Connect with us

Öne Çıkanlar

Gülen cemaati mensubu aile Türkiye’den kaçarken Ege’de boğuldu, cesetleri Midilli adası sahiline vurdu

Published

on

Türkiye’den Yunanistan’ın Midilli adasına geçip iltica etmeye çalışırken Ege Denizi’nde kaybolan ailenin üç çocuğunun cesedine ulaşıldı.

Ayrıntılarına Aktifhaber‘in ulaştığı bilgilere göre Hüseyin Maden 40 yaşında bir fizik öğretmeni. Eşi Nur Maden ise 36 yaşında Ana Sınıfı öğretmeniydi. Kastamonu’da yaşayan ailenin Nadire(13) Nur(10) isimli iki kızı ve Feridun(7) isimli bir oğlu vardı.

Kamuda görevli Hüseyin Maden, 15 Temmuz sonrası çıkartılan KHK ile mesleğinden ihraç edildi. Ardından Gülen cemaati ile bağları nedeniyle Hüseyin ve Nur Maden hakkında “terör örgütü üyeliği” suçlamasıyla soruşturma başlatıldı. İkisinin de tutuklanıp çocuklarının yalnız kalma korkusuyla aile polisten saklanmaya karar verdi.

Defalarca polis baskını

Başka bir adreste yaklaşık bir yıl boyunca saklanan ailenin evine defalarca polis baskını yapıldı. Hüseyin Maden bu sırada sigortasız olarak beden gücü gerektiren bir işte 1000 TL’ye çalışmaya başlamıştı ve ailesini geçindirmeye uğraşıyordu.

Ancak polisin kıskacı tüm her geçen gün daha da sıkılaşınca Hüseyin Maden ellerinde kalan son parayla yurt dışına çıkmaya karar verdi.

İşinden atılmış olması, mal varlığına el konulmuş olması nedeniyle birikimlerinin büyük bölümünü kaybetmişlerdi. Ailesinin verdiği bilgilere göre Hüseyin Maden çok sayıda insan kaçakçısıyla irtibata geçti. Ancak beş kişilik bir aile için istenen rakamları karşılayacak imkanı yoktu.

Bunun üzerine Maden elinde kalan son parasının üstüne arkadaşlarından biraz borç alarak eski bir tekne satın aldı. Tekneyi satın aldığı kişilerden aldığı kullanıma ilişkin bilgilerle ailesini Yunanistan’ın Midilli Adası’na götürmeye ve iltica etmeye karar verdi.

“Hiç gidesim yok ama başka çarem yok”

Borç almaya gittiği arkadaşı vedalaştıkları geceyi şöyle anlatıyor:

“Sabah namazına kadar uyumadık sohbet ettik. Sonra namazı beraber kıldık. Hatta o kıldırdı. Sabah beni uyandırdı. Üstündeki kot pantolonu ve gömleği toplam 10 liraya ikinci el aldığını anlatmıştı. Elinde poşetiyle yolcu ettim. ‘Hiç gidesim yok ama başka çarem de yok. Tanıdık yok. Bir bilinmeze doğru gidiyoruz’ dedi. Ne kadar parası kaldığını sordum. ‘5-6 bin lira var Allah büyük’ dedi. Vedalaştık. Ben çok ağlamam ama vedalaşırken gözümden birkaç damla yaş aktı. Hakkımı halel etmemi istedi. Helalleştik. Evin içine ayrı bir hüzün çöktü.”

Son mesajı: Karaya çıkıyoruz

Ardından 40 yaşındaki fizik öğretmeni Hüseyin Maden, Ege’nin bu mevsimde azgınlaşan sularına doğru ailesiyle birlikte yola çıktı.

Sonrasına ilişkin bilinen tek şey, ailesine gönderdiği mesaj: “Işıkları gördük, adaya çıkıyoruz”

Bu mesajın üzerinden yaklaşık 20 gün geçti. Aileleri, Midilli’de Yunanistan polisine yakalanıp mülteci kampında olduğunu düşünerek kendilerini rahatlatmaya çalıştılar. Telefonları cevap vermiyordu.

Ancak önceki gün Midilli Adası’nın Lesvos Plajı’na üç çocuk cesedi vurdu. İki kız ve bir erkek çocuk cesediydi. Yunan polisinin verdiği yaş bilgileri Mağden ailesinin bilgilerine uyuyordu. Mülteci kamplarında da sözkonusu aileden iz yoktu.

Yunanistan’da defnedildiler

Çocukların cesetlerinin deniz suyundan etkilenmiş olması nedeniyle DNA örneklerinin alınmasının ardından defnedildiği belirtiliyor. Geride kalan akrabaları Yunanistan’a gelmek için yoğun uğraş verseler de henüz vize engelini aşabilmiş değiller.

Başarılı bir öğretmendi

Hüseyin Mağden Başarılı bir Fizik Öğretmeniydi. Milli Eğitim Bakanlığı’nın sitesinde TÜBİTAK’la birlikte yürüttüğü Bilim Fuarlarına ilişkin detaylar hala duruyor.

