Connect with us

Yaşam

Her üç kadından yalnızca biri çalışma yaşamında!

Published

on

Türkiye’de çalışma çağındaki her üç kadından sadece biri çalışma yaşamının içinde.

Avrupa’da kadın istihdamının yüzde 40’ın altında olduğu tek ülke Türkiye. Kadın istihdamında Avrupa’da sonuncu olan Türkiye, sadece Suriye, Irak, Yemen, Pakistan, Moritanya gibi ülkeleri geride bırakıyor.

Türkiye’de kadınların çalışma yaşamına katılım oranı, 1950’lerden bu yana düşüyor. ’50’li yıllarda bu oran yüzde 70’ler düzeyindeydi. İstihdamdaki kadınların büyük çoğunluğunun tarımda “ücretsiz aile işçisi” olarak çalıştığı bu yıllardan itibaren, kırdan kente göç ve sanayileşmeyle birlikte kadınların çalışma yaşamına katılımı düşmeye başladı. Kırsal alanda tarımda çalışan kadınların büyük çoğunluğu kentte iş gücüne dahil olamadı. 1989’da kadınların çalışma yaşamına katılım oranı yüzde 36,1’e kadar geriledi. ’89’dan 2004’e kadar düşüş eğilimi devam etti ve 2004’te Cumhuriyet tarihinin en düşük oranına ulaşıldı: Yüzde 23,3! 2004 yılından bugüne ise bir artış söz konusu. Ancak geldiğimiz noktada hâlâ kadınların sadece üçte biri çalışma yaşamında…

Eşitsizlik istihdama da yansıyor

Uygulanmakta olan liberal politikalar, yeterli istihdam üretmiyor. Buna bir de geleneksel iş bölümü ve toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri eklenince, zaten sınırlı olan istihdam olanaklarının çoğu erkeklere gidiyor. Kadın istihdamını artıracak, kadınlara güvenceli ve nitelikli istihdam olanakları sağlayacak politikalar uygulanmıyor…

Türkiye’de 10 kadından biri okuryazar değil ve her 10 kadından sadece 3’ü ilkokul mezunu. Her iki kadından biri, en fazla 5 yıl eğitim alıyor. Birçok iş için en az lise diploması aranan Türkiye’de lise ve üstü eğitime sahip kadınların oranı yalnızca yüzde 30. Zaten çalışma yaşamına en çok katılım gösteren de bu grup. Düşük eğitim düzeyi kadınları çalışma yaşamının ya dışına itiyor ya da kadınların ancak düşük ücretli ve güvencesiz işlerde çalışabilmesine neden oluyor.

Çalışan her iki kadından biri kayıt dışı

İstihdamdaki kadınların yüzde 44,3’ü kayıt dışı. Yani neredeyse her iki kadından biri sigortasız çalışıyor. Çoğunluğu tarımda çalışan 2 milyon ücretsiz aile işçisi kadın sigortalı değil. Bu durumun çok önemli bir nedeni sosyal güvenlik sistemi. Çünkü Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası’na göre işverenin ücretsiz çalışan eşi, sigortalı sayılmıyor.

Kayıt dışı çalışmanın kadınlar açısından çok ağır sonuçları var:

Çalıştıkları halde sigortalı olmayan kadınların çoğu, eşleri ya da babaları üzerinden sosyal güvenlikten yararlanabiliyor. Böylece çalıştıkları halde yasal ifadeyle ‘bakmakla yükümlü olunan kişi’ olarak tanımlanan kadınlar, hanedeki erkeğe bağımlı hale geliyor.
Kayıt dışı çalışan kadınların bir kısmı, yakınları üzerinden sigortalı değilse, gelir testi yaptırmamışsa ve cebinden prim ödemiyorsa sağlık hizmetlerinden yararlanamıyor.
Sigortasız çalışma, kadınları birçok temel haktan yoksun bırakıyor. Yaşlandıklarında emekli aylığı, işsiz kaldıklarında işsizlik ödeneği, hasta olduklarında geçici iş göremezlik ödeneği, annelik sürecinde annelik ödeneği, iş kazası veya meslek hastalığı nedeniyle çalışamaz hale geldiklerinde sürekli iş göremezlik ödeneği, herhangi bir nedenle malul hale geldiklerinde malullük aylığı alamıyor.
Sigortasız kadın işçilerin önemli bir kısmı asgari ücretin altında çalıştırılıyor. Fazla mesai ve tatil günü ücreti alamıyor, çok daha kolay işten atılıyor. Sendika üyesi olamıyor.
Kadınlara sorulduğunda…

