Connect with us

Öne Çıkanlar

Halkın en büyük sorunu artık terör değil! Ekonomi ve eğitim

Published

on

Araştırma için 24 Kasım-13 Aralık tarihleri arasında, tesadüfi örnekleme yöntemiyle 1320 kişiyle yüz yüze ve telefonla görüşmeler yapıldı.

Habertürk’te yer alan habere göre, yüzde 95 güven aralığında, +/- yüzde 2.5 yanılma payıyla ortaya çıkan sonuçlar katılımcıların hala ‘Türkiye’nin en önemli sorunu’ olarak terörü gördüğünü ortaya koyuyor.

TERÖRÜ EN BÜYÜK SORUN GÖREN KESİM 2017’DE YÜZDE 35’E DÜŞTÜ

Ancak Aralık 2016’da terörü en büyük sorun gören yüzde 61’lik kesim, Aralık 2017’de yüzde 35’e düştü. ‘Kürt sorunu’ diyenler ise yüzde 2 ile son üç yılın en düşük düzeyinde.
Eğitimi en büyük sorun görenler 2015 ve 2016’da yüzde 5 bandında seyrederken, müfredat ile lise ve üniversitelere geçiş sınavlarının değiştiği 2017’nin sonunda bu rakamın bir anda yüzde 12’ye yükseldiği görüldü.
Bu konudaki memnuniyetsizlik ve kafa karışıklığı, sınav değişiklikleri doğrudan sorulduğunda kendini daha açık bir şekilde gösterdi.

HER ÜÇ KİŞİDEN İKİSİ, SINAV SİSTEMİ DEĞİŞİKLİĞİNDEN MEMNUN DEĞİL

Lise ve üniversitelere geçiş sınavlarının değişmesini onaylamayanlar yüzde 60’ın üzerinde. Her üç kişiden ikisi, sınav sistemi değişikliğinden memnun değil. Yine toplumun yüzde 64’ü, çocuğunun daha iyi bir eğitim görebilmesi için gerekirse taşınmayı göze aldığını belirtti.

Ekonominin en büyük sorun halini aldığını düşünenler de yükselişte. Ekonomiyi en büyük sorun görenler bir yılda sekiz puan artarak yüzde 23’le son üç yılın zirvesinde. Ancak ekonomiyle ilgili tedirginliğe rağmen, toplumdaki yatırım ve satın alma eğiliminde 2016’ya kıyasla artış söz konusu.

Yatırım eğiliminin 2016 sonuna kıyasla 109 puandan 159 puana, dayanıklı tüketim ürünleri satın alma eğiliminin ise 161 puandan 254 puana yükseldiği görülüyor.
Araştırmada ortaya çıkan sonuçları değerlendiren IPSOS Türkiye CEO’su Sidar Gedik şöyle konuştu:

“2015 yılında iki seçim arasındaki dönemde başlayan, sonraki iki yıl boyunca da çeşitli zamanlarda kendini gösteren terör, toplumda önemli bir hassasiyet oluşturmuştu. 2015 öncesindeki dönemde ülkenin en önemli sorunu olarak ekonomi belirtilirken, artık birinci sıraya açık farkla terör oturmuştu. Aradan geçen zaman içinde terörün en önemli sorun olarak belirtilme oranı giderek arttı. 2017’deki Reina saldırısı ile de tavan değerlerinden birine ulaştı. Terör sorununun bu denli önemli bir hal alması toplumdaki memnuniyeti, geleceğe dair beklentileri ve dolaylı olarak önemli tüketim ve satın alma kararlarını etkiliyordu.

TERÖR ENDİŞESİ YERİNİ EKONOMİK GÜÇLÜKLERLE İLGİLİ ENDİŞELERE BIRAKTI’

Daha önceki seçim ortamlarında da gözlemlediğimiz üzere, her seçim sonrasındaki gibi, o tartışmaları ve gerginlik dönemini geride bırakan toplumda olumlu bir hava esmeye başladı. Referandum öncesinde ekonominin durgunlaşmasını önlemek üzere alınan önlemlerin özellikle dayanıklı tüketim ve inşaat sektörlerinde pozitif karşılık bulduğunu gördük. Ancak her şeye rağmen ülkenin en önemli sorunu olarak ekonomiyi görenlerin oranında da anlamlı artışlar var. Kısacası terör endişesinin yerini, 3 yıl önceki gibi yavaş yavaş ekonomik güçlüklerle ilgili endişelere bıraktığını söyleyebiliriz. Bu endişe, her ne kadar mevcut durumdan geçmişe kıyasla daha memnun olsak da, geleceğe dair beklentilerimizi olumsuz etkiliyor. 2016 sonunda yüzde 25’imiz ülkenin durumundan memnunken 2017 sonunda bu oran yüzde 38 oldu, ki bu oran referandum sonrasında bir rekor ile yüzde 45’lere kadar çıkmıştı. Öte yandan yakın gelecekte ülkenin durumunun daha iyi olacağına inananların oranı yüzde 27.”

