Connect with us

Öne Çıkanlar

Kayyım, en az 46 bin 357 aileyi mağdur etti

Published

on

CHP’nin hazırladığı “OHAL, İş Dünyası ve Kaybeden Türkiye” raporunda, OHAL’den sonra 1020 şirketin TMSF’nin yönetimine geçtiği belirtilerek, Türkiye’den ithalat yapan firmaların başka ülkelere kaydığı, uluslararası firmaların CEO ve üst düzey yöneticilerinin Türkiye’ye seyahat gerçekleştirmediği, Avrupalı turistin başka ülkeleri tercih ettiği, kongre organizatörlerinin Türkiye’yi tercih etmediği vurgulandı.

Cumhuriyet Gazetes’nden İklim Öngel’in haberine göre CHP İşveren Sendikaları ve Meslek Birlikleri Genel Başkan Yardımcılığı tarafından Genel Başkan Yardımcısı Çetin Osman Budak sorumluluğunda “OHAL, İş Dünyası, Kaybeden Türkiye” başlıklı bir rapor hazırlandı. Süreçten iş dünyası ve ekonominin de olumsuz etkilendiğinin kaydedildiği raporda şunlara dikkat çekildi:

OHAL KHK’leriyle doğrudan müdahale: Terörle mücadele kapsamında; terörle ilişkili olduğu gerekçesiyle şirketlere mahkemeler eliyle kayyım atamaları yapılmaya başlandı. Ardından KHK ile yapılan düzenlemeyle Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) bu şirketlere kayyım yapıldı. Bu süreçte, 1020 şirket TMSF’nin yönetimine geçti, TMSF ayrıca 107 gerçek kişinin mal varlıklarına da kayyım olarak atandı. Binlerce kişi istihdam ediliyordu: Söz konusu şirketlerin toplam aktif büyüklüğü yaklaşık 41 milyar lira, özkaynak toplamı yaklaşık 18.2 milyar lira, ciro toplamın yaklaşık 22 milyar olarak açıklanırken, bu şirketlerde 46 bin 357 kişinin istihdam edildiği bildirildi.

Yabancı firmalar başka ülkere kaydı

OHAL sürecinde iş dünyasının yaşadığı bazı olaylar raporda şöyle sıralandı:

* Türkiye’den ithalat yapan firmalar tedarik riski duyuyor, bazı firmalar Türkiye’de iş yaptıkları firmalara el konulması tedirginliğiyle fason üretimlerini başka ülkelere kaydırıyor.

* Uluslararası bazı firmaların OHAL olan ülkelerle kontrat yapmama prensipleri bulunuyor ve Türkiye kökenli firmalarla kendi iç düzenlemeleri gereği kontrat yapmama yoluna gidiyor.

* Sigorta şirketleri, OHAL nedeniyle Türkiye’ye yönelik seyahat ve sağlık sigortası yapmıyor.

* Uluslararası firmaların CEO ve diğer üst düzey yöneticileri Türkiye’yi seyahat etmiyor. Üreticiler, sanayiciler, büyük uluslararası firmaların belirlediği ülkelerde ürünlerini tanıtmaya, pazarlamaya çalışıyor.

* KHK’lerle OHAL ilanın gerekçesi dışında ekonomi ile ilgili de düzenlemeler yapılması, yerli ve yabancı firmalar için risk ve belirsizlik oluşturuyor. Belirsizliklerin artması yatırımların da yavaşlamasına, askıya alınmasına neden oluyor.

* Taşınmaz kiralayacak ya da satın alacak yerli/yabancı firmalar, mülk sahiplerinin terörle bağlantılı olmasından endişe duyuyor ve “terörle bağlantısı yoktur” yazısı istiyor.

* Türkiye’ye yönelik seyahat düşüncelerinde olumsuz etki oluşturuyor, özellikle Avrupalı turist başka ülkeleri tercih ediyor. Kongre organizatörleri OHAL nedeniyle Türkiye’yi tercih etmiyor. Raporun “OHAL ile Bozulan Göstergeler” bölümünde ise şu bilgilere yer verildi;

Dış borç arttı:
Ağustos 2016- Ağustos 2017 döneminde merkezi yönetimin borç stoku 108 milyar TL artarak 820.4 milyar TL’ye, ikinci çeyrek sonu itibarıyla dış borç stoku 13 milyar dolar artarak, 432.3 milyar dolara yükseldi. 2003’ten bu yana ilk kez dış borcun GSYH’ye oranı yüzde 50’yi geçerek yüzde 51.8 oldu. Türkiye’nin net dış borcu bir yılda 23 milyar dolarlık artışla 283.1 milyar dolara çıktı.

Özel sektöre ek yük: Özel sektörün net döviz pozisyonu açığı 10 milyar dolar artarak, 212 milyar dolara geldi. OHAL’in ilan edildiği günden bu yana TL, dolar karşısında yüzde 28.4 düzeyinde değer kaybederek, 3.02’den 3.89’a yükseldi. Dolar kurundaki bu yükseliş, özel sektörün borç yüküne 184 milyar TL düzeyinde ek yük bindirdi.