TÜİK verilerine göre Türkiye’de 15 yaşından büyük 20 milyon kadın, çalışma yaşamının dışında. 11 milyondan fazla kadın, sırtında evin tüm yükü ve çocuk bakımı olduğu için iş gücü dışında olduğunu söylüyor. “Ailevi ve kişisel” nedenlerle iş gücüne katılmayan 1,5 milyona yakın kadın var. Muhtemelen eşi ya da babasının çalışmasına izin vermediği kadınların önemli bir kısmı bu grubun içinde. İş aramasa da çalışmaya hazır olanlar ile iş bulmaktan ümidini kesenlerin sayısı ise 1.5 milyona yaklaşmış durumda.

Resmi işsizlik, gerçek işsizlik, canımızı yakan işsizlik!

2000’li yıllara kadar kadın işsizliği yüzde 6-10 aralığında seyretti. 2003’e gelindiğinde kadınların işsizlik oranı yüzde 10’un üzerine çıktı ve bir daha 10’un altına hiç düşmedi. 2008 krizinin etkileri nedeniyle kadın işsizliği 2009’da zirve yaparak yüzde 14,3’e ulaştı. İlerleyen yıllarda bu oran düştü ancak 2016’da yeniden son 30 yılın en yüksek seviyelerinden birine ulaştı: Yüzde 13,7.

Kadınlarda gerçek işsizlik oranı bugün yüzde 26,2’yi buluyor, gerçek işsiz sayısı ise 3 milyona dayanmış durumda…

2004’ten bu yana kadın işsizliği, erkek işsizliğinden hep daha yüksek. Üstelik kadın işsizliği erkek işsizliğinden daha hızlı artıyor. Yani aradaki makas giderek açılıyor. Yüksek işsizlik ve kadın istihdamına yönelik doğru politikaların uygulanmaması bu makası daha da açacak gibi görünüyor.

En yüksek işsizlik genç kadınlarda

En yüksek işsizliği genç kadınlar yaşıyor. İşsizlik sorununu en çok lise, meslek lisesi ve üniversite mezunu kadınlar yaşıyor. Özellikle eğitimini tamamlayıp çalışma yaşamına giriş dönemi olan 20-24 ve 25-29 yaş aralığında olan kadınlarda işsizlik zirveye çıkıyor. Okuma yazması olmayan ya da ilkokulu tamamlamamış kadınların işsizlik oranının düşük olması ise daha rahat iş buldukları için değil, çoğunluğunun iş bulma umudu olmadığı için. 2 milyona yakın genç kadın, hem eğitimin hem istihdamın dışında!

Hizmet sektörü kadın işi!

Bugün istihdamdaki kadınların büyük çoğunluğu (yüzde 63,5) ücretli çalışan konumunda. İstihdamdaki 8 milyon 312 bin kadının 5 milyon 276 bini ücretli çalışan. İşçi ya da memur, sigortalı ya da sigortasız ama bir ücret karşılığı çalışıyor.

