Connect with us

Öne Çıkanlar

Erdoğan’ın ‘Osmanlı tokadı’ tepkisine ABD’den yanıt: Komik

Published

on

Nauert, bir gazetecinin, “Funk ve Erdoğan’ın sözlerinin iki NATO müttefiki arasındaki korkunç durumu anlatan bir soru bu. ABD’nin Osmanlı tokadı tecrübesi var mı? Bu sözlere ilişkin düşünceleriniz nedir? Tillerson da birkaç gün sonra orada olacak” sorusunu şöyle yanıtladı:

“Hepinizin bildiği gibi Dışişleri Bakanı Türkiye’ye gidecek ve orada mevkidaşı ile görüşecek. Bakanın görüşmelerinin önüne geçmek istemiyorum ve bahsettiğiniz komik yorumla ilgili olarak da her yabancı liderin açıklamasına cevap veremeyeceğim. Türk hükümetinde üst düzey yetkililerle Suriye’de özellikle Afrin bölgesinde şiddetin tırmandırılmasına ilişkin endişelerimiz hakkında bir dizi görüşmelerde bulundu. Biz o bölgede faaliyet göstermiyoruz, ancak yine de bu bizim endişemiz. Bence Dışişleri Bakanımız, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Türkiye’nin meşru güvenlik endişelerini yönelik kaygılarımızı açıkça anlattı. NATO müttefiki olan Türkiye’nin, Suriye’nin bazı bölgelerinden meşru güvenlik kaygıları olduğunu anlıyoruz. Bunu anlıyoruz ancak yalnız onlar için değil, aynı zamanda Suriye ve ABD için de işleyecek bir çözüm konusunda onlarla konuşmak istiyoruz. Suriye’nin doğusuyla ilgili çok ciddi güvenlik kaygılarımız var. Koalisyon ortaklarımızla birlikte IŞİD’in yeniden bu bölgelere geri dönmesini önlemek ve insanların yaşadıkları yerlere geri dönmelerini sağlamak üzere çalışıyoruz” 

“Görmek istediğimiz son şey, dikkatlerin IŞİD’in üzerinden başka noktaya kayması”

Dışişleri Bakanı Tillerson’un Türkiye’ye giderek doğrudan temaslarda bulunacak olmasının, Amerika’nın konuya verdiği önemin bir göstergesi olduğunu belirten Nauert, sözlerine şöyle devam etti:

“Bir süre önce, Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı H.R. McMaster, Türk yetkililerle bir görüşme gerçekleştirdi. Bölgede halen çalışmakta olan ve her gün Türkiye’yle bağlantıda bulunan çok sayıda uzmanımız var. Bu bölge Amerikan yönetiminin çok derin kaygılar taşıdığı bir bölge. Biz burada şiddet olaylarının daha da arttığını görmek istemiyoruz. Bu nedenle gelişmeleri dikkatle izliyoruz. Biz bölgede sivillerin yaşamlarını yitirmelerin istemiyoruz. Savaşın IŞİD’e karşı olmaktan başka yöne kaydığını görmek istemiyoruz, önceliğimiz IŞİD. Dışişleri Bakanı Tillerson bugün Suriye’nin istikrarı için ABD’nin 200 milyon dolar daha kaynak sağlayacağını duyurdu. IŞİD’i bölgeden çıkarmamız, uzak tutmamız ve insanların evlerine dönebilmesini sağlamamız çok önemli. Bu noktada görmek istediğimiz son şey, dikkatlerin IŞİD’in üzerinden başka noktaya kayması” 

“Bütünüyle bir iç meseledir”

Ankara’da ABD Büyükelçiliği binasının bulunduğu sokağın adının “Zeytin Dalı” olarak değiştirileceğine ilişkin bir soruyu da yanıtlayan Nauert, “Benzer bir uygulamayı Rusya’nın da yapacağını duyduk. Bu bütünüyle bir iç meseledir. Eğer Türkiye’de ya da Rusya’da belediyeler bir sokağın adını değiştirmek isterlerse, bu kendi yasalarına da uyuyorsa elbette bunu yapabilirler. Biz ifade özgürlüğüne önem veriyoruz” ifadesini kullandı.

Nauert, “Türkiye’de ABD karşıtı söylemlerin giderek artmasından kaygı duyup duymadıkları’ ile ilgili soruya da, “Bu tür söylemlere alışığız. Türk hükümetinden ya da başka hükümetlerden bu tarz yorumlar geldiğinde buna sinirlenmiyoruz. Başka hükümetlerden, başka siyasi liderlerden de benzer söylemler duyuyoruz, sosyal medya paylaşımları görüyoruz. Ancak politikalarımızı oluştururken bunların hiçbirini dikkate almıyoruz” karşılığını verdi.

