Connect with us

Manşet

FT: ‘Erdoğan’ın Şam’da namaz kılma hayali vardı’

Published

on

FT Dış Haberler Editörü David Gardner, “Erdoğan Kürtlere odaklanıyor” başlıklı makalesinde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “neo-İslamist” partisi AKP’nin, Arap ülkelerinde isyanların başladığı 2011 yılında İslam’la demokrasinin bir arada var olabileceğinin modeli gibi görüldüğünü fakat günümüzde böyle bir şeyi hayal etmenin bile zor olduğunu yazdı.

‘Erdoğan’ın Şam’da namaz kılma hayali vardı’

Türkiye’nin bir dönem hüküm sürdüğü Orta Doğu’daki etkisinin, Osmanlı’nın emperyal tarihi nedeniyle her zaman kısıtlı kalacağını belirten Gardner, makalesinde şunları yazdı:

“Türkiye’nin Batılı müttefikleri, ABD ve AB, zor zamanlarda Ankara’yı Orta Doğu’da güvenilir bir pusula olarak gördü. Ama artık o pusula kontrolsüz bir şekilde dönüp duruyor. Türkiye hem komşularıyla hem de Batı’yla kötü ilişkiler içinde, tarihi rakipleri olan Rusya ve İran’a bağımlığa sürükleniyor.

“Erdoğan’ın Şam’da namaz kılma hayali vardı. 2011’de ‘Arap Baharı’ sırasında Tunus, Mısır ve Libya’da bir ‘rock star’ turuna çıkan Erdoğan, İslam dünyasında Müslüman Kardeşler’e güveniyordu.

“Fakat 2013’te rüzgar değişti. Mısır’da geniş destek alan bir darbe Müslüman Kardeşler’i iktidardan indirdi, Tunus’ta İslamcılar koalisyon hükümetinden ayrıldı, Libya ise kabile savaşları ve cihatla bölündü. Obama hükümeti de Suriye’de Esad’ı bombalamamaya karar verdi ve Türkiye’nin desteklediği Sünni İslamcı isyan güç kaybetmeye başladı.

‘Erdoğan ve danışmanları Türkiye’nin gücünü fazla sandı’

“Erdoğan ve neo-İslamcı danışmanları Türkiye’nin gücünü olduğundan daha fazla sanmışlardı. Orta Doğu girdabına kapılan Türkiye, sınırında ve içinde şiddet olaylarıyla karşılaştı.

“Bir dönem geniş çaplı bölgesel hedefleri ve politikaları olan Türkiye’nin dış siyaseti yalnızca sınırındaki Kürt milislerin daha fazla toprak kazanmasının önüne geçmeye indirgendi.

“Türkiye bu durumdan o kadar rahatsızdı ki, devletin ajansı (Anadolu Ajansı) Suriye’de Kürtlerin kontrolünde bulunan topraklardaki Amerikan üslerinin yerlerini yayınladı.

“Bölgede son olarak Suudi Arabistan ile Türkiye’nin son ideolojik ruh eşi Katar arasında kriz çıktı. Bu da Sünni dünyanın lideri olmak isteyen Erdoğan’ın önünde bir engel. Bu kriz Türkiye’nin zayıf noktalarını artırabilir.

“Suriye’de ise El Kaide’nin eski şubesinin oluşturduğu Heyet Tahrir El Şam, Türkiye’nin desteklediği Ahrar el-Şam örgütünü zorla ele geçirdi. Yeterince kaygı verici olan bu gelişme Türkiye’nin bölgedeki rakiplerinin manipüle etmek istemesi durumunda Türkiye için ciddi bir bela olabilir.”

Financial Times’ın Dubai’deki muhabiri Simeon Kerr, “Ekonomik bağlar Katar gerilimine üstün geldi” başlıklı makalesinde Türkiye’nin Arap ülkeleriyle ticari ilişkilerini inceledi.

Suriye’deki savaşın Türkiye’nin Orta Doğu’yla kara ticaretini önemli oranda azalttığını belirten Kerr, savaşa ve sonrasında Katar krizine rağmen Körfez ülkelerinden Türkiye’ye gelen turist sayısında önemli bir artış olduğunu, 2017’nin ilk 6 ayında önceki yılın ilk 6 ayına kıyasla yüzde 26’lık bir artış yaşandığını yazdı.

Kerr makalesinde şu ifadeleri kullandı:

“Türkiye’nin Katar krizine dahil olması Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin Körfez’de ‘Osmanlı yayılmacılığına’ izin vermeyeceklerini söylemesine yol açtı.