İstihdamda son 30 yılda yaşanan dönüşüme rağmen kadınların hâlâ önemli bir kısmı (yaklaşık her 4 kadından 1’i) ücretsiz aile işçisi olarak tarım sektöründe çalışıyor. İstihdamdaki her iki kadından biri hizmet sektöründe. Kendi hesabına çalışanların oranı yüzde 8,8. İşveren kadınların istihdamdaki kadınlar içinde oranı ise sadece yüzde 1,3. Resmi verilere göre 497 bin kadın evde çalışıyor. Bu rakam, evde (ev-eksenli) çalışmanın ne kadar yaygın olduğuna işaret ediyor. Geleneksel “kadınlara uygun işler” algısı, kadınları birçok sektörden dışlıyor. Özel bir mesleki bilgi ve vasıf gerektiren işlerle yöneticilik işlerinin erkek istihdamındaki payı, kadınlara göre dikkat çekici oranda yüksek. Bu işler aynı zamanda daha yüksek gelir elde etmeyi de olanaklı kılıyor.

Bazı mesleklerde kadın-erkek istihdamı birbirine çok yakın. Ancak burada da mesleki kariyerin üst basamaklarını ağırlıkla erkekler işgal ediyor. Örneğin yaklaşık 2,5 milyon memurun 1 milyonu, yani yüzde 40’ı kadın. Ancak üst düzey memurların yalnızca yüzde 9’u kadın! Kadınlar çoğunlukta oldukları alanlarda dahi, mesleki olarak ilerleyemiyor.

Kıdem tazminatı kadınların da derdi

Kadınların çoğu iş güvencesinden, güvenceli işlerden yoksun. Ancak böyle giderse durum daha da kötü hale gelecek. Çünkü:

AKP, kamu personelinin iş güvencesini yok etmeye hazırlanıyor. Bu durumda 1 milyona yakın kadın kamu çalışanının iş güvencesi ortadan kalkacak.
AKP, kıdem tazminatı hakkını fona devrederek yok etmeye hazırlanıyor. 30’dan az işçi çalıştıran işyerlerinde çalışan 3 milyona yakın kadın işçinin en büyük iş güvencesi kıdem tazminatı. Tazminat fona devredilirse, işverenler çok daha kolay işçi atabilecek.
AKP, Ulusal İstihdam Stratejisi adı altında kadınlara esnek ve güvencesiz istihdamı dayatıyor. Bu strateji çerçevesinde kadınları güvencesizliğe mahkum edecek yeni politikalar kapıda.
Kadınlar sendikasız

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın 2015 Temmuz ayı istatistiklerine göre sendikalı işçilerin yüzde 18,6’sı kadın, yüzde 81,4’ü erkek. Kadınların sendikalaşma oranı, 20 sektörün 19’unda erkeklerden daha düşük. Bunun başlıca nedenlerinden biri sendikalaşma oranının yüzde 100’e yakın olduğu kamu işçileri arasında kadın oranının çok az olması. 270 bin civarında kamu işçisinin yaklaşık 24 bini kadın. Kamu emekçilerine bakıldığında çok daha yüksek bir sendikalaşma oranı olmakla birlikte, erkek ve kadınlar arasındaki fark sürüyor. Bakanlığın 2016 verilerine göre kadın kamu emekçilerinin sendikalaşma oranı yüzde 64,09 iken, erkeklerde bu oran yüzde 77,58.

Bir diğer neden ise çalışma yaşamındaki eşitsizliklerin sendikalaşmaya da yansıması. Patronların kadın işçiler üzerindeki özel baskısını, zaman zaman aile ve çevre baskısını ve istisnaları olmakla birlikte sendikaların kadın işçilere yönelik ilgisizliğini de unutmamak gerek. “Kadınlar sendikalara ilgisiz” tezi ise koca bir yalan!

Kadın işçilere özel yöntemler!

2009’da yapılan bir araştırmaya göre patronlar işçilerin sendikalaşmasını ve sendikal haklarını kullanmasını engellemek için hukuka aykırı 41 farklı yönteme başvuruyorlar. Bu yöntemlerin birçoğu hem erkek hem kadın işçilere uygulanırken, kadın işçilere yönelik özel yöntemler de mevcut:

Sendikalaşan kadın işçilere eş ya da aileleri yoluyla sendikadan istifa etmeleri için baskı yapma.
Mevcut toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini kullanarak, ‘kadının sendikayla işi olmaz’ gibi söylemlerle, kadın işçileri sendikadan uzak tutmaya çalışma.
Hamile ya da çocuklu kadın işçileri, sendikadan istifa etmeleri için zorla mesaiye bırakma, çalışma saatlerini uzatma.