Resmi sitede konu şöyle duyuruluyor: “Fizik Öğretmenimiz Hüseyin Maden tarafından yürütülen TÜBİTAK 4006 Bilim Fuarı, Öğretmen ve öğrencilerimizin özverili çalışmaları sonucunda 22 -23 Mayıs 2015 tarihinde yapıldı.”

Sağlık problemleriyle beraber cezaevine girmek istemedi

Hüseyin Maden’in arkadaşlarının verdiği bilgilere göre yaşı daha 40 olmasına rağmen ağır sağlık problemleriyle boğuşuyordu. Böbrek, karaciğer ve dalağından defalarca ameliyat olmuştu. Bu nedenle tutuklanırsa cezaevinde diğer pek çok öğretmen arkadaşı gibi sağlık durumunun kötüleşip hayati tehlike oluşturmasından endişe ediyordu. Ayrıca eşi hakkında da yakalama kararı çıkartılmıştı ve üç çocuğunun hem annesi hem de babasından kopartılması kabul edilebilir bir durum değildi.

Hüseyin Maden’in işten atılıp mal varlığına el konulması sonrası ekonomik durumu da oldukça kötü gitmekteydi. Aile saklandığı için çocuklarının eğitim alabilmeleri de mümkün olmuyordu. Tüm bu nedenlerle Türkiye’de sosyal ölüme mahkum edilen aile riskleri göze alarak Yunanistan’a doğru yola çıktı.

Gündem

Saldırılar sonrası Uber’den ilk açıklama

Published

on

By

Akıllı telefonlar üzerinden araç çağırma şirketi Uber‘den İstanbul’daki taksicilerin saldırılara ilişkin olarak açıklama geldi. Şirketin global merkezinden yapılan açıklamada, “Önceliğimiz bu zor zamanlarda, Uber sürücü ortaklarımızın yanında durmak, onlara gereken hukuki yardımı sağlayıp destek olmaktır” dendi.

Hürriyet’ten Ahmet Can’a yapılan açıklamada “Türkiye’deki operasyonlarımıza, sorumlu bir iş ortağı olarak, sonuna kadar bağlıyız. En çok önem verdiğimiz konuların başında, yerel paydaşlarla beraber çalışarak, birlikte daha akıllı ve çevre dostu şehirler yaratmak geliyor. Buna taksiciler de dahil olduğu için taksi ürünümüz mevcut” dendi.

SAYI 2 BİNİ AŞTI

Ayrıca şirketten yapılan açıklamada Uber’in bulunduğu tüm ülkelerde yerel regülasyonlara uygun olarak faaliyet gösterildiği ve her ülkenin vergi düzenlemelerine uyulduğu vurgulandı.

2014 yılında Türkiye’ye açılan Uber, şu anda iki farklı araç tipiyle hizmet veriyor. Bunlardan biri Mercedes Vito gibi lüks hafif ticari araçlar. Diğeri de taksi platformu. Şirketten paylaşılan bilgilere göre taksi platformunda hizmet veren taksilerinin sayısı 2 bini aştı.

Continue Reading

Öne Çıkanlar

Erdoğan’dan IMF’ye: Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim; sen sadece paranı al!

Published

on

By

AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Suriye’de yaşanan çatışmalarla ilgili olarak NATO‘ya tepki gösterdi. “Yeri geldi Afganistan’da olduk Somali’de olduk şu anda Suriye’de bu olaylar yaşanırken, ey NATO sen ne zaman olacak da gelip bizim yanımızda yer alacaksın?” diyen Erdoğan, IMF‘ye de “Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim; sen sadece paranı al” diye seslendi.

Bolu’da partisinin 6. olağan il kongresinde konuşan Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“Suriye ve Irak sınırlarımız boyunca terör koridoru oluşturmak isteyenler yüzlerindeki maskeleri indirip niyetlerini ifşa ettiler. Kimsenin ummadığı operasyonları başlattık. Müttefikimiz dediğimiz güçlere bakışı sahadaki eylemlere göre yeniden belirledik. NATO’nun üyesiyiz. Yeri geldi Afganistan’da olduk Somali’de olduk şu anda Suriye’de bu olaylar yaşanırken, ey NATO sen ne zaman olacak da gelip bizim yanımızda yer alacaksın? 911 kilometre burada bizim sınırımız var, sürekli terör örgütleri bizi taciz ediyor, Suriye rejimi aynı şekilde bu yollara başvuruyor. Peki sen ne zaman ortaya çıkacaksın, devamlı ben bunları mı söyleyeceğim? Şu ana kadar hala olumlu bir ses söz yok.

“Biz iktidara geldiğimizde de attığımız her adımda bize olmaz dediler, yapamazsınız dediler, başaramazsınız dediler. Daha ileri gidip ‘haddinizi aşmayın ha’ dediler. IMF’nin bize dediği laf ‘olmaz’. Ne olmaz? Sen paranı alıyor musun, alıyorsun. Bizden sonra borç istedi. Arkadaşlar “Verelim mi?” dedi, “Verin” dedim. Bugün borç alan yarın emir alır.