Tehdit, teşvik, erteleme çare olmadı: Bütçe açığı yılın 9 ayında 31.6 milyar TL’ye çıkarken, hükümet borçlanma tavanını arttırmak zorunda kaldı. Bu süreçte KHK’lerle işverenlere; SGK prim erteleme ve istihdam destekleri getirildi. Ayrıca Kredi Garanti Fonu (KGF) 349 bin 303 işletmeye 196.7 milyar TL’lik kefalet, 219.3 milyar TL’lik kredi, KOSGEB 274 bin 279 işletmeye 6.7 milyar TL kredi, TOBB 80 bin işletmeye 5 milyar TL Nefes kredisi, TESKOMB 600 bin esnafa 10 milyar TL kredi sağladı. Ancak makine-teçhizat yatırımlarında gerileme oldu. Makine-teçhizat yatırımları 4 çeyrektir gerilerken, 2017’nin ilk çeyreğinde yüzde 12, ikinci çeyreğinde de yüzde 8.6’lık gerileme gerçekleşti.

İşsizlik arttı:
Üretime dönük yatırımlarda artış olmaması işsizliğin de büyümesine yol açtı. Kredi, destek, SGK prim ertelemeleri ve yeni istihdam teşviğiyle birlikte AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın “TOBB üyesi her işletme bir kişiyi işe alsın” baskısına rağmen, işsizlik çift haneden düşmedi, Ağustos 2017’de yüzde 10.6 oldu.
(Cumhuriyet)

Gündem

Saldırılar sonrası Uber’den ilk açıklama

Published

on

By

Akıllı telefonlar üzerinden araç çağırma şirketi Uber‘den İstanbul’daki taksicilerin saldırılara ilişkin olarak açıklama geldi. Şirketin global merkezinden yapılan açıklamada, “Önceliğimiz bu zor zamanlarda, Uber sürücü ortaklarımızın yanında durmak, onlara gereken hukuki yardımı sağlayıp destek olmaktır” dendi.

Hürriyet’ten Ahmet Can’a yapılan açıklamada “Türkiye’deki operasyonlarımıza, sorumlu bir iş ortağı olarak, sonuna kadar bağlıyız. En çok önem verdiğimiz konuların başında, yerel paydaşlarla beraber çalışarak, birlikte daha akıllı ve çevre dostu şehirler yaratmak geliyor. Buna taksiciler de dahil olduğu için taksi ürünümüz mevcut” dendi.

SAYI 2 BİNİ AŞTI

Ayrıca şirketten yapılan açıklamada Uber’in bulunduğu tüm ülkelerde yerel regülasyonlara uygun olarak faaliyet gösterildiği ve her ülkenin vergi düzenlemelerine uyulduğu vurgulandı.

2014 yılında Türkiye’ye açılan Uber, şu anda iki farklı araç tipiyle hizmet veriyor. Bunlardan biri Mercedes Vito gibi lüks hafif ticari araçlar. Diğeri de taksi platformu. Şirketten paylaşılan bilgilere göre taksi platformunda hizmet veren taksilerinin sayısı 2 bini aştı.

Continue Reading

Öne Çıkanlar

Erdoğan’dan IMF’ye: Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim; sen sadece paranı al!

Published

on

By

AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Suriye’de yaşanan çatışmalarla ilgili olarak NATO‘ya tepki gösterdi. “Yeri geldi Afganistan’da olduk Somali’de olduk şu anda Suriye’de bu olaylar yaşanırken, ey NATO sen ne zaman olacak da gelip bizim yanımızda yer alacaksın?” diyen Erdoğan, IMF‘ye de “Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim; sen sadece paranı al” diye seslendi.

Bolu’da partisinin 6. olağan il kongresinde konuşan Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“Suriye ve Irak sınırlarımız boyunca terör koridoru oluşturmak isteyenler yüzlerindeki maskeleri indirip niyetlerini ifşa ettiler. Kimsenin ummadığı operasyonları başlattık. Müttefikimiz dediğimiz güçlere bakışı sahadaki eylemlere göre yeniden belirledik. NATO’nun üyesiyiz. Yeri geldi Afganistan’da olduk Somali’de olduk şu anda Suriye’de bu olaylar yaşanırken, ey NATO sen ne zaman olacak da gelip bizim yanımızda yer alacaksın? 911 kilometre burada bizim sınırımız var, sürekli terör örgütleri bizi taciz ediyor, Suriye rejimi aynı şekilde bu yollara başvuruyor. Peki sen ne zaman ortaya çıkacaksın, devamlı ben bunları mı söyleyeceğim? Şu ana kadar hala olumlu bir ses söz yok.

“Biz iktidara geldiğimizde de attığımız her adımda bize olmaz dediler, yapamazsınız dediler, başaramazsınız dediler. Daha ileri gidip ‘haddinizi aşmayın ha’ dediler. IMF’nin bize dediği laf ‘olmaz’. Ne olmaz? Sen paranı alıyor musun, alıyorsun. Bizden sonra borç istedi. Arkadaşlar “Verelim mi?” dedi, “Verin” dedim. Bugün borç alan yarın emir alır.