Sendikalaşan kadın işçilere fiziksel veya sözlü cinsel tacizde bulunma.

Çok uzun çalışıyor, karşılığını alamıyor

İstihdamdaki kadınların önemli bir kısmının haftalık çalışma süresi çok yüksek. 982 bin kadın haftada 50-59 saat arası, 715 bin kadın haftada 60-71 saat arası 262 bin kadın ise haftada 72 saatten fazla çalışıyor.

Toplamda 1 milyon 367 bin kadın işçi yasal sınırdan fazla çalıştırılıyor. Kadın işçilere bir haftada 15 milyon 635 bin saat fazla mesai yaptırılıyor. Peki, karşılığını alıyor mu? İstisnalar hariç, hayır!

Hem evde hem işte!

Çalışan erkekler, hane halkı ve aile bakımı için günde sadece 43 dakika harcıyor. Çalışan kadınlar ise 3 saat 31 dakika!

5 yılda 525 kadın yaşamından oldu

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi verilerine göre son 5 yılda 525 kadın, işçi cinayetlerinde yaşamını yitirdi. Binlerce kadın işçi ise iş kazalarında sakat kaldı. SGK verilerine göre Türkiye’de 2015’te kadınlar 34.625 iş kazası geçirdi. Gerçek rakam daha yüksek! İSİG Meclisi’nin verileri ile kıyaslandığında SGK’nin ölümlü iş kazalarının ancak üçte birini kayıt altına aldığı görülüyor.

Cinsel taciz, psikolojik taciz, şiddet, cam tavan

Türkiye Mobbing Derneği’ne 2010-12 yılları arasında gelen başvuruların yüzde 66’sını kadınlar oluşturdu. Ankara’daki üniversitelerde yapılan bir araştırmaya göre mobbinge maruz kalan akademisyenlerin yüzde 63,8’i kadın.
Türkiye’de çalışma yaşamında cinsel tacizi ölçebilecek sağlıklı veriler yok. Ama çeşitli araştırmalar, son derece yaygın olduğunu gösteriyor. Hürriyet İnsan Kaynakları ekinin yaptırdığı ankete katılan kadınların yüzde 62’si işyerinde cinsel tacize uğradığını bildirmiş. Tacizde birinci sırada yüzde 58 ile yöneticiler yer alıyor. Müşteriler ve çalışanlar da failler arasında. Ankete katılan kadınların yüzde 39’u tacizciyle yüzleştiğini belirtiyor. Ses çıkarmayanların oranı yüzde 22, hukuki yollara başvuranların oranı ise sadece yüzde 5.
Yasaya aykırı olmasına rağmen kadınlar gebelik veya annelik izni nedeniyle işten çıkarılabiliyor.
Görev dağılımı ve terfilerde de kadınlar ayrımcılığa uğruyor. Bu ayrımcılık bazen açık biçimde gerçekleşiyor, bazen de kadınlar ‘cam tavan’ denilen görünmez tavanlara çarpıyor ve çalışma yaşamında ilerleyemiyor. Economist dergisinin yaptığı indekse göre 29 OECD ülkesi arasında Türkiye ‘cam tavan’ bakımından en kötü 3’üncü ülke.
Engelli kadınların sadece yüzde 6,7’si iş gücüne katılabiliyor. Oran bu kadar düşük ama iş gücüne katılan her 5 engelli kadından biri işsiz.
Türkiye’de çalışma yaşamına giren Suriyeli kadınların hemen hepsi kayıt dışı ve çok düşük ücretlerle, yoğun sömürü altında çalışıyor. Kaynak: Evrensel

Gündem

Saldırılar sonrası Uber’den ilk açıklama

Published

on

By

Akıllı telefonlar üzerinden araç çağırma şirketi Uber‘den İstanbul’daki taksicilerin saldırılara ilişkin olarak açıklama geldi. Şirketin global merkezinden yapılan açıklamada, “Önceliğimiz bu zor zamanlarda, Uber sürücü ortaklarımızın yanında durmak, onlara gereken hukuki yardımı sağlayıp destek olmaktır” dendi.