(IMF’ye) Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim. Sen sadece paranı al.”

Continue Reading

Öne Çıkanlar

“Canan Karatay’ı görünce üzülüyorum, depresyonu turşuyla çözmek gibi önerileri tartışmak istemiyorum”

Published

on

By

2015’te Uluslararası Diyabet Federasyonu tarafından verilen diyabet alanında ‘Yılın Bilim Adamı’ ödülünü alan Yılmaz, “Şeker fabrikalarının özelleştirilmesine de pancar üretiminin sınırlandırılmasına da karşıyım. Üretim ağırlığının nişasta bazlı şekerlere kaydırılmasını doğru bulmuyorum” ifadesini kullandı.

Temel Yılmaz’ın Habertürk’ten Kübra Par’ın sorularına verdiği yanıtların ilgili bölümü şöyle:

– Canan Karatay, son günlerde depresyon ilaçlarıyla ilgili açıklamasıyla gündemde. İstanbul Tabip Odası’nın Karatay’a para cezası kesmesine ne diyorsunuz?

Canan Hoca’nın açıklamalarını artık biraz üzüntüyle izliyorum. Depresyonu sadece bağırsaklara ve faydalı-zararlı bakterilere bağlamak, sorunu turşu yiyerek çözmek gibi önerleri de tartışmak istemiyorum! Sorun bu tür talkshow türü yorumlardan çok daha ciddi. Sadece bizim toplum değil, dünyadaki tüm toplumların sorunu. Hekimler arasındaki bu tür tartışmaların yeri medya değil, olmamalı. Bir hipoteziniz varsa, bununla ilgili olarak bir araştırma yaparsınız. Oturup araştırmayı kaleme alırsınız, sonra bu çalışmayı hakemli dergilerden birisine gönderirsiniz. O arada da bir bilimsel kongrede sunmak istersiniz. Oradaki sunumda konunun uzmanları sizi dinler, onayladıkları noktalarda onaylar, akıllarına yatmayan noktalarda da sorularını sorar. Ondan sonra o düzeltmelerini yapar. Yayın, hakemli bir dergide çıkar. Bu artık uluslararası standartlarda yapılmış bir araştırmadır ve herkes bunu uygular.

– Karatay’a temel eleştiriniz, araştırma bulgularını önünüze koymadan konuşması mı?

Evet, somut kanıtlar olmadan konuşmamalı.

– Siz Karatay’ın şeker yükleme testine karşı çıkmasını da eleştiriyorsunuz değil mi?

“Şeker yükleme testini yaptıranların çocukları şeker hastası olur, kalbi delik olur” diyorsanız, bunu kanıtlamanız lazım. Tıpta gelişigüzel konuşma hakkınız yok. İnsan hayatıyla ilişkili olarak karar veren ve daha sonra hesap sorulmayan mesleklerden biri hâkimlik, diğeri de hekimlik. Bir hasta, gelip sizi bir otorite olarak aldığı zaman, ağzınızdan çıkacak her kelimeyi izler. Söylediğiniz bir kelimeye takılır, sabaha kadar uyumaz. Canan Hoca’nın, glikoz tolerans testi yapılmış annelerin çocuklarının verilen glikoza bağlı olarak diyabet olduğuna dair kendi klinik araştırmasını ya da literatüre ilişkin araştırmasını bekliyorum. Baktım ama bulamadım.

– Ama Karatay depresyon ilaçlarının aşırı yaygınlaşmasını eleştirmekte haklı değil mi?

Depresyon ilaç tüketiminin aşırı olduğuna katılıyorum. Bunun temel nedeni, gelişen teknolojinin insanlara getirdiği yeni hayat modeli. İnsanlar artık çok daha uzun saatler çalışıyor, daha uzun süre kapalı ortamlarda kalıyor, daha hareketsiz ve daha stresli. Mesaj-mail trafiği de düşük yoğunluklu stresi tüm güne yaydı. İnsanlar artık sürekli çalışan, sürekli izlenen ve sürekli uyarı ve emirlerle sürekli yönetilen modern köleler haline geldi ve tüm toplumlarda depresyon patladı. İlaç kullanımı da arttı. Ancak bu durum tek başına bu kadar aşırı ilaç kullanımını izah etmez. Sorunu psikoterapik rehabilitasyonlarla çözümlenebilecek birçok insan hemen ilaca yönlendiriliyor. Aşırı miktarda gereksiz, indikasyonsuz ilaç tüketimi var. Bu ilaçlar duyguları etkileyen ilaçlar, stres ve üzüntüleri azaltırken sevinç ve mutlulukları da buduyor. Çalışma koşullarının biraz daha düzeltilmesi, işyerlerinde çalışana psikolojik danışmanlık sağlanması gibi önlemler, sorunların çözümünde çok önemli rol oynayabilir.

Continue Reading

Çok Okunanlar