Connect with us

Öne Çıkanlar

Eski Zaman muhabiri: Maklube yemeye gittiğimiz yer, Cemil Barlas’ın eviydi

Published

on

Aralarında gazeteci Murat Aksoy ve müzisyen Atilla Taş’ın da bulunduğu 2’si firari, 6’sı tutuksuz 21’i tutuklu sanığın yargılandığı davaya devam edildi. 

İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davaya 19’u tutuklu 5’i tutuksuz 24 sanık katıldı. Bir sanık da duruşmaya SEGBİS sistemi ile bağlandı. 

Mahkeme Başkanı, sanıkların digital materyallerin incelenmesi sonucu hazırlanan raporun dava dosyasına geldiğini, ilgili sanıklara da tebliğ edildiğini söyledi. 

Tutuksuz sanıklar Ali Akkuş, tutuklu sanık Seyit Kılıç, Emre Soncar, Abdullah Kılıç, Mustafa Erkan Acar, Murat Aksoy, Oğuz Usluer, Habip Güler raporda aleyhlerine bir husus bulunmadığını, bu nedenle rapora karşı beyanda bulunmayacaklarını söylediler. Sanıklardan Seyit Kılıç, Hüseyin Aydın, Bayram Kaya, Habip Güçler tahliyelerini, Cuma Ulus da beraatini istedi. 

Evinde ele geçirilen 14 CD’de Fetullah Gülen’in vaiz kayıtları çıkan tutuksuz sanık Cihan Acar, “Ben zaten arama yapılan evde oturmuyorum. Oraya gideli bir hafta olmuş. Ama orada çıkan digital verilerin hesabını ben veriyorum” dedi. 

Rapora karşı söz alan kapatılan Zaman Gazetesi eski muhabiri tutuklu sanık Hanım Büşra Erdal, herhangi bir delile dayalı olarak tutuklu olmadığını savundu. Raporu hazırlayan bilirkişinin abi ve abla tanımlarını da araştırdığını söyleyen Erdal, “Sadece bir kişi bana abla dedi o da haber müdürüm. Muhabirlere de abi derdi. Ben 2010-2011 yıllarında gazeteye hiç gitmedim. Onu en iyi Ali abi bilir. Ali abi dediğim de Ali Akkuş” dedi.  Bir kişiyle 1-1.5 ay çıktığını, bu kişinin kendisini maklube yemeye çağırdığını savunan Hanım Büşra Erdal, maklube yemeye gittikleri yerin de gazeteci Mehmet Barlas’ın oğlu Cemil Barlas’ın evi olduğunu savundu. 

Zaman’da cemaat gömleğini giymedim, mahkemede de FETÖ gömleğini giymiyorum”

Hanım Büşra Erdal, Pensilvanya’ya 2011 ve 2013 yıllarında iki kez gittiğini belirterek, “Ben tatil için New York’a gidecektim. Havalimanında Check-in sırasında Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’ndan tanıdıklarımla karşılaştım. Mustafa Yeşil ve Cemal Uşşak da vardı. Onlar Pensilvanya’ya gidiyorlardı. Orada bulunan ve yine Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’ndan tanıdığım Müşerref isimli kadın olduğunu, yanlız kalmamak için kendisine eşlik etmemi istedi. Onlarla Pensilvanya’ya gittim. Orası erkek sistemi üzerine kurulu. Fetullah Gülen ve etrafından erkeklerin olduğu bir yer” dedi.

Erdal sözlerini şöyle sürdürdü: “Üç günün sonunda Fethullah Gülen ile tanışmak istediğimi söyledim. ‘Buraya geldim onunla tanışmak istiyorum’ dedim. Son gün, ‘hasta, sadece 5 dakika görüşebilirsin’ dediler. Müşerref hanım bizi tanıştırdı. Fetullah Gülen direkt, ‘sorun var mı’ dedi. ‘Evet, sorum var’ dedim. ‘Zaman Gazetesi muhabiri olarak Ergenekon davalarını takip ediyorum. Adınız çok geçiyor. Bunun arkasında siz var mısınız’ diye sordum. Reddetti. ‘İşin arkasında değiliz’ dedi. Demokrasi olduğunu, bir daha darbe dönemlerinin gelmeyeceğini söyledi. Sonra da New York’a geri döndüm. Eğer 5-6 yıl sonra Pensilvanya’nın karşımıza kriminal bir vaka olarak geleceğini düşünseydim, Pensilvanya’nın haritadan silinmesini isterdim. Zaman’da cemaat gömleğini giymedim, bugün de ben mahkemede FETÖ gömleğini giymiyorum. Bunu reddediyorum.”