Hürriyet’ten Ahmet Can’a yapılan açıklamada “Türkiye’deki operasyonlarımıza, sorumlu bir iş ortağı olarak, sonuna kadar bağlıyız. En çok önem verdiğimiz konuların başında, yerel paydaşlarla beraber çalışarak, birlikte daha akıllı ve çevre dostu şehirler yaratmak geliyor. Buna taksiciler de dahil olduğu için taksi ürünümüz mevcut” dendi.

SAYI 2 BİNİ AŞTI

Ayrıca şirketten yapılan açıklamada Uber’in bulunduğu tüm ülkelerde yerel regülasyonlara uygun olarak faaliyet gösterildiği ve her ülkenin vergi düzenlemelerine uyulduğu vurgulandı.

2014 yılında Türkiye’ye açılan Uber, şu anda iki farklı araç tipiyle hizmet veriyor. Bunlardan biri Mercedes Vito gibi lüks hafif ticari araçlar. Diğeri de taksi platformu. Şirketten paylaşılan bilgilere göre taksi platformunda hizmet veren taksilerinin sayısı 2 bini aştı.

Continue Reading

Öne Çıkanlar

“Canan Karatay’ı görünce üzülüyorum, depresyonu turşuyla çözmek gibi önerileri tartışmak istemiyorum”

Published

on

By

2015’te Uluslararası Diyabet Federasyonu tarafından verilen diyabet alanında ‘Yılın Bilim Adamı’ ödülünü alan Yılmaz, “Şeker fabrikalarının özelleştirilmesine de pancar üretiminin sınırlandırılmasına da karşıyım. Üretim ağırlığının nişasta bazlı şekerlere kaydırılmasını doğru bulmuyorum” ifadesini kullandı.

Temel Yılmaz’ın Habertürk’ten Kübra Par’ın sorularına verdiği yanıtların ilgili bölümü şöyle:

– Canan Karatay, son günlerde depresyon ilaçlarıyla ilgili açıklamasıyla gündemde. İstanbul Tabip Odası’nın Karatay’a para cezası kesmesine ne diyorsunuz?

Canan Hoca’nın açıklamalarını artık biraz üzüntüyle izliyorum. Depresyonu sadece bağırsaklara ve faydalı-zararlı bakterilere bağlamak, sorunu turşu yiyerek çözmek gibi önerleri de tartışmak istemiyorum! Sorun bu tür talkshow türü yorumlardan çok daha ciddi. Sadece bizim toplum değil, dünyadaki tüm toplumların sorunu. Hekimler arasındaki bu tür tartışmaların yeri medya değil, olmamalı. Bir hipoteziniz varsa, bununla ilgili olarak bir araştırma yaparsınız. Oturup araştırmayı kaleme alırsınız, sonra bu çalışmayı hakemli dergilerden birisine gönderirsiniz. O arada da bir bilimsel kongrede sunmak istersiniz. Oradaki sunumda konunun uzmanları sizi dinler, onayladıkları noktalarda onaylar, akıllarına yatmayan noktalarda da sorularını sorar. Ondan sonra o düzeltmelerini yapar. Yayın, hakemli bir dergide çıkar. Bu artık uluslararası standartlarda yapılmış bir araştırmadır ve herkes bunu uygular.

– Karatay’a temel eleştiriniz, araştırma bulgularını önünüze koymadan konuşması mı?

Evet, somut kanıtlar olmadan konuşmamalı.

– Siz Karatay’ın şeker yükleme testine karşı çıkmasını da eleştiriyorsunuz değil mi?