“Fakat analistlere göre, Katar krizi endişelere rağmen Türkiye ile Körfez ülkeleri arasındaki ticareti etkilemedi. ABD’deki Körfez Ülkeleri Enstitüsü’nden Hussein Ibish’in söylediği gibi, iki taraf da sözleşmelerine sadık davranıyor.”

‘Bankacılık sektörü canlı’

Gazetenin yatırım bankacılığı muhabiri Laura Noonan da “Canlı bankalar Körfezli talipleri çekiyor” başlıklı bir makale yazdı.

Türkiye’nin ekonomik geleceğinin belirsiz, enflasyonunun çift haneli, parasının geçen yıla kıyasla yüzde 17 değersizleşmiş olmasına rağmen bankaların canlı olduğunu ve iç piyasaya odaklandığını yazan Noonan, bankacılık sektörünün ülke içine odaklanmasının ülkedeki diğer sektörlerle tezat oluşturduğunu vurguladı.

Noonan uzmanlara göre Türkiye’deki bankaların borç verme kapasitesinin Körfez ülkelerindeki bankalara yaklaşamayacağını belirtirken şu ifadeleri kullandı:

“Türkiye’deki büyük bankaların kârları artışta. Fibabanka’nın Türkiye’deki yatırımlarını yöneten Selçuk Yorgancıoğlu’na göre Türkiye nüfusunun yüzde 40’ının bugüne kadar banka hesabı olmamış. Yorgancığlu, Türkiye’deki kırılganlığın yeni bir durum olmadığını, 100 yıldır kırılgan olduğunu söylüyor.

“Garanti Bankası’ndan Batuhan Tufan’a göre ise Türkiye’deki bankalar kurdaki şoklara karşı korunmayı sıkı kurallar sayesinde başardı. Türkiye’de bankalar bireysel müşterilerine döviz cinsinden kredi veremiyor.

“Türkiye’nin uzun vadeli görünümü ise karışık. Moody’s Türkiye’ye negatif görünüm verirken ‘yerel siyasi, güvenlik ve jeopolitik riskleri’ gerekçe olarak gösteriyordu. Düşük ekonomik büyüme ve yüksek enflasyon öngören Moody’s, 2017 büyüme beklentisini yüzde 2,6’dan 3,4’e çıkarsa da bu 2010-15 ortalaması olan yüzde 7,4’ün çok gerisinde.”

Gazetenin özel ekinde konuk yazar Burhan Wazir de Türkiye’deki helal turizmi inceleyen bir makale kaleme aldı.

“Helal tatiller Müslüman turist sayısını artırıyor” başlıklı makalede Türkiye’nin Orta Doğu’dan çektiği turist sayısının 2011’de 2,1 milyondan 2015’te 3,7 milyona çıkardığı belirtildi.

Bu artışa rağmen Türkiye’de “helal turizm akreditasyon mekanizmasına” ihtiyaç olup olmadığının sektör içinde tartışıldığına dikkat çeken Wazir, bu mekanizma ile konaklama, ulaşım, turizm ve yemek şirketlerinin helallik seviyelerinin derecelendirilebildiğini yazdı.

İngiltere’de Müslümanlara yönelik lüks turizm hizmetleri veren Serendipity Tailormade şirketinin direktörü Nabeel Shariff’in, müşterilerinden bu yönde bir talep olduğuna yönelik sözlerinin aktaran Wazir, makalesinde şunları yazdı:

“Shariff’e göre helal turizme yönelik bir akreditasyon mekanizması liberal Müslüman turistleri kaçırabilir.

“Helal turizm sektörü dünya çapında hızla büyüyor. Bu talep için Müslüman dostu sahil otelleri yayılıyor.

“Türkiye de böyle sahil otelleri için en gelişmiş pazar.

“HalalBooking.com sitesinin pazarlama müdürü Ufuk Seçgin, helal turistlerin açık ve kapalı havuzlar ile spalarda haremlik selamlık uygulaması istediğini, restoranlarda ise bu uygulamanın olmamasını istediklerini, bunun yerine alkol yasağı istediğini söylüyor.

“Dubai Ticaret Odası’nın yaptığı bir araştırmaya göre küresel İslami seyahat harcamalarının yüzde 40’ı Suudi Arabistan, İran, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar ve Kuveyt’ten geliyor.

“Türkiye de Müslüman turistler için Malezya’nın ardından en popüler ikinci durak.”

Özel ekte Financial Times Enerji Editörü Andrew Ward, Türkiye’nin enerji politikasını inceleyen bir makale yazdı.

