Türkiye ile İsrail arasındaki 6 yıllık Davos krizinin sona ermesinin ardından geçen yıl (2016) Ankara Büyükelçisi olarak atanan Eitan Na’eh, “15 Temmuz darbe girişiminin arkasında Gülen cemaatinin olduğu” yolundaki iddialara, “Elimizde böyle bir kanıt yok” diyerek yanıt verdi.
Ankara’ya atanmadan önce İsrail’in Londra Büyükelçisi Yardımcısı görevinde bulunan Na’eh, İngiltere Büyükelçisi Richard Moore’un “FETÖ, darbe girişiminin arkasında” sözlerini ise “İsrail Devleti olarak teyit edemeyeceklerini” ifade etti.
“Öncellikle şunu söylemeliyim, bu hain bir darbe girişimidir” diyen Büyükelçi Na’eh, şunları söyledi:
“Bizim o dönem burada büyükelçimiz olmadığı için süreci net takip edemedik. Bu darbenin faillerin kim olduğu noktasında bilgi kanallarımız olmadığı için net bir şey söyleyemem. Biz de süreci herkes gibi basından takip ediyoruz. Mahkemelerdeki sonuçları bekleyip hep birlikte göreceğiz faillerin kim olduğu konusunu… İngiliz Büyükelçisi Sn. Moore’nin söylediklerini takdirle karşılıyorum. Elimde bir kanıt olmadığı için kesin bir yorum yapamam.”
Ocak Medya’dan Hasan Mesut Önder’in sorularını yanıtlayan Na’eh, Türkiye’nin, yaptırım tehditleriyle başından beri karşı çıktığı ve İran’la birlilkte ortak tavır sergilediği Kuzey Irak’taki ‘bağımsızlık’ referandumuna desteklerine ilişkin olarak da değerlendirmelerde bulundu. “İsrail’in referanduma yönelik açık desteği söz konusu değil” görüşünü savunan Na’eh, “Biz, Kürtlerin meşru taleplerini desteklediğimizi vurguladık” ifadesini kullandı. “Referandum sonrasında ikinci İsrail kurulacak” yorumlarını eleştiren Na’eh, “Neden ikinci İsrail sözü olumsuz algılanıyor ve bu hakaret anlamında kullanılıyor? Bizim bu bölgede tek bir amacımız var; refah ve güvenlik içinde yaşamak… Diğer Orta Doğu ülkelerinin böyle amaçları olsa, zaten sorun kalmayacak, ama mutlu bir zümre, mutsuz halklara hükmediyor” diye konuştu.
Ocak Medya’da yer alan söyleşiden bazı bölümler şöyle:
HMÖ- Kuzey Irak referandumuna İsrail açık destek verdi… İsrail’in bu açık desteği Türk ve İran kamuoyunda hassasiyetler yarattı. Hatta Kuzey Irak’ta ikinci İsrail kuruluyor şeklinde değerlendirmeler var. Eğer İran ve Türkiye eylem düzeyinde Barzani’ye karşı pozisyon alırsa Barzani’nin ayakta kalması zorlaşacak ve bölgede KDP’nin rakibi olan, İran ile yakın ilişkileri bulunan partiler güç kazanacak. Ayrıca Barzani’nin Türkiye üzerinden sattığı petrolün büyük kısmının alıcısı İsrail… Bütün bu veriler ışığında Kuzey Irak referandumunu nasıl değerlendirirsiniz?
EN- İsrail’in referanduma yönelik açık desteği söz konusu değil. Yapılan açıklamada PKK’nin terör örgütü olduğu vurgulandı ve Kürtlerin meşru taleplerini anlaşma yapılması halinde desteklediğimizi söyledik. Buradaki “anlaşma” kelimesi önemli; çünkü Irak merkezi hükümeti ile olan uzlaşının önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu koşulda Kürtlerin meşru taleplerini desteklediğimizi vurguladık. Yani referanduma açık bir desteğimiz söz konusu değil… Ancak benim burada üzerinde durmak istediğim husus, referandum sonrasında ikinci İsrail kurulacak sözüdür. Neden ikinci İsrail sözü olumsuz algılanıyor ve bu hakaret anlamında kullanılıyor? Bütün Ortadoğu’ya baktığımızda… Çok az Yahudi Suriye’de yaşıyor. Yahudilerin yaşamadığı yerlerde neden ekonomi gelişmiyor? Bir ülkenin politikalarını beğenmeyebilirsiniz ve eleştirirsiniz, ama bir halka düşman olmak anlaşılır bir şey değildir. Biz iyi bir eğitim sistemine sahibiz, yüksek teknoloji üretiyoruz ve komşularımızla da bu imkânlarımızı paylaşmak istiyoruz. Ortadoğu’da neden Nobel ödülü alan çıkmıyor? Neden sanatta vb. gibi dallarda gelişme yok? Bizim bu bölgede tek bir amacımız var; refah ve güvenlik içinde yaşamak… Diğer Ortadoğu ülkelerinin böyle amaçları olsa, zaten sorun kalmayacak, ama mutlu bir zümre, mutsuz halklara hükmediyor.