“Şeker yükleme testini yaptıranların çocukları şeker hastası olur, kalbi delik olur” diyorsanız, bunu kanıtlamanız lazım. Tıpta gelişigüzel konuşma hakkınız yok. İnsan hayatıyla ilişkili olarak karar veren ve daha sonra hesap sorulmayan mesleklerden biri hâkimlik, diğeri de hekimlik. Bir hasta, gelip sizi bir otorite olarak aldığı zaman, ağzınızdan çıkacak her kelimeyi izler. Söylediğiniz bir kelimeye takılır, sabaha kadar uyumaz. Canan Hoca’nın, glikoz tolerans testi yapılmış annelerin çocuklarının verilen glikoza bağlı olarak diyabet olduğuna dair kendi klinik araştırmasını ya da literatüre ilişkin araştırmasını bekliyorum. Baktım ama bulamadım.

– Ama Karatay depresyon ilaçlarının aşırı yaygınlaşmasını eleştirmekte haklı değil mi?

Depresyon ilaç tüketiminin aşırı olduğuna katılıyorum. Bunun temel nedeni, gelişen teknolojinin insanlara getirdiği yeni hayat modeli. İnsanlar artık çok daha uzun saatler çalışıyor, daha uzun süre kapalı ortamlarda kalıyor, daha hareketsiz ve daha stresli. Mesaj-mail trafiği de düşük yoğunluklu stresi tüm güne yaydı. İnsanlar artık sürekli çalışan, sürekli izlenen ve sürekli uyarı ve emirlerle sürekli yönetilen modern köleler haline geldi ve tüm toplumlarda depresyon patladı. İlaç kullanımı da arttı. Ancak bu durum tek başına bu kadar aşırı ilaç kullanımını izah etmez. Sorunu psikoterapik rehabilitasyonlarla çözümlenebilecek birçok insan hemen ilaca yönlendiriliyor. Aşırı miktarda gereksiz, indikasyonsuz ilaç tüketimi var. Bu ilaçlar duyguları etkileyen ilaçlar, stres ve üzüntüleri azaltırken sevinç ve mutlulukları da buduyor. Çalışma koşullarının biraz daha düzeltilmesi, işyerlerinde çalışana psikolojik danışmanlık sağlanması gibi önlemler, sorunların çözümünde çok önemli rol oynayabilir.

Continue Reading

Editörden

6 bin kişi telefona bakarken ölüyor

Published

on

By

ABD’de yapılan bir araştırmaya göre 6 bine yakın yayanın yürürken hayatını kaybettiğini ifade eden İstanbul Aydın Üniversitesi VM Medical Park Hastanesi Klinik Psikoloji Uzmanı Özlem Kelle, bu sayının her yıl katlanarak arttığını söyledi. Bunun asıl nedeninin ise akıllı telefonlar olduğunu belirten Klinik Psikolog Özlem Kelle, “Akıllı telefonların kullanımına kadar sürücülerden kaynaklı trafik kazaları yaygındı. Son dönem yapılan araştırmalar gösteriyor ki, akıllı telefonların hayatımıza girmesiyle birlikte yayalardan kaynaklanan kazalarda artış var. Yayalar açısından baktığımızda, yol boyunca hem yürüyor olmak hem de mesaj ya da aramayla bir kişiyle irtibat halinde olmak, sosyal medya ile ilgileniyor olmak dikkatte bölünmeye sebep oluyor. O an karşıya geçiyorsak, tehlikeli bir yerdeysek, caddeye, trafiğe odaklanmak yerine zihnimiz başka yerde olduğundan kazalar kaçınılmaz oluyor” dedi. Kelle, Türkiye’de akıllı telefon kullanımın trafik kazalarıyla ilişkisine dair bir araştırma olmadığını vurguladı.

Depresif karakter yaratıyor

Teknolojik cihazların hayatımızı işgal ettiğini belirten Kelle, “Ne kadar çok teknolojik cihazlara maruz kalıyorsak, günlük rutinimizden, keyif alacağımız şeylerden kendimizi o kadar mahrum bırakıyoruz. O da bizi andan koparmaya, en sonunda tükenmişlik sendromuna, hatta hayattan zevk almamaya kadar götürüyor” dedi

Continue Reading

Çok Okunanlar