Beni tutuklayan hakim Twitter takipçim

Kendisini tutuklayan hakimin Twitter takipçisi olduğunu söyleyen Erdal, “Herhalde bir teröristi takip etmiyordu. Burada gazeteciliğim yargılanıyor. Biz Anayasa Mahkemesi’nin kararının uygulanmaması ile dibe vurduk, umarım dipte fazla kalmayız” diye konuştu.

Eski Polis Akademisi Öğretim Görevlisi Özşengül de “Beni Cemil Barlas götürdü” demişti

Aralarında gazeteci Nazlı Ilıcak, Mehmet Altan ve Ahmet Altan’ın da bulunduğu 17 sanıklı ‘FETÖ’nün medya yapılanması davasında ifade veren eski Polis Akademisi Öğretim Görevlisi Şükrü Tuğrul Özşengül de,  iddianamede yer alan  “maklube yemeği” için  “Beni Cemil Barlas götürdü. Hakan Çelik, Can Paker de vardı. Gittik, maklube yedik”  demişti.

Gündem

Saldırılar sonrası Uber’den ilk açıklama

Published

on

By

Akıllı telefonlar üzerinden araç çağırma şirketi Uber‘den İstanbul’daki taksicilerin saldırılara ilişkin olarak açıklama geldi. Şirketin global merkezinden yapılan açıklamada, “Önceliğimiz bu zor zamanlarda, Uber sürücü ortaklarımızın yanında durmak, onlara gereken hukuki yardımı sağlayıp destek olmaktır” dendi.

Hürriyet’ten Ahmet Can’a yapılan açıklamada “Türkiye’deki operasyonlarımıza, sorumlu bir iş ortağı olarak, sonuna kadar bağlıyız. En çok önem verdiğimiz konuların başında, yerel paydaşlarla beraber çalışarak, birlikte daha akıllı ve çevre dostu şehirler yaratmak geliyor. Buna taksiciler de dahil olduğu için taksi ürünümüz mevcut” dendi.

SAYI 2 BİNİ AŞTI

Ayrıca şirketten yapılan açıklamada Uber’in bulunduğu tüm ülkelerde yerel regülasyonlara uygun olarak faaliyet gösterildiği ve her ülkenin vergi düzenlemelerine uyulduğu vurgulandı.

2014 yılında Türkiye’ye açılan Uber, şu anda iki farklı araç tipiyle hizmet veriyor. Bunlardan biri Mercedes Vito gibi lüks hafif ticari araçlar. Diğeri de taksi platformu. Şirketten paylaşılan bilgilere göre taksi platformunda hizmet veren taksilerinin sayısı 2 bini aştı.

Continue Reading

Öne Çıkanlar

Erdoğan’dan IMF’ye: Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim; sen sadece paranı al!

Published

on

By

AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Suriye’de yaşanan çatışmalarla ilgili olarak NATO‘ya tepki gösterdi. “Yeri geldi Afganistan’da olduk Somali’de olduk şu anda Suriye’de bu olaylar yaşanırken, ey NATO sen ne zaman olacak da gelip bizim yanımızda yer alacaksın?” diyen Erdoğan, IMF‘ye de “Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim; sen sadece paranı al” diye seslendi.

Bolu’da partisinin 6. olağan il kongresinde konuşan Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“Suriye ve Irak sınırlarımız boyunca terör koridoru oluşturmak isteyenler yüzlerindeki maskeleri indirip niyetlerini ifşa ettiler. Kimsenin ummadığı operasyonları başlattık. Müttefikimiz dediğimiz güçlere bakışı sahadaki eylemlere göre yeniden belirledik. NATO’nun üyesiyiz. Yeri geldi Afganistan’da olduk Somali’de olduk şu anda Suriye’de bu olaylar yaşanırken, ey NATO sen ne zaman olacak da gelip bizim yanımızda yer alacaksın? 911 kilometre burada bizim sınırımız var, sürekli terör örgütleri bizi taciz ediyor, Suriye rejimi aynı şekilde bu yollara başvuruyor. Peki sen ne zaman ortaya çıkacaksın, devamlı ben bunları mı söyleyeceğim? Şu ana kadar hala olumlu bir ses söz yok.

“Biz iktidara geldiğimizde de attığımız her adımda bize olmaz dediler, yapamazsınız dediler, başaramazsınız dediler. Daha ileri gidip ‘haddinizi aşmayın ha’ dediler. IMF’nin bize dediği laf ‘olmaz’. Ne olmaz? Sen paranı alıyor musun, alıyorsun. Bizden sonra borç istedi. Arkadaşlar “Verelim mi?” dedi, “Verin” dedim. Bugün borç alan yarın emir alır.

(IMF’ye) Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim. Sen sadece paranı al.”