(IMF’ye) Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim. Sen sadece paranı al.”

Continue Reading

Öne Çıkanlar

“Canan Karatay’ı görünce üzülüyorum, depresyonu turşuyla çözmek gibi önerileri tartışmak istemiyorum”

Published

on

By

2015’te Uluslararası Diyabet Federasyonu tarafından verilen diyabet alanında ‘Yılın Bilim Adamı’ ödülünü alan Yılmaz, “Şeker fabrikalarının özelleştirilmesine de pancar üretiminin sınırlandırılmasına da karşıyım. Üretim ağırlığının nişasta bazlı şekerlere kaydırılmasını doğru bulmuyorum” ifadesini kullandı.

Temel Yılmaz’ın Habertürk’ten Kübra Par’ın sorularına verdiği yanıtların ilgili bölümü şöyle:

– Canan Karatay, son günlerde depresyon ilaçlarıyla ilgili açıklamasıyla gündemde. İstanbul Tabip Odası’nın Karatay’a para cezası kesmesine ne diyorsunuz?

Canan Hoca’nın açıklamalarını artık biraz üzüntüyle izliyorum. Depresyonu sadece bağırsaklara ve faydalı-zararlı bakterilere bağlamak, sorunu turşu yiyerek çözmek gibi önerleri de tartışmak istemiyorum! Sorun bu tür talkshow türü yorumlardan çok daha ciddi. Sadece bizim toplum değil, dünyadaki tüm toplumların sorunu. Hekimler arasındaki bu tür tartışmaların yeri medya değil, olmamalı. Bir hipoteziniz varsa, bununla ilgili olarak bir araştırma yaparsınız. Oturup araştırmayı kaleme alırsınız, sonra bu çalışmayı hakemli dergilerden birisine gönderirsiniz. O arada da bir bilimsel kongrede sunmak istersiniz. Oradaki sunumda konunun uzmanları sizi dinler, onayladıkları noktalarda onaylar, akıllarına yatmayan noktalarda da sorularını sorar. Ondan sonra o düzeltmelerini yapar. Yayın, hakemli bir dergide çıkar. Bu artık uluslararası standartlarda yapılmış bir araştırmadır ve herkes bunu uygular.

– Karatay’a temel eleştiriniz, araştırma bulgularını önünüze koymadan konuşması mı?

Evet, somut kanıtlar olmadan konuşmamalı.

– Siz Karatay’ın şeker yükleme testine karşı çıkmasını da eleştiriyorsunuz değil mi?

“Şeker yükleme testini yaptıranların çocukları şeker hastası olur, kalbi delik olur” diyorsanız, bunu kanıtlamanız lazım. Tıpta gelişigüzel konuşma hakkınız yok. İnsan hayatıyla ilişkili olarak karar veren ve daha sonra hesap sorulmayan mesleklerden biri hâkimlik, diğeri de hekimlik. Bir hasta, gelip sizi bir otorite olarak aldığı zaman, ağzınızdan çıkacak her kelimeyi izler. Söylediğiniz bir kelimeye takılır, sabaha kadar uyumaz. Canan Hoca’nın, glikoz tolerans testi yapılmış annelerin çocuklarının verilen glikoza bağlı olarak diyabet olduğuna dair kendi klinik araştırmasını ya da literatüre ilişkin araştırmasını bekliyorum. Baktım ama bulamadım.

– Ama Karatay depresyon ilaçlarının aşırı yaygınlaşmasını eleştirmekte haklı değil mi?

Depresyon ilaç tüketiminin aşırı olduğuna katılıyorum. Bunun temel nedeni, gelişen teknolojinin insanlara getirdiği yeni hayat modeli. İnsanlar artık çok daha uzun saatler çalışıyor, daha uzun süre kapalı ortamlarda kalıyor, daha hareketsiz ve daha stresli. Mesaj-mail trafiği de düşük yoğunluklu stresi tüm güne yaydı. İnsanlar artık sürekli çalışan, sürekli izlenen ve sürekli uyarı ve emirlerle sürekli yönetilen modern köleler haline geldi ve tüm toplumlarda depresyon patladı. İlaç kullanımı da arttı. Ancak bu durum tek başına bu kadar aşırı ilaç kullanımını izah etmez. Sorunu psikoterapik rehabilitasyonlarla çözümlenebilecek birçok insan hemen ilaca yönlendiriliyor. Aşırı miktarda gereksiz, indikasyonsuz ilaç tüketimi var. Bu ilaçlar duyguları etkileyen ilaçlar, stres ve üzüntüleri azaltırken sevinç ve mutlulukları da buduyor. Çalışma koşullarının biraz daha düzeltilmesi, işyerlerinde çalışana psikolojik danışmanlık sağlanması gibi önlemler, sorunların çözümünde çok önemli rol oynayabilir.

Continue Reading

Çok Okunanlar