Connect with us

Editörden

Global Affairs Direktörü’nden Erdoğan’a: Türk halkına ihanet ettiniz!

Published

on

New York Üniversitesi Global Affairs Direktörü Alon Ben-Meir ‘Türkiye’nin demokrasisinin çöküşü: Başkan Erdoğan’a açık mektup’ başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Erdoğan’ın kendisine güvenen Türk halkına ihanet ettiğini ve vatandaşlarını despotizm ile umutsuzluğa maruz bıraktığını söyleyen Ben-Meir Erdoğan’a, “Nasıl hatırlanmak istiyorsunuz? Türkiye’yi parlak bir yıldıza ve gurur verici bir ulus haline getirme gücüne sahip olan adam mı, ya da Türkiye’nin parlak bir geleceği olan İslam demokrasisinin bir örneği olma potansiyelini boşa harcayan acımasız Sultan mı?” diye sordu.

Alon Ben-Meir mektubunda şu ifadelere yer verdi:

Sayın Başkan,

Sizin ülkenizi bir çok defa ziyaret ettim ve hayatın çok farklı kesimlerinden Türklerle yakın ilişkiler kurdum, hepsi sizin önderliğinizde gerçekleşen inanılmaz gelişmelerden gurur duyuyordu. Başbakanlığınızın ilk on yılında Türkiye’yi ekonomik, sosyal, ve siyasi olarak değiştirdiniz, ve ülkeyi gelişmekte olan bir bölgesel ve küresel güç olma yoluna koydunuz. İşte bu yüzden, sayın Erdoğan, bir zamanlar büyük bir reformcunun etkileyici başarılarını, herhangi bir liderin tüm gücüyle sürdürmeye çalışacağı başarıları, yok etmesi bana acı veriyor. Bu yıkıcı yolu kariyerinizin zirvesinde seçtiniz, Türkiye’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e bile rakip olacak, Türkiye’nin geleceğine tarihi bir iz bırakacağınız vakitte.

İhlallerinizin listesi acı verici

İhlallerinizin listesi acı verici, ancak hatırlatılması gerekiyor çünkü bu büyük ihlallerinizin geniş kapsamlı sonuçları var. Türkiye için dünya sahnesinde hak ettiği konumu yakalama ihtimalini yok edebilir. Umut ediyorum ki Türkiye, ülkeyi polis devletine çeviren, vatandaşlarını bölen, ve demokrasiden geri kalanları imha eden zalim saltanatınızdan, kurtulabilir.

Arap Bahar’ının ardından, Arap dünyasına İslam demokrasisi modeli sunmak için tarihi bir fırsatınız vardı. Bunun yerine, bütün siyasi reformları dondurdunuz ve yeni bir İslamcı nesil yetiştirmek için dini öğretileri laik eğitimin önüne geçirerek eğitim kurumlarındaki din eğitimini genişletmeye çalıştınız. Türk halkının istediği bu değil; Atatürk’ün öngördüğü gibi, İslami değerlerle gerçek bir Batı tarzı demokrasi istiyorlar.

Avrupa’nın sosyal ve siyasi ideallerinden vazgeçtiniz

Ankara için Türkiye’yi Avrupa topluluğunun aktif bir üyesi haline getirmek için bir yol haritası hazırlayan AB ile Katılım Ortaklığı’nı kabul ettiğinizde halkınızın hayalini gerçekleştirmeye yaklaştınız. Onların geniş insan ve doğal kaynaklarını kullanarak Türkiye’yi küresel sahnede bir yapıcı güç merkezi yapabilmek için. Fakat sonra Türkiye’nin AB üyeliğini imha ederek, Türk halkının ve Batı müttefiklerinin şaşkınlığına Rusya’yla flört ederek, Avrupa’nın sosyal ve siyasi ideallerinden vazgeçtiniz.