Gündem

Saldırılar sonrası Uber’den ilk açıklama

Published

on

By

Akıllı telefonlar üzerinden araç çağırma şirketi Uber‘den İstanbul’daki taksicilerin saldırılara ilişkin olarak açıklama geldi. Şirketin global merkezinden yapılan açıklamada, “Önceliğimiz bu zor zamanlarda, Uber sürücü ortaklarımızın yanında durmak, onlara gereken hukuki yardımı sağlayıp destek olmaktır” dendi.

Hürriyet’ten Ahmet Can’a yapılan açıklamada “Türkiye’deki operasyonlarımıza, sorumlu bir iş ortağı olarak, sonuna kadar bağlıyız. En çok önem verdiğimiz konuların başında, yerel paydaşlarla beraber çalışarak, birlikte daha akıllı ve çevre dostu şehirler yaratmak geliyor. Buna taksiciler de dahil olduğu için taksi ürünümüz mevcut” dendi.

SAYI 2 BİNİ AŞTI

Ayrıca şirketten yapılan açıklamada Uber’in bulunduğu tüm ülkelerde yerel regülasyonlara uygun olarak faaliyet gösterildiği ve her ülkenin vergi düzenlemelerine uyulduğu vurgulandı.

2014 yılında Türkiye’ye açılan Uber, şu anda iki farklı araç tipiyle hizmet veriyor. Bunlardan biri Mercedes Vito gibi lüks hafif ticari araçlar. Diğeri de taksi platformu. Şirketten paylaşılan bilgilere göre taksi platformunda hizmet veren taksilerinin sayısı 2 bini aştı.

Continue Reading

Öne Çıkanlar

Erdoğan’dan IMF’ye: Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim; sen sadece paranı al!

Published

on

By

AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Suriye’de yaşanan çatışmalarla ilgili olarak NATO‘ya tepki gösterdi. “Yeri geldi Afganistan’da olduk Somali’de olduk şu anda Suriye’de bu olaylar yaşanırken, ey NATO sen ne zaman olacak da gelip bizim yanımızda yer alacaksın?” diyen Erdoğan, IMF‘ye de “Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim; sen sadece paranı al” diye seslendi.

Bolu’da partisinin 6. olağan il kongresinde konuşan Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“Suriye ve Irak sınırlarımız boyunca terör koridoru oluşturmak isteyenler yüzlerindeki maskeleri indirip niyetlerini ifşa ettiler. Kimsenin ummadığı operasyonları başlattık. Müttefikimiz dediğimiz güçlere bakışı sahadaki eylemlere göre yeniden belirledik. NATO’nun üyesiyiz. Yeri geldi Afganistan’da olduk Somali’de olduk şu anda Suriye’de bu olaylar yaşanırken, ey NATO sen ne zaman olacak da gelip bizim yanımızda yer alacaksın? 911 kilometre burada bizim sınırımız var, sürekli terör örgütleri bizi taciz ediyor, Suriye rejimi aynı şekilde bu yollara başvuruyor. Peki sen ne zaman ortaya çıkacaksın, devamlı ben bunları mı söyleyeceğim? Şu ana kadar hala olumlu bir ses söz yok.

“Biz iktidara geldiğimizde de attığımız her adımda bize olmaz dediler, yapamazsınız dediler, başaramazsınız dediler. Daha ileri gidip ‘haddinizi aşmayın ha’ dediler. IMF’nin bize dediği laf ‘olmaz’. Ne olmaz? Sen paranı alıyor musun, alıyorsun. Bizden sonra borç istedi. Arkadaşlar “Verelim mi?” dedi, “Verin” dedim. Bugün borç alan yarın emir alır.

(IMF’ye) Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim. Sen sadece paranı al.”

