Connect with us

Öne Çıkanlar

Köylülere arsenikli su içiren şirketin avukatlığını Metin Feyzioğlu’nun yaptığı ortaya çıktı

Published

on

Sivas’ın Kangal ilçesine bağlı Pınargözü Köyü ve ona bağlı Taşgeçit ile Davutoğlu mezralarında yaşayan yurttaşlar, 2012 yılında bölgede Koç Holding’e bağlı Demir Export A.Ş. tarafından yürütülen madencilik faaliyeti yüzünden arsenikli suya maruz kalmalarıyla gündeme gelmişti. Su ihtiyaçlarını daha önceden köyün yukarı tarafında bulunan kaynaktan gideren Pınargözü köyü ve mezrası sakinlerinin su kaynakları, madencilik faaliyetleri yüzünden bir süre sonra kurudu. Şirket yetkilileri ise, suyun yürüttükleri çalışmalar sonucu kurumadığını iddia etti.

Mezopotamya Ajansı’ndan Mıhammed Doğru’nun yaptığı habere göre Köylülerin mahkemeye başvurması sonrası mahkemece atanan bilirkişi heyetinin hazırladığı raporda ise, maden ocağının bölgenin topoğrafya yapısını değiştirdiğinden dolayı kaynak suyunun eğimin fazla olduğu maden ocağına doğru aktığı bilgisi yer aldı.

Bu rapor sonrası şirket yetkilileri, “sosyal sorumluluk projesi” adı altında köye su taşıdı. Köylüler yaklaşık 1 yıl boyunca su ile ihtiyaçlarını bu şekilde karşıladı.

YÜKSEK ORANDA ARSENİK ÇIKTI

11 Ekim 2012’de Halk Sağlığı Müdürlüğü tarafından yapılan rutin analizler sonucunda ise, sudaki arsenik miktarının 24.2 oranıyla mevzuat limitinin üzerinde olduğu ortaya çıktı. Arsenik oranı yüksek çıkınca Pınargözü ve her iki mezrasındaki sudan 21 Ocak 2013’te denetleme izlem numunesi alındı. 5 Şubat 2013’te su numunelerinin analizi sonucunda Pınargözü 20.9, Davutoğlu mezrası 24 ve Taşgeçit mezrasında ise 23.9 oranında arsenik tespit edildi. Kangal İlçe Özel İdaresi yetkilileri köye giderek halka arsenikli suyun içmesi ve kullanımı konusunda uyarılarda bulundu.

BİLE BİLE ARSENİKLİ SU İÇİRİLDİ

Maden şirketi ise sudaki arseniği azaltmak için arıtma tesisi kurdu. Ancak kurulan arıtma tesisi su ihtiyacını karşılamada yetersiz kalınca, arıtılmamış su şebekesi eklenerek köylülere arsenikli su verildi.

16 Mayıs 2014’te Halk Sağlığı Müdürlüğü’nden gelen müfettişlerin durumu fark etmesi üzerine arıtılmadan gönderilen suyun vanasını mühürlenip, şirket hakkında tutanak tutuldu. Tutanak tutulmasından 4 gün sonra ise dönemin muhtarı Ali Rıza Sönmez ve azalar Şaban Geyik, Ziya Sönmez tarafından köylülerden habersiz olarak maden şirketine yazılan dilekçeyle su yetersizliğinden dolayı arıtmadan geçmeyen suyun akışının sağlanması istendi. Verilen dilekçede, “içme suyu olarak kullanılmamak şartı” ile bir aylık suyun kendilerine verilmesi talep edilmişti.

Şirket, muhtar ve azaların talebi üzerine vananın mührünü kırarak köylülere tekrardan arsenikli su vermeye devam etti.

4 Aralık 2014’te, Kangal Toplum Sağlığı Merkezi yetkililerinin arıtma tesisinde yaptığı kontrollerde “mührün açılıp arıtma tesisi çıkışındaki depoya arsenikli suyun ilave edildiği ve tekrardan mührün bağlandığını” belirlendi.

SUÇ DUYURUSUNDA BULUNULDU

Yaşanan bu skandal üzerine bazı köylüler, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği, Türk Tabipleri Birliği’nin de aralarında olduğu çeşitli kişi ve kurumlar, köyün muhtarı Ali Rıza Sönmez, azalar ve şirketin yöneticileri hakkında Kangal Asliye Ceza Mahkemesi’ne suç duyurusunda bulundu.