“Komşularla sıfır sorun” temelinde sağlam bir dış politika doktrini izlemek nasıl asil bir fikirdi, gururla savunmuştunuz. Fakat sonrasında hem geleneksel hem de yeni arkadaşlarınızı uzaklaştırdınız, ve ne yazık ki bugün Türkiye’nin neredeyse bütün komsularıyla sorunları var. Kıbrıs, Yunanistan, Irak, İran, Suriye, Ermenistan ve Kafkaslar Türkiye’den uzaklar; AB ve ABD ile gergin ilişkilerinizi de not etmek gerekiyor.

Ve kendi Kürt topluluğunuzla rotayı nasıl terse çevirebildiniz? Onlar Türkiye vatandaşları. Neden onların kendi kültürel miraslarına uygun yaşama hakkını inkar ediyorsunuz? Yeminli düşmanlarınızmış gibi onlara ayrımcılık yapmak için hücum ettiniz. Hayır, sayın Erdoğan. Yasal Kürt yanlısı Barış ve Demokrasi Partisini baskı uygulayarak, ve Kürt aydınlarını PKK ile bağlantılı olduğunu tahmin edip tutuklayarak, sadakat beklemeyin—yalnızca daha fazla şiddete davet ediyorsunuz. Bağımsızlıklarını sürdürdükleri sırada misilleme ile Iraklı Kürtleri açık bir şekilde tehdit ediyorsunuz, kendi Kürt vatandaşlarınızın onların izini takip edeceğinden korkuyorsunuz, ancak savaşçı politikalarınızın sadece korktuğunuz bölücülüğü daha da kötüleştirdiğini fark edemiyorsunuz.

Türkiye’nin bir demokrasi olduğunu alaylıca iddia ediyorsunuz ancak bir demokrasinin damgası olan barışçıl halk gösterilerini kısıtlıyorsunuz. Taksim Meydanı’ndaki huzursuzluk ve göstericilere gösterdiğiniz sert muamele, yalnızca sizin hükmünüzün altında Türkiye’nin tek kişili bir hükümet haline geldiğini teyit eder. Gösterinin ardından, korku yaymak ve halkın sesini bastırmak için gösteriye katılanlara acımasız bir kampanya başlattınız.

Başbakan olarak ilk yıllarınızda Türkiye’nin GSMH’sini neredeyse üç katına çıkararak ekonomiyi büyütmekten, haklı olarak, gurur duyduğunuzu biliyorum. Fakat, Türkiye’de nüfusun yoksulluk oranı yüzde 22.4, yani Türk nüfusunun dörtte biri (20 milyon). Bu, bilmek ve duymak isteyeceğiniz bir gerçek değil; Türkiye’nin ekonomik mucizesinin harikası hakkında şişirilmiş egonuza uyacak şekilde bu gerçeği inkar ediyorsunuz.

Polis şiddetini restore ettiniz

Siz aşikar bir şekilde Devlet Güvenlik Mahkemelerini kaldırdınız, dolayısıyla tutukluların haklarını çiğnediniz, polis vahşetini ve şiddetini restore ettiniz, ve sivil ve siyasi haklarla özgürce oynadınız. İnsan Hakları İzleme Örgütü Dünya Raporu’na göz
attınız mı? Sizin gözetiminizin altında hükûmetin haksız surette sözde konuşma suçları yargıladığını ve keyfi terör yasalarını uyguladığını belgeleyen? Sıradan Türkler, birilerinin konuşmalarını dinlediğinden korkuyorlar, ve düşünceleri için soruşturulma korkusu olmadan tweet bile atamıyorlar.

NATO’nun Türk ordusunun sivil otoriteye bağlı olma talebini bahane olarak kullanarak, laik ve demokratik bir ülkenin muhafızı olan orduyu zayıflattınız. Herhangi bir engelle karşılaşmadan, yaklaşık 3,000 subayı tasfiye ettiniz, ve tüm askeri şubelerin başkanlarına doğrudan emir çıkarma yetkisini üstlendiniz. Bunları askerlerin sizi sizin üç selefiniz gibi siyasal İslam ajandanızdan dolayı yargılamasından ve iktidardan atmasından korktuğunuz için yapıyorsunuz.

