadece 3 kova var suyu koydukları kova fazla olursa geri alıyor döküyorlar. Koğuşta kantinden para karşılığında alınan suya da el koyuyorlar” şeklinde bilgiler geliyor.
TUTUKLULAR YERDE YATIYOR VE BATTANİYE SERİLMESİNE İZİN VERİLMİYOR
Cezaevlerinde kapasitenin en az 2 katından fazla tutuklunun bulunduğuna ilişkin Adalet Bakanlığı’nın açıkladı. Cezaevlerinden gelen bilgiler de tutukluların yerlerde yattığına ilişkin bilgiler gelmeye devam ediyor. Sivas E Tipi Cezaevi’nin yönetimi ve gardiyanlar, yerde yatan tutukluların yere battaniye sermesine bile izin vermiyor.
Cezaevi Müdürü’nün koğuşlarda dolaşarak psikolojik baskı uyguladığı ve koğuşlarda herhangi bir tutuklunun mesleğini sorduğu cevap vermediğinde ise makam odasına götürüp işkenceler uyguladığı iddia ediliyor. Koğuşlarda gezerken tutuklulara sürekli kötü sözlerle muamelede bulunduğuna ilişkin bilgiler yer alıyor.
Makumlara ait itiraz ve şikayet dilekçelerini ilgili yerlere ulaştırmadığı ve geri verdiği kaydediliyor. Şikayet dilekçesi veren tutuklulara ise koğuşta psikolojik baskı uyguladığı belirtiliyor.
Interpol’ün, üye devletleri suç, suçlu ve tehditler karşısında bilgilendirdiği ve gerektiği zaman yakalama emri talebi ilettiği sekiz ayrı bülten tipinden en bilineni olan kırmızı bültenle aranan kişilerin arasında Adil Öksüz, Mihraç Ural ve Salih Müslim gibi isimler var.
Uluslararası Polis Teşkilatı’nın (Interpol), Türkiye tarafından çıkartılan 50’ye yakın kırmızı bülteni askıya aldığı öne sürüldü. Sabah gazetesinden Erkam Çoban’ın haberine göre Türkiye, yurt dışında olduğunu değerlendirdiği bazı kişiler için adli makamlarca acil yakalama talebinde bulunurken, Interpol dosyaları ‘siyasi’ bularak beklemeye aldı.
Eş zamanlı olarak hükümetin ‘F..’ olarak tanımladığı örgütün firarisi Adil Öksüz, eski PYD Eş Başkanı Salih Müslim, THKP-C Acilciler üyesi Mihraç Ural gibi isimlerin aralarında bulunduğu 50’ye yakın kişi ile ilgili kırmızı bülten çalışmaları başlatılmıştı.
Kırmızı bülten talepleri onaylandıkları takdirde Interpol, kendisine üye 170 ülkeye bunu yayımlayacak ve Türkiye’nin istediği birçok kişi hakkında yakalama kararı verilmiş olacaktı.
Yakın zaman önce Türkiye, Türkiye kökenli Alman yazar Doğan Akhanlı hakkında kırmızı bülten çıkartmış, yazar İspanya’da gözaltına alınmıştı. Interpol daha sonra Akhanlı hakkındaki kırmızı bülteni sildi.