1948’den bu yana Filistin-İsrail çatışmasında ölen insan sayısı 30 bin. Ama Irak’a bakın, bir milyon insan öldü. Suriye’ye bakın yüzbinlerce insan öldü. Biz terörü reddediyoruz ve terörle bir yere varılmayacağını düşünüyoruz. Sorunuzun diğer kısmına gelecek olursak, soru çok hipotetik (varsayımsal), bir diplomat olarak hipotetik bir soruyu cevaplamam zor…
Eitan Na’eh, Ocak Medya yazarı Hasan Mesut Önder’in sorularını büyükelçilik konutunda yanıtladı.
HMÖ- Suriye sahasında çatışan aktörlerden hangisi sizin için daha tercih edilebilir seçenek? İran-Şam-Hizbullah ekseni mi, IŞİD ve radikal dinci örgütler mi, Müslüman Kardeşler gibi demokratik yollardan iktidara gelmeyi hedefleyen partiler mi, yoksa hepsinin birbiri ile rekabet ettiği çözümsüzlük ortamı mı? Örneğin, eski Savunma Bakanı Moşe Yaalon “IŞİD ve İran arasında tercih yapmak zorunda kalsam İŞİD’i tercih ederim” demişti; bu konudaki değerlendirmeniz nedir?
EN- Bu soru ile bana bu aktörlerden hangisinin sizi öldürmesini tercih edersiniz diye soruyorsunuz sanırım. Suriye meselesi ile ilgili İsrail’de farklı görüşler var. Kendi iç işleridir biz karışmayalım diyenler de var; demokratik, çoğulcu bir Suriye görmek isteyenler de var. Birçok görüş var. Hepsi bir temenniden ibaret bu görüşler… Ama bizim Suriye’de kırmızı çizgilerimiz var. Hizbullah ve Hamas’a gönderilen silahlar bizim kırmızı çizgimizdir. Ama burada saydığınız aktörler içerisinde IŞİD ve Hamas bizim açımızdan taktik tehditler, İran ise bizim için varoluşsal tehdittir. Bu örgütler bize yumruk atabilir, ancak İran bizi kanatabilir. Biz Suriye’deki aktörleri bu şekilde ayırıyoruz. Hangi aktörün bizim için daha tehlikeli olduğuna bakarak değerlendiriyoruz. Moşe Yaalon’un vurguladığı hususu bu şekilde değerlendirmek lazım. Yoksa saydığınız aktörlerin hepsi bizim için tehdittir.
Suriye iç savaşında yaralanan yüzlerce sivil vatandaşın İsrail hastanelerinde tedavi edilmelerini sağlıyoruz, insani yardım konusunda da destek veriyoruz. İsrailli Arap ve Yahudi doktorlarımız iç savaşta yaralanan sivilleri tedavi ediyor.
HMÖ- Son olarak, 15 Temmuz darbe girişimini İsrail nasıl görüyor? İngiltere’nin Ankara Büyükelçisi Richard Moore; darbe girişiminin arkasında FETÖ örgütü olduğunu; ancak bu organizasyonu terör örgütü olarak görmediklerini söyledi. Sizin bu konu hakkındaki değerlendirmeniz nedir?
EN- 15 Temmuz darbe girişimi olduğunda ben Londra’daydım. Gelişmeleri televizyondan izledim. Öncellikle şunu söylemeliyim, bu hain bir darbe girişimidir. Biz hukukun üstünlüğünü ve demokrasiyi destekliyoruz. Hükümet değişikliğinin meşru seçimlerle yapılması gerektiğini düşünüyoruz.