Batı’ya kibirli küstahlık gösteriyorsunuz, Almanya’yı destekçilerinize miting izini vermedikleri için “Nazi önlemleri” kullanmakla itham ediyorsunuz, yalnızca kendi gücünüzü ve etkinizi sergilemek ve büyük egonuzu besleyebilmeniz için… Muhalefet ve protesto kavramı yabancı topraklarda bile size tamamen yabancı olduğundan, korumalarınızın Washington ve New York’taki barışçıl protestocuları utanmadan dövmelerini izlerken açıkhoşnutluk sergilediniz.

IŞİD’in iğrenç suçlarını görmezden geldiniz

IŞİD ile mücadele kapsamında, son üç yıldır Suriyeli Kürtler ile mücadeleye odaklandınız. Bir çok güvenilir rapor, İŞİD’den petrol satın aldığınızı ve bu sayede onları maddi olarak desteklemekle birlikte binlerce gönüllülerin Türk sınırından Suriye’ye geçerek kendi saflarına katılmalarına izin verdiğinizi iddia ettiler. İslamcı yönleri binlerce masum insanın hayatından daha önemli olduğundan, IŞİD’in iğrenç suçlarını görmezden geldiniz.

Yolsuzluk? Sizin gözetiminizde yaygın. Rüşvet suçlamaları belediye çalışanları, işadamları, bakanlarınızdan üçünün oğulları ve oğlunuzla ilişkilendirildi. Bu suçlamaları ciddiye almak yerine, soruşturmayı yürüten üst düzey görevlileri görevden aldınız. Adalete mani olmanız o kadar haksızdı ki, kendi AK Parti üyelerinden bile eleştiri uyandırdı.

Türk halkına ihanet ettiniz

İktidara susamış bir şekilde, Cumhurbaşkanı’nın otoritesini kodlamak ve Başbakan’ın görev alanını ortadan kaldırmak için anayasayı değiştirmeye çalıştınız. Parlamentoyu, kişisel gündeminizi desteklemek için ve arzu ettiğiniz kanunları yerine getirmek için fonksiyonsuz hale getirdiniz. Benzeri görülmemiş güçler biriktirdikçe size güvenen Türk halkına ihanet ettiniz ve vatandaşlarınızı despotizm ile umutsuzluğa maruz bıraktınız.

Temmuz 2016 darbe teşebbüsünden beri devam eden olağanüstü hal altında yapılan referandum sırasında çok sayıda usulsüzlükler oldu. Siz bunu ustalıkla sömürdünüz. “Allahtan bir armağan” dediniz ve rakiplerinizden kurtulmak için tasfiyeler ile bütün ülkeye korku ve endişe yaydınız. Muhalefet üyeleri korkutuluyor, hapsediliyor, vuruluyor, veya dövülüyordu. Seçim yolsuzluğu yaygındı ve kameralara bile yakalandı.

Komplo teorileri üzerinden büyüyorsunuz. Size yakın bir çok devlet görevlisi ve hükümet gazeteleri Fethullah Gülen’i ve taraftarlarını hiç bir kanıt olmadan hükümetinizi devirmeye, komplo kurmakla suçluyorlar. Kalpsizce on binlerce masum insanları Gülen hareketine destek verdiği iddia edilerek, işten attırdınız, iş fırsatlarını ellerinden aldınız, ve ailelerini ekonomik açıdan umutsuz bıraktınız.

Yargıyı sistematik olarak isteklerinize boyun eğdirmek ne kadar kullanışlı sizin için. Savcılara bakanların soruşturulması için izin istemelerini gerektiren karar çıkardınız. Bu yeni anayasaya karşı olan karar sizin otoriter gücünüzü daha da güçlendiriyor. Avukatların suçlanan Gülen taraftarlarını veya Kürtleri savunmaktan korkmaları ne kadar kasvetli bir durum.

Gazetecileri ana hedeflerinizden biri haline getirdiniz, yalan suçlamalara dayanılarak tutuklayıp hapsettiniz; yüzden fazla hapiste gazeteci var. Reporters Without Borders basın özgürlüğü açısından 179 ülkeden Türkiye’yi 154’üncü sıraya koymuş. Temel gazetecilik etiğine saygısızlık ederek gazeteler ve televizyon istasyonları da dahil olmak üzere birçok medya organı kapatıldı veya sizin görüşleriniz istikametinde yayın yapmaya mecbur edildi.