“Enerji güvensizliğinden kaynaklanan arz arayışı” başlıkla makalede Ward “Coğrafya Türkiye’ye Avrupa, Arap dünyası ve Asya arasında çok stratejik bir konum bahşetmiş ama doğal kaynak dağıtırken bu kadar bonkör davranmamış” ifadelerini kullandı ve Türkiye’nin enerji ithal etme ihtiyacına odaklandı.

Türkiye’nin enerji ihtiyacının dörtte üçünü dışardan sağladığını ve bu alanda da çoğunlukla Rusya gazına bağımlı olduğunu belirten Ward, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Akdeniz ve Kuzey Irak’ta yeni kaynaklara erişerek arz çeşitliliği sağlamayı hedeflediğini öne sürdü.

Ward makalesine şöyle devam etti:

“Türkiye’nin bu kaynaklara erişmesi ise ekonomik ve jeopolitik riskler içeriyor.

“Doğu Akdeniz İsrail, Mısır ve Kıbrıs arasında üçe bölünmüş durumda ve hepsinin hem Türkiye ile hem de birbirleriyle karmaşık ilişkileri var.

“Kuzey Irak gazı ise yıllardır savaşın içinde olan bölgedeki istikrarsızlık ve Kürt halkının ayrılıkçı arzularından kaynaklanan risklere açık.

“Türk enerjisi üzerine bağımsız analist olan Garth Winrow, ‘Değerlendirmeye almak gereken o kadar çok faktör var ki, bu meseleler kokteylini hesaba katınca iyimser olmak zor’ diyor.

“Kısa süre önce Rus enerji grubu Rosneft, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile bir boru hattı için görüşmelere başladığını ve sene sonuna kadar anlaşma imzalamayı planladığını açıkladı. Yeni arzlar yaratacak olsa da bu durum Türkiye’nin Rusya’nın enerji pazarındaki arz kontrolünden kurtulmasının ne kadar zor olduğunu gösteriyor.”

Ekte Halkbank, Akbank ve Katar Ulusal Bankası’nın (QNB) reklamları da yer aldı. Financial Times ekine, reklamverenlerinin içerik üzerinde etki sahibi olmadığına yönelik bir uyarı da düştü. (BBC Türkçe)

Continue Reading

Genel

Tutuklanan TTB Başkanı Fincancı’nın sözleri ‘ifade özgürlüğü’ kapsamına girer mi?

Published

on

By

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Şebnem Korur Fincancı’nın “terör propagandası” yaptığı suçlamasıyla tutuklanması bir kez daha ifade özgürlüğünün ne olduğu, kapsamı ve sınırları hakkında tartışmaların başlamasına yol açtı.

Şebnem Korur Fincancı, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hakkında yürütülen soruşturma kapsamında dün “terör örgütü propagandası” yapmak ve “Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, devletin kurum ve organlarını aşağılamak” suçlamalarıyla tutuklandı.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı bugün Fincancı ve TTB merkez yönetiminin görevden alınmasını da istedi.

Fincancı 20 Ekim’de PKK’ya yakın Medya Haber TV’de katıldığı bir yayında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin PKK’ya karşı “kimyasal silah kullandığı” iddialarıyla ilgili değerlendirmelerde bulunmuş, iddiaların bağımsız heyetlerce incelenmesi gerektiğini söylemişti.

TSK, KUZEY IRAK OPERASYONLARINDA KIMYASAL SILAH KULLANDI IDDIASI

18 Ekim’de PKK’ya yakın medya organlarında TSK’nın Kuzey Irak’taki bazı operasyonlarda “kimyasal silah kullandığı” öne sürüldü, iddiaya dayanak olarak çeşitli görüntüler paylaşıldı.

Şebnem Korur Fincancı iki gün sonra PKK’ya yakın Medya Haber TV’de katıldığı bir yayında, ortada bu tür iddiaların ve ölümün olduğu bir durumda, Birleşmiş Milletler’in Minnesota Protokolü ilkeleri gereği, bu iddiaların bağımsız heyetlerce incelenmesi gerektiğini söyledi ve şu ifadeleri kullandı:

“Görüntüleri daha önce de bir hekim olarak incelemiştim ve belli ki sinir sistemini doğrudan tutan toksik gazlardan, zehirli gazlardan, kimyasal gazlardan biri kullanılmış durumda.”

Minnesota Protokolü, adli nitelikli otopsilerin tamamının, muhakkak adli tıp uzmanı veya adli patologlar tarafından ve tam donanımlı otopsi birimlerinde yapılmasını öngörüyor.

