Kürt illerinde özelikle 1990 yıllarında sıkça başvurulan, “kaçırma ve gözaltında kayıp” olayının benzerleri 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında Ankara’da yaşanmaya başlandı. Ankara’da İnsan Hakları Derneği’ne (İHD) yapılan başvurulara göre, son dönemlerde 20’yi aşkın yurttaş kaçırıldı. Kaçırılan gençlerin çoğu ajanlık dayatmasına maruz bırakılarak sistematik şekilde taciz edildi. Ajanlık dayatmasını kabul etmeyenler ise, ölüm başta olmak üzere çeşitli şekillerde tehdit edilerek, aileleri tarafından baskı altına alınmaya zorlandı.
Ankara’da yine aralarında polis ve MİT çalışanlarının da olduğu 11 kişi farklı tarihlerde kaçırıldı ve kaybedildi. Kaçırılanlardan iki kişi daha sonra serbest bırakılırken, diğer 9 kişinin akıbeti hala belli değil. Kaçırıp kaybedilenlerin Gülen cemaatine yakın kişiler olduğu belirtiliyor. Farklı tarihlerde Ankara’da kaçırılıp haber alınamayan 9 kişinin isimleri ise şöyle: Ayhan Oran, Mustafa Özgür, Hüseyin Kötüce, Turgut Çapan, Mesut Geçer, Cengiz Usta, Mustafa Özben, Fatih Kılıç, Durmuş Ali Çetin.
Kaçırılma olaylarının bazılarına ilişkin görüntüler mevcut. Bazılarında ise görgü tanıkları bulunuyor. Kaçırılma olaylarının ortak noktası ise siyah renkli, camları filmli Volkswagen Transporter marka minibüs olması. 15 Temmuz sonrası Ankara’da yaygın olarak gerçekleşen kaçırılma olayları, 1990’lı yıllarda bölge illerinde Toros markalı araçlar ile gerçekleştirilen binlerce faili meçhul olayları ile JİTEM’i hatırlattı.
Kaçırma olaylarının son halkası ise Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi (DTCF) öğrencisi, Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SDGF) Merkez Yönetim Kurulu (MYK) Üyesi Deniz Bahçeci, 10 Ekim gecesi kendilerini “Kamu Güvenlik Timi” (KGT) olarak tanıtan kişilerce kaçırılmış, darp edilmiş ve tecavüzle tehdit edilmişti. Bahçeci’ye Ankara’dan çıkması için de birkaç gün mühlet verilmişti.
“Devletin uyguladığı baskı politikalarının bariz dışa yansıması”
Konuya dair Mezopotamya Ajansı’na değerlendirmelerde bulunan İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, “Bu öncelikle özelikle OHAL ile birlikte devletin uyguladığı baskı politikalarının bariz dışa yansımasıdır” dedi. Kaçırma olaylarının özellikle muhalif kesimlere yönelik gerçekleştirildiğini kaydeden Türkdoğan, yine kaçırma olaylarının birden fazla suç içeren bir eylem olduğunu söyledi. Türkdoğan, “Bir yandan işkence, tehdit, bir yandan hürriyetinden yoksun bırakma söz konusu” diye belirtti.
“Her olay bize yansımıyor”
Ankara’daki kaçırma olaylarının çok az kısmının görünür olduğunu kaydeden Türkdoğan, söz konusu kaçırma, tehdit ve baskılar ile baş etmenin yolunun olayı görünür kılmaktan geçtiğini ifade etti. Türkdoğan, şöyle devam etti: “ Şimdi tüm bu kaçırma olaylarının çok az sayıda insanın açıklamaları ile ya da İHD ye başvuruları ile öğreniyoruz. Buna maruz kalan insanların mutlaka İnsan hakları kuruluşlarına ya da meclisteki muhalif partilerine başvuru yapmaları gerekiyor. Çünkü her olay bize yansımıyor. Bu yöntemi uygulayanlar belki bundan sonuç aldıkları için bu yöntemden devam ediyorlar. Eğer başta kaçırdıkları insanların hepsi konuşsaydı bunu sürdüremezlerdi.”
“Kaçırma faaliyetlerini gerçekleştiren kişiler devlet içerisindeki çeteler”
Kaçırma faaliyetlerini gerçekleştiren kişilerin devlet içerisinde ki çete yapılanmalar olduğunu söyleyen Türkdoğan, bu tip örgütlenmelerin daha öncede faaliyet yürüttüklerini kaydetti. “Zamanında JİTEM, Hizbul-kontra vardı. Daha sonra Fethullah Gülen Örgütü devletin içinde bir şekilde konumlandı. Kontra gerilla zaten hep vardı. Ergenekon Örgütü zaten hep vardı” diye devam eden Türkdoğan, “Bu tip operasyonel birimlerin kendisine farklı tip isimler takması, faaliyet alanlarının genişlediğini gösteriyor” vurgusu yaptı.
Türkdoğan, kaçırma işini yapanların Meclisin devre dışı bırakılmasından güç aldığını ifade ederek, Meclis İnsan Hakları Komisyonu’nun iktidar partisinin engellemesi ile çalıştırılmadığına hatırlattı. Türkdoğan, devamla şu hususlara dikkat çekti: “Geçen sene bu ülkede Polis Jandarma Denetim Mekanizması diye bir özel kanun yapıldı. Fakat şuanda çalışmıyor. Yine İçişleri Bakanlığı bünyesinde polis ve jandarma uygulamalarını şikâyet edecek bir kurul oluştu. Bu çalışmıyor. Bu ülkede yine geçen yıl İnsan Hakları ve Eşitlik diye bir kurul oluşturuldu. Kurul üyeleri atandı. Fakat çalışmıyor. Hâlbuki devlet içindeki bu tip olayları ihlalleri yerinde ve tabii ki engel olmak için incelemek için oluşturuldu fakat çalışmıyorlar.”
Türkiye’de hiçbir devlet kuruluşunun hiçbir istihbarat biriminin insanları sokak ortasında kaçırmaya yetkisinin olmadığını söyleyen Türkdoğan özellikle mecliste bulunan CHP ve HDP gibi muhalif partilerin sürekli olarak konun üstüne gitmeleri gerektiğinin altını çizdi.
“Ama bu çete tarzı işler Türkiye’nin başına çok büyük işler açacaktır” diye devam eden Türkdoğan, Türkiye’nin artık bu tür işleri geride bırakması gerektiğini söyledi. Türkdoğan, “Biz o aşamaları çok yaşadık. 80’li yıllarda yaşadık, 90’lı yıllarda yaşadık” hatırlatmasında bulundu.