Sahte dindarlığınızı sosyal hürriyetleri sınırlayarak, aksam 10’dan sabah 6’ya kadar alkol satışını yasaklayarak, ve devlet üniversitelerindeki karışık yurtları yasaklayarak ifade ettiniz. Kişisel ahlaki kurallarınızı her eve empoze etme ve her vatandaşın kişisel alanını denetleme hakkına sahip olduğunuza, ve daha yüksek bir makam tarafından atanmış bir elçilik görevinizin olduğuna inanıyorsunuz.

Aşırılıkçılığınız da kendi partinizde körü körüne destek veren kişiler ile liderlik tarzınızdan gerçekten endişe duyan ılımlı kişiler arasında bölünme yarattı. Demokratik imajı ve gösterişini devam ettirirken, aslında muhalefet partilerini bastırıp, onların size karşı gelmelerini olağanüstü zorlaştırıyorsunuz. Mayıs 2016’da, sırf Kürt milletvekillerini marjinalize etmek için, TBMM’ye milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılması için bir yasanın kabul edilmesi için baskı yaptınız.

Osmanlı imajını halkın bilincine sokmaya çalışıyorsunuz

Osmanlı tarzı ikametgahınız olarak, 1.100 odalı ‘Beyaz Saray’ inşa etmek de dahil olmak üzere, yanlış Osmanlı imajını halkın bilincine sokmaya çalışıyorsunuz. En son projeniz Çamlıca Camii idi, artık İstanbul’un en büyük camiisi. Taksim Meydanına yüzyıl önce reddedilip inşa edilen başka bir camii geri getirmeye çalıştınız.

Bir inanç adamı ve ülkesini en çok seven bir reformcu olarak kendinizi düşünüyorsunuz, ancak güce susadığınızdan kör olmuşsunuz ve kendi vatandaşlarınıza ihanet ediyorsunuz. İnsanların Türkiye’nin, özellikle sizin liderliğinizin altında, büyüklüğe yürüyüşüne olan umutları azalıyor, ve onun yerine acı ve öfke artıyor.

2023’te Türkiye Cumhuriyetin yüzüncü yıldönümünde başkanlık yapmak istediğinizi biliyorum. Ama nasıl hatırlanmak istiyorsunuz? Türkiye’yi parlak bir yıldıza ve gurur verici bir ulus haline getirme gücüne sahip olan adam mı, ya da Türkiye’nin parlak bir geleceği olan İslam demokrasisinin bir örneği olma potansiyelini boşa harcayan acımasız Sultan mı?

Halkınızın size olan güvenini boşa çıkarttınız. Artık sizin kamu hayatından ayrılmanızı beklemek zorunda kalacaklar tekrar nefes almak, tekrar düşünmek ve, evet, tekrar hayal etmek için.

Editörden

Bakan Zeybekci’den Moody’s ve AB’ye: Ne halt edersen et umurumuzda değil

Published

on

By

Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, Denizli’de düzenlenen Türk Eximbank’ın strateji, değerlendirme ve eğitim toplantısında, Türkiye’nin kredi notunu düşüren uluslararası derecelendirme kuruluşu olan Moody’s‘e yüklendi. “Neye göre düşürdün, hangi kriteri dikkate aldın?” diyen Bakan Zeybekci, “Ne halt edersen et umurumuzda da değil. Senin kastını biz gayet iyi biliyoruz, niyetini de biliyoruz. Fırsat bu fırsat deyip, Türkiye üzerindeki kredi ve finans maliyetlerini artırma gayretlerinden başka bir şey değildir. Bu bir tefeci mantığıdır” dedi.

Karahayıt Mahallesi’nde bir otelde düzenlenen Türk Eximbank’ın strateji, değerlendirme ve eğitim toplantısına Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci ile Denizli Valisi Hasan Karahan, Büyükşehir Belediye Başkanı AK Partili Osman Zolan, Türk Eximbank Genel Müdürü Adnan Yıldırım ve Türk Eximbank çalışanları katıldı.