Bu iddiaların ardından Halkların Demokratik Partisi (HDP) TBMM’ye Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın yanıtlaması istemiyle soru önergesi verdi.

Milli Savunma Bakanlığı’nın basın açıklamasında “Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından kimyasal silah kullanıldığına yönelik iddiaların tamamen asılsız ve gerçek dışı olduğu” belirtildi.

Şebnem Korur Fincancı, hakkında soruşturma başlatılmasının ardından medyaya yaptığı açıklamalarda söylediklerinin iddiaların araştırılmasını savunmaktan ibaret olduğunu vurguladı. Ancak Fincancı, AKP iktidarinin hedef göstermesi uzerine tutuklandı.

BBC NEWS Turkce

Continue Reading

Manşet

Sivas E Tipi yönetimi ve gardiyanlar işkence suçu işliyor

Published

on

By

Cezaevinde tutuklulara yönelik kötü uygulamalar ilişkin gelen bilgiler arasında; “2 günde bir musluklardan 1.30 saat su veriliyor, sadece 3 kova var suyu koydukları kova fazla olursa geri alıyor döküyorlar. Koğuşta kantinden para karşılığında alınan suya da el koyuyorlar” şeklinde bilgiler geliyor. 

TUTUKLULAR YERDE YATIYOR VE BATTANİYE SERİLMESİNE İZİN VERİLMİYOR

Cezaevlerinde kapasitenin en az 2 katından fazla tutuklunun bulunduğuna ilişkin Adalet Bakanlığı’nın açıkladı. Cezaevlerinden gelen bilgiler de tutukluların yerlerde yattığına ilişkin bilgiler gelmeye devam ediyor. Sivas E Tipi Cezaevi’nin yönetimi ve gardiyanlar, yerde yatan tutukluların yere battaniye sermesine bile izin vermiyor. 

ŞİKAYET DİLEKÇESİ YAZAN TUTUKLULARA PSİKOLOJİK ŞİDDET UYGULUYOR

Cezaevi Müdürü’nün koğuşlarda dolaşarak psikolojik baskı uyguladığı ve koğuşlarda herhangi bir tutuklunun mesleğini sorduğu cevap vermediğinde ise makam odasına götürüp işkenceler uyguladığı iddia ediliyor. Koğuşlarda gezerken tutuklulara sürekli kötü sözlerle muamelede bulunduğuna ilişkin bilgiler yer alıyor. 

Makumlara ait  itiraz ve şikayet dilekçelerini ilgili yerlere ulaştırmadığı ve geri verdiği kaydediliyor. Şikayet dilekçesi veren tutuklulara ise koğuşta psikolojik baskı uyguladığı belirtiliyor. 

Continue Reading

Manşet

Interpol, Türkiye’den gelen kırmızı bültenleri beklemeye aldı

Published

on

By

Interpol’ün, üye devletleri suç, suçlu ve tehditler karşısında bilgilendirdiği ve gerektiği zaman yakalama emri talebi ilettiği sekiz ayrı bülten tipinden en bilineni olan kırmızı bültenle aranan kişilerin arasında Adil Öksüz, Mihraç Ural ve Salih Müslim gibi isimler var.

Uluslararası Polis Teşkilatı’nın (Interpol), Türkiye tarafından çıkartılan 50’ye yakın kırmızı bülteni askıya aldığı öne sürüldü. Sabah gazetesinden Erkam Çoban’ın haberine göre Türkiye, yurt dışında olduğunu değerlendirdiği bazı kişiler için adli makamlarca acil yakalama talebinde bulunurken, Interpol dosyaları ‘siyasi’ bularak beklemeye aldı.

Eş zamanlı olarak hükümetin ‘F..’ olarak tanımladığı örgütün firarisi Adil Öksüz, eski PYD Eş Başkanı Salih Müslim, THKP-C Acilciler üyesi Mihraç Ural gibi isimlerin aralarında bulunduğu 50’ye yakın kişi ile ilgili kırmızı bülten çalışmaları başlatılmıştı.

Kırmızı bülten talepleri onaylandıkları takdirde Interpol, kendisine üye 170 ülkeye bunu yayımlayacak ve Türkiye’nin istediği birçok kişi hakkında yakalama kararı verilmiş olacaktı.

Yakın zaman önce Türkiye, Türkiye kökenli Alman yazar Doğan Akhanlı hakkında kırmızı bülten çıkartmış, yazar İspanya’da gözaltına alınmıştı. Interpol daha sonra Akhanlı hakkındaki kırmızı bülteni sildi.

Continue Reading

Çok Okunanlar