Tutukluluklar konusunda ciddi bir kaygı duyuyoruz”

Nauert, “devlet sırlarını açıkladığı” gerekçesiyle 5 yıl 10 ay hapis cezasına çarptırılan gazeteci ve CHP Milletvekili Enis Berberoğlu hakkındaki mahkeme kararıyla ilgili olarak da, “Türkiye’de hükümeti eleştiren kişilerle ilgili olarak yoğun biçimdeki gözaltılar ve mahkeme kararı olmadan yaşanan tutukluluklar konusunda ciddi bir kaygı duyuyoruz. Türk hükümetine bir kez daha ifade özgürlüğünün, basın özgürlüğünün, önemini anımsatmak istiyoruz. Türk gazetecilerin de bu noktada derin kaygılarını olduğunu biliyoruz. Böyle zorlu zamanlarda az seslilik değil çok seslilik gereklidir. Türk hükümetine basın özgürlüğü, adil ve bağımsız yargı ve ifade özgürlüğü gibi temel insan haklarına saygı duyma çağrısında bulunuyoruz” diye konuştu.

Gündem

Saldırılar sonrası Uber’den ilk açıklama

Published

on

By

Akıllı telefonlar üzerinden araç çağırma şirketi Uber‘den İstanbul’daki taksicilerin saldırılara ilişkin olarak açıklama geldi. Şirketin global merkezinden yapılan açıklamada, “Önceliğimiz bu zor zamanlarda, Uber sürücü ortaklarımızın yanında durmak, onlara gereken hukuki yardımı sağlayıp destek olmaktır” dendi.

Hürriyet’ten Ahmet Can’a yapılan açıklamada “Türkiye’deki operasyonlarımıza, sorumlu bir iş ortağı olarak, sonuna kadar bağlıyız. En çok önem verdiğimiz konuların başında, yerel paydaşlarla beraber çalışarak, birlikte daha akıllı ve çevre dostu şehirler yaratmak geliyor. Buna taksiciler de dahil olduğu için taksi ürünümüz mevcut” dendi.

SAYI 2 BİNİ AŞTI

Ayrıca şirketten yapılan açıklamada Uber’in bulunduğu tüm ülkelerde yerel regülasyonlara uygun olarak faaliyet gösterildiği ve her ülkenin vergi düzenlemelerine uyulduğu vurgulandı.

2014 yılında Türkiye’ye açılan Uber, şu anda iki farklı araç tipiyle hizmet veriyor. Bunlardan biri Mercedes Vito gibi lüks hafif ticari araçlar. Diğeri de taksi platformu. Şirketten paylaşılan bilgilere göre taksi platformunda hizmet veren taksilerinin sayısı 2 bini aştı.

Continue Reading

Öne Çıkanlar

Erdoğan’dan IMF’ye: Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim; sen sadece paranı al!

Published

on

By

AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Suriye’de yaşanan çatışmalarla ilgili olarak NATO‘ya tepki gösterdi. “Yeri geldi Afganistan’da olduk Somali’de olduk şu anda Suriye’de bu olaylar yaşanırken, ey NATO sen ne zaman olacak da gelip bizim yanımızda yer alacaksın?” diyen Erdoğan, IMF‘ye de “Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim; sen sadece paranı al” diye seslendi.

Bolu’da partisinin 6. olağan il kongresinde konuşan Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“Suriye ve Irak sınırlarımız boyunca terör koridoru oluşturmak isteyenler yüzlerindeki maskeleri indirip niyetlerini ifşa ettiler. Kimsenin ummadığı operasyonları başlattık. Müttefikimiz dediğimiz güçlere bakışı sahadaki eylemlere göre yeniden belirledik. NATO’nun üyesiyiz. Yeri geldi Afganistan’da olduk Somali’de olduk şu anda Suriye’de bu olaylar yaşanırken, ey NATO sen ne zaman olacak da gelip bizim yanımızda yer alacaksın? 911 kilometre burada bizim sınırımız var, sürekli terör örgütleri bizi taciz ediyor, Suriye rejimi aynı şekilde bu yollara başvuruyor. Peki sen ne zaman ortaya çıkacaksın, devamlı ben bunları mı söyleyeceğim? Şu ana kadar hala olumlu bir ses söz yok.

“Biz iktidara geldiğimizde de attığımız her adımda bize olmaz dediler, yapamazsınız dediler, başaramazsınız dediler. Daha ileri gidip ‘haddinizi aşmayın ha’ dediler. IMF’nin bize dediği laf ‘olmaz’. Ne olmaz? Sen paranı alıyor musun, alıyorsun. Bizden sonra borç istedi. Arkadaşlar “Verelim mi?” dedi, “Verin” dedim. Bugün borç alan yarın emir alır.

(IMF’ye) Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim. Sen sadece paranı al.”