‘AVRUPA BİRLİĞİ’NE TAM ÜYELİK UMURUMUZDA DEĞİL’

Toplantının açılışında konuşan Bakan Zeybekci, dünyanın en hızlı büyüyen ülkesinin Türkiye olduğunu söyledi. Bakan Zeybekci, “Her türlü sağına soluna kulp takabilirler ama kendi ağızlarıyla bazen itiraf etmek zorunda kalıyorlar. Aralık ayında IMF’nin raporunda satın alma gücü paritesine göre 26 bin 500 dolarlık kişi başına düşen milli geliriyle dünyanın 13’üncü büyük ekonomisinin Eximbank’asıyız. Avrupa’nın 5’inci büyük ülkesinin Eximbank’asıyız. Hedef olarak mutlaka dünyanın ilk 10 büyük ekonomisi, Avrupa’nın da ilk 3 büyük ekonomisinden biri olacağız. Hedef olarak, ‘Avrupa Avrupa’ dediğimiz zaman da birileri şöyle sanıyor: ‘Bunların işi gücü yok, bunlar illaki Avrupa Birliği’ne ölüp tutuşuyorlar, Avrupa Birliğine illaki girmek istiyorlar.’ Yok böyle bir derdimiz bizim. Bizim derdimiz başka. Atatürk muasır medeniyet dediğinde Avrupa Birliği yoktu daha, hayali bile yoktu. Birbirlerini boğazlamakla meşguldüler. Biz evrensel standartlardaki ülkemizi refah seviyesine, insan hakları, özgürlükler, çevre hassasiyetleri, sağlık, teknoloji, bilim standartlarına çıkarmak için kendimize hedef olarak gördük. Biz o hedefe ulaştığımızda, bizim için bunun enstrümanlarından biri de Avrupa Birliğine tam üyelik süreci, yani bu kaldıracı kullanmak gibi de menfaatimize olabilir, bunu kendimize stratejik hedef olarak görüyoruz. Biz o hedefe ulaştığımızda Avrupa Birliği’ne tam üye olup olmamak bizim işimiz değil, açıkça söylüyorum umurumuzda da değil. O, o günün Türkiye’sinin vereceği bir karardır, tam üye olup olmamakla ilgili. Buna ne onlar karar verebilir, ne de biz karar verebiliriz. Ama hedefimiz, o hedefe ulaşmak. Onun içindir zaten bütün yolculuğumuz” diye konuştu.

‘BUNLARINKİ TEFECİ MANTIĞI’

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s’in Türkiye’nin kredi notunu ‘Ba1’den ‘Ba2’ye düşürmesine tepki gösteren Zeybekci, şunları söyledi:

“Yine geçen hafta bir kredi derecelendirme kuruluşunun Türkiye’yle ilgili not düşürmesi… Neye göre düşürdün, hangi kriteri dikkate aldın? Avrupa Birliği’nin toplam geri dönmeyen kredi hacmi 1.2 trilyon dolar. AB üyesi ülkelerden birinde geri dönmeyen kredilerin milli gelire oranı yüzde 60’ın üzerinde. Bizimki yüzde 3 bile değil. Türkiye’nin notunu düşürüyor, onunkini artırıyor. Ne halt edersen et umurumuzda da değil. Senin kastını biz gayet iyi biliyoruz, niyetini de biliyoruz. Fırsat bu fırsat deyip, Türkiye üzerindeki kredi ve finans maliyetlerini artırma gayretlerinden başka bir şey değildir. Bu bir tefeci mantığıdır. Ne kadar itibarının olduğunu da gösterdi millet. Öyle bir karar açıkladın, ardından ekonomi ve finans piyasalarının sana verdiği tepki sıfır. Sana verdiği itibar sıfır. Bunları bileceğiz, mesafemizi koruyacağız. İlişkilerimiz menfaat ilişkisi olacak. Bunları asla dikkate almayacağız. 29 Mart’ta Türkiye’nin büyüme rakamları açıklanacak. Söylüyoruz: 2017 yılında 2016 yılına göre verdiğimiz yatırım teşvik belgeleri yüzde 81 rakamsal olarak arttı, 175 milyar lira. Bunlar 2018’de yatırıma dönüşecek. Belgesini vermediğimiz 100 milyar liralık yatırımcı bekliyor. 2018 yılında dolar bazında 100 milyarlık özel ve reel sektör yatırımı olacak. Yatırımların büyümeye katkısından dolayı 2018 yılında Türkiye’nin büyüme performansı 2017 gibi yüksek olacak diyoruz. 2018 yılıyla ilgili beklentilerimiz ve ihracatın artması, üretimin de büyümeye etkileri yüksek gelecek ve bunlar yine mahcup olacaklar.”