Bizim o dönem burada büyükelçimiz olmadığı için süreci net takip edemedik. Bu darbenin faillerin kim olduğu noktasında bilgi kanallarımız olmadığı için net bir şey söyleyemem. Biz de süreci herkes gibi basından takip ediyoruz. Mahkemelerdeki sonuçları bekleyip hep birlikte göreceğiz faillerin kim olduğu konusunu… İngiliz Büyükelçisi Sn. Moore’nin söylediklerini takdirle karşılıyorum. Elimde bir kanıt olmadığı için kesin bir yorum yapamam. Bu bir darbe girişimidir ve biz bunu devlet olarak darbeden hemen sonra 17 Temmuz’da açıkladık.
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri’nin Çatışma Bölgelerinde Cinsel Şiddet Özel Temsilcisi Pramila Patten, Irak’a yaptığı 8 günlük ziyaretin ardından BM Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında, terör örgütü DEAŞ militanlarının elinden kurtulan kadınlar ile kız çocuklarının maruz kaldığı cinsel şiddet olaylarına dikkati çekti.
Bağdat, Erbil ve Musul’da hükümet yetkilileri, sivil toplum örgütü temsilcileri, dini liderler ile DEAŞ’ın elinden kurtulan kadınlar ve kız çocuklarıyla görüşmeler yaptığını belirten Patten, “Sağ kalanların yürek burkan hikayelerini ilk elden dinledim.” dedi.
Ülkede bin 500’ü kadın ve kız çocuğu olmak üzere 3 bin 154 Ezidi ile 600’ü kadın, 250’si çocuk Türkmen ve Şii bin 200 kişinin hala kayıp olduğunu aktaran Patten, DEAŞ militanların tecavüzleri sonrası doğan çocukların toplumda kabul görmediğini vurguladı.
Patten, “Tecavüz sonrası doğan birçok çocuk terk ediliyor. Bazı dini liderler empati gösterse de kabile liderleri tecavüzden doğan çocukları kabul etmede büyük bir isteksizlik sergiliyor. Musul’da yetkililer terk edilen binlerce çocuk için yetimhane açmak zorunda kaldıkları bilgisini verdi.” diye konuştu.
ABD’nin California eyaletine bağlı Napa bölgesinde, Gaziler Evi’nde silahlı saldırı meydana geldi. Siyah zırh giyen saldırgan üç kişiyi rehin aldı. Silah sesleri üzerine bölgeye çok sayıda polis ve ilk yardım araçları sevk edilirken; olayda şimdiye kadar ölen ya da yaralanan olmadığı belirtildi.
Görgü tanıkları 30 kez silah sesi duyduklarını aktarırken, olayda ölü yada yaralı olup olmadığı şimdilik açıklık kazanmadı. Polis yetkilileri halka aktif silahlı saldırı bölgesinden uzak durma çağrısı yaptı.
ABC7 muhabiri Wayne Freedman, polisin saldırganın kimliğini bildiğini ancak basında paylaşmadığını aktardı. Polis ile saldırgan arasında karşılıklı silah atışları yapıldığını belirten Freedman, şüphelinin müzakerecilerle iletişime geçmeyi de reddettiğini ifade etti.
Suudi Arabistan, Katar ve Körfez ülkelerinin bir kısmının terör örgütlerine mali destekte bulunduklarını belirten Suriye’nin BM Daimi Temsilcisi Beşar Caferi, Türkiye’nin de on binlerce teröriste sınırlarını açtığını ve onları silahlandırdığını iddia etti. Caferi, Suriye’nin ‘Türkiye’nin işgaline’ karşı ülkenin her bir parçasını savunmak için her şeyi yapacağını söyledi.
Suriye’nin resmi haber ajansı SANA’da yer alan habere göre, Rus haber ajansı Sputnik’e konuşan Caferi, Türkiye’nin on binlerce teröristin sınırlarından geçmesine izin vererek terörü desteklediğini savundu. Türkiye’nin teröristleri silahlandırdığını, mali destek verdiğini ve topraklarında eğitim kampları kurduğunu iddia eden Caferi, aynı zamanda da teröristlerin zehirli kimyasallara ulaşmasına izin verildiği iddiasında bulundu.
Türkiye’nin Suriye’nin kuzeybatısındaki Afrin’de gerçekleştirdiği Zeytin Dalı Harekâtı’yla ilgili de konuşan Caferi, “Suriye, topraklarının her bir parçasını savunmak konusunda tereddüt etmeyecektir. Silahlı terör örgütlerinden de gelse; Türk, Amerikalı ya da İsrailli güçlerin işgali de olsa…” ifadelerini kullandı. (Kaynak: Sputnik)