Continue Reading

Öne Çıkanlar

“Canan Karatay’ı görünce üzülüyorum, depresyonu turşuyla çözmek gibi önerileri tartışmak istemiyorum”

Published

on

By

2015’te Uluslararası Diyabet Federasyonu tarafından verilen diyabet alanında ‘Yılın Bilim Adamı’ ödülünü alan Yılmaz, “Şeker fabrikalarının özelleştirilmesine de pancar üretiminin sınırlandırılmasına da karşıyım. Üretim ağırlığının nişasta bazlı şekerlere kaydırılmasını doğru bulmuyorum” ifadesini kullandı.

Temel Yılmaz’ın Habertürk’ten Kübra Par’ın sorularına verdiği yanıtların ilgili bölümü şöyle:

– Canan Karatay, son günlerde depresyon ilaçlarıyla ilgili açıklamasıyla gündemde. İstanbul Tabip Odası’nın Karatay’a para cezası kesmesine ne diyorsunuz?

Canan Hoca’nın açıklamalarını artık biraz üzüntüyle izliyorum. Depresyonu sadece bağırsaklara ve faydalı-zararlı bakterilere bağlamak, sorunu turşu yiyerek çözmek gibi önerleri de tartışmak istemiyorum! Sorun bu tür talkshow türü yorumlardan çok daha ciddi. Sadece bizim toplum değil, dünyadaki tüm toplumların sorunu. Hekimler arasındaki bu tür tartışmaların yeri medya değil, olmamalı. Bir hipoteziniz varsa, bununla ilgili olarak bir araştırma yaparsınız. Oturup araştırmayı kaleme alırsınız, sonra bu çalışmayı hakemli dergilerden birisine gönderirsiniz. O arada da bir bilimsel kongrede sunmak istersiniz. Oradaki sunumda konunun uzmanları sizi dinler, onayladıkları noktalarda onaylar, akıllarına yatmayan noktalarda da sorularını sorar. Ondan sonra o düzeltmelerini yapar. Yayın, hakemli bir dergide çıkar. Bu artık uluslararası standartlarda yapılmış bir araştırmadır ve herkes bunu uygular.

– Karatay’a temel eleştiriniz, araştırma bulgularını önünüze koymadan konuşması mı?

Evet, somut kanıtlar olmadan konuşmamalı.

– Siz Karatay’ın şeker yükleme testine karşı çıkmasını da eleştiriyorsunuz değil mi?

“Şeker yükleme testini yaptıranların çocukları şeker hastası olur, kalbi delik olur” diyorsanız, bunu kanıtlamanız lazım. Tıpta gelişigüzel konuşma hakkınız yok. İnsan hayatıyla ilişkili olarak karar veren ve daha sonra hesap sorulmayan mesleklerden biri hâkimlik, diğeri de hekimlik. Bir hasta, gelip sizi bir otorite olarak aldığı zaman, ağzınızdan çıkacak her kelimeyi izler. Söylediğiniz bir kelimeye takılır, sabaha kadar uyumaz. Canan Hoca’nın, glikoz tolerans testi yapılmış annelerin çocuklarının verilen glikoza bağlı olarak diyabet olduğuna dair kendi klinik araştırmasını ya da literatüre ilişkin araştırmasını bekliyorum. Baktım ama bulamadım.

– Ama Karatay depresyon ilaçlarının aşırı yaygınlaşmasını eleştirmekte haklı değil mi?

Depresyon ilaç tüketiminin aşırı olduğuna katılıyorum. Bunun temel nedeni, gelişen teknolojinin insanlara getirdiği yeni hayat modeli. İnsanlar artık çok daha uzun saatler çalışıyor, daha uzun süre kapalı ortamlarda kalıyor, daha hareketsiz ve daha stresli. Mesaj-mail trafiği de düşük yoğunluklu stresi tüm güne yaydı. İnsanlar artık sürekli çalışan, sürekli izlenen ve sürekli uyarı ve emirlerle sürekli yönetilen modern köleler haline geldi ve tüm toplumlarda depresyon patladı. İlaç kullanımı da arttı. Ancak bu durum tek başına bu kadar aşırı ilaç kullanımını izah etmez. Sorunu psikoterapik rehabilitasyonlarla çözümlenebilecek birçok insan hemen ilaca yönlendiriliyor. Aşırı miktarda gereksiz, indikasyonsuz ilaç tüketimi var. Bu ilaçlar duyguları etkileyen ilaçlar, stres ve üzüntüleri azaltırken sevinç ve mutlulukları da buduyor. Çalışma koşullarının biraz daha düzeltilmesi, işyerlerinde çalışana psikolojik danışmanlık sağlanması gibi önlemler, sorunların çözümünde çok önemli rol oynayabilir.

Continue Reading

Çok Okunanlar