Continue Reading

Editörden

6 bin kişi telefona bakarken ölüyor

Published

on

By

ABD’de yapılan bir araştırmaya göre 6 bine yakın yayanın yürürken hayatını kaybettiğini ifade eden İstanbul Aydın Üniversitesi VM Medical Park Hastanesi Klinik Psikoloji Uzmanı Özlem Kelle, bu sayının her yıl katlanarak arttığını söyledi. Bunun asıl nedeninin ise akıllı telefonlar olduğunu belirten Klinik Psikolog Özlem Kelle, “Akıllı telefonların kullanımına kadar sürücülerden kaynaklı trafik kazaları yaygındı. Son dönem yapılan araştırmalar gösteriyor ki, akıllı telefonların hayatımıza girmesiyle birlikte yayalardan kaynaklanan kazalarda artış var. Yayalar açısından baktığımızda, yol boyunca hem yürüyor olmak hem de mesaj ya da aramayla bir kişiyle irtibat halinde olmak, sosyal medya ile ilgileniyor olmak dikkatte bölünmeye sebep oluyor. O an karşıya geçiyorsak, tehlikeli bir yerdeysek, caddeye, trafiğe odaklanmak yerine zihnimiz başka yerde olduğundan kazalar kaçınılmaz oluyor” dedi. Kelle, Türkiye’de akıllı telefon kullanımın trafik kazalarıyla ilişkisine dair bir araştırma olmadığını vurguladı.

Depresif karakter yaratıyor

Teknolojik cihazların hayatımızı işgal ettiğini belirten Kelle, “Ne kadar çok teknolojik cihazlara maruz kalıyorsak, günlük rutinimizden, keyif alacağımız şeylerden kendimizi o kadar mahrum bırakıyoruz. O da bizi andan koparmaya, en sonunda tükenmişlik sendromuna, hatta hayattan zevk almamaya kadar götürüyor” dedi

Continue Reading

Editörden

Meral Akşener: İki ayyaş dedikleri cumhuriyet kurucularının karşısında hazır ola geçtiler

Published

on

By

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin il başkanlığı binasının açılışını yapmak ve il kongresine katılmak için Konya’ya geldi. Kent merkezinde kalabalık bir grup partili tarafından karşılanan Akşener, Mevlana Müzesi’ni ziyaret edip, Mevlana’nın sandukası başında dua etti.

Akşener daha sonra partisinin Konya İl Başkanlığı binasının açılış töreninde halka seslendi. Tek hedeflerinin konuşan bir Türkiye oluşturmak olduğunu ifade eden Akşener, ”Tek bir hedefimiz var. O da konuşan Türkiye. Türkiye konuşabilseydi, Türkiye müzakere edebilseydi, Türkiye kutuplaşmanın dışına çıkabilseydi, erkeklerin, çocukların, kadınların sesine kulak verebilseydi. Bugün Afrin’i konuşuyor olmazdık” dedi.

’15 TEMMUZ’DA MİLLET OLMASA, DEVLET GİTMİŞTİ’

FETÖ ve 15 Temmuz darbe girişimine değinen Akşener, şunları söyledi:
”FETÖ meselesini mecliste defalarca konuşanlar oldu. Pek çok bugün bakanlık koltuğunda oturan Adalet Partisi milletvekilleri ve yöneticileri toz kondurmadılar. FETÖ terör örgütü üzerinden tanım yapanları, kafir ilan ettiler, hain ilan ettiler. O gün kulaklarını açsalardı, 15 Temmuz olmazdı. 15 Temmuz’da bu millet, siz, devleti sokaktan toplayıp getirdiniz. Eğer millet olmasaydı, devlet gitmişti. Boş yere kimse kabadayılık yapmasın.”