Continue Reading

Öne Çıkanlar

“Canan Karatay’ı görünce üzülüyorum, depresyonu turşuyla çözmek gibi önerileri tartışmak istemiyorum”

Published

on

By

2015’te Uluslararası Diyabet Federasyonu tarafından verilen diyabet alanında ‘Yılın Bilim Adamı’ ödülünü alan Yılmaz, “Şeker fabrikalarının özelleştirilmesine de pancar üretiminin sınırlandırılmasına da karşıyım. Üretim ağırlığının nişasta bazlı şekerlere kaydırılmasını doğru bulmuyorum” ifadesini kullandı.

Temel Yılmaz’ın Habertürk’ten Kübra Par’ın sorularına verdiği yanıtların ilgili bölümü şöyle:

– Canan Karatay, son günlerde depresyon ilaçlarıyla ilgili açıklamasıyla gündemde. İstanbul Tabip Odası’nın Karatay’a para cezası kesmesine ne diyorsunuz?

Canan Hoca’nın açıklamalarını artık biraz üzüntüyle izliyorum. Depresyonu sadece bağırsaklara ve faydalı-zararlı bakterilere bağlamak, sorunu turşu yiyerek çözmek gibi önerleri de tartışmak istemiyorum! Sorun bu tür talkshow türü yorumlardan çok daha ciddi. Sadece bizim toplum değil, dünyadaki tüm toplumların sorunu. Hekimler arasındaki bu tür tartışmaların yeri medya değil, olmamalı. Bir hipoteziniz varsa, bununla ilgili olarak bir araştırma yaparsınız. Oturup araştırmayı kaleme alırsınız, sonra bu çalışmayı hakemli dergilerden birisine gönderirsiniz. O arada da bir bilimsel kongrede sunmak istersiniz. Oradaki sunumda konunun uzmanları sizi dinler, onayladıkları noktalarda onaylar, akıllarına yatmayan noktalarda da sorularını sorar. Ondan sonra o düzeltmelerini yapar. Yayın, hakemli bir dergide çıkar. Bu artık uluslararası standartlarda yapılmış bir araştırmadır ve herkes bunu uygular.

– Karatay’a temel eleştiriniz, araştırma bulgularını önünüze koymadan konuşması mı?

Evet, somut kanıtlar olmadan konuşmamalı.

– Siz Karatay’ın şeker yükleme testine karşı çıkmasını da eleştiriyorsunuz değil mi?

“Şeker yükleme testini yaptıranların çocukları şeker hastası olur, kalbi delik olur” diyorsanız, bunu kanıtlamanız lazım. Tıpta gelişigüzel konuşma hakkınız yok. İnsan hayatıyla ilişkili olarak karar veren ve daha sonra hesap sorulmayan mesleklerden biri hâkimlik, diğeri de hekimlik. Bir hasta, gelip sizi bir otorite olarak aldığı zaman, ağzınızdan çıkacak her kelimeyi izler. Söylediğiniz bir kelimeye takılır, sabaha kadar uyumaz. Canan Hoca’nın, glikoz tolerans testi yapılmış annelerin çocuklarının verilen glikoza bağlı olarak diyabet olduğuna dair kendi klinik araştırmasını ya da literatüre ilişkin araştırmasını bekliyorum. Baktım ama bulamadım.

– Ama Karatay depresyon ilaçlarının aşırı yaygınlaşmasını eleştirmekte haklı değil mi?

Depresyon ilaç tüketiminin aşırı olduğuna katılıyorum. Bunun temel nedeni, gelişen teknolojinin insanlara getirdiği yeni hayat modeli. İnsanlar artık çok daha uzun saatler çalışıyor, daha uzun süre kapalı ortamlarda kalıyor, daha hareketsiz ve daha stresli. Mesaj-mail trafiği de düşük yoğunluklu stresi tüm güne yaydı. İnsanlar artık sürekli çalışan, sürekli izlenen ve sürekli uyarı ve emirlerle sürekli yönetilen modern köleler haline geldi ve tüm toplumlarda depresyon patladı. İlaç kullanımı da arttı. Ancak bu durum tek başına bu kadar aşırı ilaç kullanımını izah etmez. Sorunu psikoterapik rehabilitasyonlarla çözümlenebilecek birçok insan hemen ilaca yönlendiriliyor. Aşırı miktarda gereksiz, indikasyonsuz ilaç tüketimi var. Bu ilaçlar duyguları etkileyen ilaçlar, stres ve üzüntüleri azaltırken sevinç ve mutlulukları da buduyor. Çalışma koşullarının biraz daha düzeltilmesi, işyerlerinde çalışana psikolojik danışmanlık sağlanması gibi önlemler, sorunların çözümünde çok önemli rol oynayabilir.

Continue Reading

Çok Okunanlar