Continue Reading

Öne Çıkanlar

“Canan Karatay’ı görünce üzülüyorum, depresyonu turşuyla çözmek gibi önerileri tartışmak istemiyorum”

Published

on

By

2015’te Uluslararası Diyabet Federasyonu tarafından verilen diyabet alanında ‘Yılın Bilim Adamı’ ödülünü alan Yılmaz, “Şeker fabrikalarının özelleştirilmesine de pancar üretiminin sınırlandırılmasına da karşıyım. Üretim ağırlığının nişasta bazlı şekerlere kaydırılmasını doğru bulmuyorum” ifadesini kullandı.

Temel Yılmaz’ın Habertürk’ten Kübra Par’ın sorularına verdiği yanıtların ilgili bölümü şöyle:

– Canan Karatay, son günlerde depresyon ilaçlarıyla ilgili açıklamasıyla gündemde. İstanbul Tabip Odası’nın Karatay’a para cezası kesmesine ne diyorsunuz?

Canan Hoca’nın açıklamalarını artık biraz üzüntüyle izliyorum. Depresyonu sadece bağırsaklara ve faydalı-zararlı bakterilere bağlamak, sorunu turşu yiyerek çözmek gibi önerleri de tartışmak istemiyorum! Sorun bu tür talkshow türü yorumlardan çok daha ciddi. Sadece bizim toplum değil, dünyadaki tüm toplumların sorunu. Hekimler arasındaki bu tür tartışmaların yeri medya değil, olmamalı. Bir hipoteziniz varsa, bununla ilgili olarak bir araştırma yaparsınız. Oturup araştırmayı kaleme alırsınız, sonra bu çalışmayı hakemli dergilerden birisine gönderirsiniz. O arada da bir bilimsel kongrede sunmak istersiniz. Oradaki sunumda konunun uzmanları sizi dinler, onayladıkları noktalarda onaylar, akıllarına yatmayan noktalarda da sorularını sorar. Ondan sonra o düzeltmelerini yapar. Yayın, hakemli bir dergide çıkar. Bu artık uluslararası standartlarda yapılmış bir araştırmadır ve herkes bunu uygular.

– Karatay’a temel eleştiriniz, araştırma bulgularını önünüze koymadan konuşması mı?

Evet, somut kanıtlar olmadan konuşmamalı.

– Siz Karatay’ın şeker yükleme testine karşı çıkmasını da eleştiriyorsunuz değil mi?

“Şeker yükleme testini yaptıranların çocukları şeker hastası olur, kalbi delik olur” diyorsanız, bunu kanıtlamanız lazım. Tıpta gelişigüzel konuşma hakkınız yok. İnsan hayatıyla ilişkili olarak karar veren ve daha sonra hesap sorulmayan mesleklerden biri hâkimlik, diğeri de hekimlik. Bir hasta, gelip sizi bir otorite olarak aldığı zaman, ağzınızdan çıkacak her kelimeyi izler. Söylediğiniz bir kelimeye takılır, sabaha kadar uyumaz. Canan Hoca’nın, glikoz tolerans testi yapılmış annelerin çocuklarının verilen glikoza bağlı olarak diyabet olduğuna dair kendi klinik araştırmasını ya da literatüre ilişkin araştırmasını bekliyorum. Baktım ama bulamadım.

– Ama Karatay depresyon ilaçlarının aşırı yaygınlaşmasını eleştirmekte haklı değil mi?

Depresyon ilaç tüketiminin aşırı olduğuna katılıyorum. Bunun temel nedeni, gelişen teknolojinin insanlara getirdiği yeni hayat modeli. İnsanlar artık çok daha uzun saatler çalışıyor, daha uzun süre kapalı ortamlarda kalıyor, daha hareketsiz ve daha stresli. Mesaj-mail trafiği de düşük yoğunluklu stresi tüm güne yaydı. İnsanlar artık sürekli çalışan, sürekli izlenen ve sürekli uyarı ve emirlerle sürekli yönetilen modern köleler haline geldi ve tüm toplumlarda depresyon patladı. İlaç kullanımı da arttı. Ancak bu durum tek başına bu kadar aşırı ilaç kullanımını izah etmez. Sorunu psikoterapik rehabilitasyonlarla çözümlenebilecek birçok insan hemen ilaca yönlendiriliyor. Aşırı miktarda gereksiz, indikasyonsuz ilaç tüketimi var. Bu ilaçlar duyguları etkileyen ilaçlar, stres ve üzüntüleri azaltırken sevinç ve mutlulukları da buduyor. Çalışma koşullarının biraz daha düzeltilmesi, işyerlerinde çalışana psikolojik danışmanlık sağlanması gibi önlemler, sorunların çözümünde çok önemli rol oynayabilir.

Continue Reading

Çok Okunanlar