AFRİN GEÇ KALMIŞ BİR MÜDAHALEDİR

Afrin’e yönelik yapılan müdahalenin daha önce yapılması gerektiğini ifade eden Akşener, şöyle konuştu:

”Bugün de Türkiye’nin dış politikası konuşulmaya konuşulmaya, sizlere kulak verilmeye verilmeye, getirildiği noktadan, o çukurdan çıkarılmak için Mehmetçik can veriyor, şehit oluyor. Cenabı hak hiçbirinin ayağına taş değdirmesin. Elbette ordumuzun ve kahraman Mehmetçiğin arkasındayız. Afrin geç kalmış bir müdahaledir. Mutlaka Menbiç’in, mutlaka Fırat’ın doğusunun harekatın bünyesinde devam ettirilmesi ve harekatın bünyesinde yer alması, Türkiye’nin bekası için önemlidir. Ama bugüne gelmeyebilirdik. Eğer Türkiye konuşuyor olsaydı, sizi ve bizi dinliyor olsalardı, Türkiye’nin güney sınırlarında, Irak ve Suriye’nin bir bölümünde ve Suriye’nin geri kalanında Rusya ve Amerika Birleşik Devletleri ile komşu olmazdık.”

ŞEKER FABRİKALARI

Şeker fabrikalarının özelleştirilecek olmasına da tepki gösteren Akşener, Başbakan Binali Yıldırım’ın, fabrikaların 5 yıl boyunca kapatılmayacağı yönündeki açıklamasını da eleştirdi. Akşener, ”Sayın Başbakan çıkmış diyor ki, ‘5 sene boyunca kapanmayacak.’ Bu mantıkla siz kaç yıl sonra Türkiye’nin kapısına kilit vuracak, Türkiye’yi kapatacaksınız. Siz demek ki, şeker fabrikalarını 5 yıl sonra kapatmak için satıyorsunuz. Buradan ilan ediyorum, satamayacaksınız. Peşinizde ve ensenizde olacağız. Alıştınız muhalefete ver yesin, ört uyusun. Hadi bakalım, yüreğiniz yetiyorsa, her şeker fabrikasının önünde her hafta İYİ Partililer olacak. Ya millete ya halka vereceksiniz ya da satamayacaksınız” dedi.

HER 29 EKİM VE 23 NİSAN’DA HASTALANIYORLARDI

“Başkan Meral” sloganları üzerine Akşener, ”Siz böyle bağırıyorsunuz da, adamın uykusu kaçırıyor. Siz Meral başkan dediniz, Türkiye değişti. İki ayyaş dedikleri cumhuriyet kurucularının karşısında hazır ola geçtiler. Hepimizden ne kadar Atatürkçü olduklarını anladık. Her 29 Ekim, 23 Nisan’da hastalanıyorlardı. İYİ Parti kuruldu, meğer turp gibiymişler. Sağlıklarına iyi geldik. Ben bedava demiyorum, milletimize iyi gelecek, ama en fazla da Ak Partililere iyi gelecek” diye konuştu.

Akşener, şeker üretiminde önde gelen Fransa ve Almanya’da nişasta bazlı şeker üretiminin yüzde 1’in altında, Türkiye’de ise yüzde 15 civarında olduğunu ve bunun yüzde 25’lere çıkacağını belirtti.

Akşener, ”Bilim adamları diyor ki; nişasta bazlı şeker şişmanlığı ve obezliği artırıyor. Son dönemlerde diyorlar ki; kısırlığı artırıyor. Hem bir taraftan 3 çocuk diyeceksiniz, hem bir taraftan zürriyetimize göz dikeceksiniz” diye konuştu.

Continue Reading

Çok Okunanlar