O tarihten bu yana maden şirketine karşı hukuki mücadelelerini sürdüren köylülerin başvurusu üzerine Asliye Ceza Mahkemesi’nde açılan davada, mahkemenin atadığı bilirkişi heyetini incelemeleri sonucu hazırladığı raporla şirketi “kusurlu” buldu. Ancak buna rağmen mahkeme, gelinen noktada “yetkisizlik” kararı alarak dava dosyasını Sivas Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdi.

ŞİRKET KUSURLU BULUNDU

2016/134 sayılı dosya numaralı davada, mahkemenin atadığı bilirkişi heyetinin incelemeleri sonucu hazırlanan raporda şirket “kusurlu” bulundu. Ancak buna rağmen mahkeme, gelinen noktada “yetkisizlik” kararı alarak dava dosyasını Sivas Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdi.

Hukuki süreç böyle işlerken maden şirketi ise, aynı bölgede yer alan Bakırtepe’de siyanürle altın çıkarmak için yeni bir maden ocağı kurdu.

“METİN FEYZİOĞLU ŞİRKETİN AVUKATI OLARAK KARŞIMIZDA”

Pınargözü eski muhtarı Hüsnü Engin, 6 yıldır arsenikli su sorunlarının halen daha devam ettiğini belirterek, “Her yerde çevreci olarak kendini gösteren Koç Holding burada halkı zehirliyor. Cerattepe’de halkın avukatlığını yapan, zehre karşı mücadele ettiğini iddia eden Metin Feyzioğlu da şirketin avukatı olarak karşımızda duruyor” dedi.

Çok büyük bir kanunsuzluk yaşandığını söyleyen Engin, tepkisini “Devletin hiçbir mercii bu işe el atmıyor. Şu anda su teminimizi derelerden, çeşmelerden aynı rezaletle karşılıyoruz” sözleriyle dile getirdi.
MA

Gündem

Saldırılar sonrası Uber’den ilk açıklama

Published

on

By

Akıllı telefonlar üzerinden araç çağırma şirketi Uber‘den İstanbul’daki taksicilerin saldırılara ilişkin olarak açıklama geldi. Şirketin global merkezinden yapılan açıklamada, “Önceliğimiz bu zor zamanlarda, Uber sürücü ortaklarımızın yanında durmak, onlara gereken hukuki yardımı sağlayıp destek olmaktır” dendi.

Hürriyet’ten Ahmet Can’a yapılan açıklamada “Türkiye’deki operasyonlarımıza, sorumlu bir iş ortağı olarak, sonuna kadar bağlıyız. En çok önem verdiğimiz konuların başında, yerel paydaşlarla beraber çalışarak, birlikte daha akıllı ve çevre dostu şehirler yaratmak geliyor. Buna taksiciler de dahil olduğu için taksi ürünümüz mevcut” dendi.

SAYI 2 BİNİ AŞTI

Ayrıca şirketten yapılan açıklamada Uber’in bulunduğu tüm ülkelerde yerel regülasyonlara uygun olarak faaliyet gösterildiği ve her ülkenin vergi düzenlemelerine uyulduğu vurgulandı.

2014 yılında Türkiye’ye açılan Uber, şu anda iki farklı araç tipiyle hizmet veriyor. Bunlardan biri Mercedes Vito gibi lüks hafif ticari araçlar. Diğeri de taksi platformu. Şirketten paylaşılan bilgilere göre taksi platformunda hizmet veren taksilerinin sayısı 2 bini aştı.

Continue Reading

Öne Çıkanlar

Erdoğan’dan IMF’ye: Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim; sen sadece paranı al!

Published

on

By

AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Suriye’de yaşanan çatışmalarla ilgili olarak NATO‘ya tepki gösterdi. “Yeri geldi Afganistan’da olduk Somali’de olduk şu anda Suriye’de bu olaylar yaşanırken, ey NATO sen ne zaman olacak da gelip bizim yanımızda yer alacaksın?” diyen Erdoğan, IMF‘ye de “Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim; sen sadece paranı al” diye seslendi.

Bolu’da partisinin 6. olağan il kongresinde konuşan Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“Suriye ve Irak sınırlarımız boyunca terör koridoru oluşturmak isteyenler yüzlerindeki maskeleri indirip niyetlerini ifşa ettiler. Kimsenin ummadığı operasyonları başlattık. Müttefikimiz dediğimiz güçlere bakışı sahadaki eylemlere göre yeniden belirledik. NATO’nun üyesiyiz. Yeri geldi Afganistan’da olduk Somali’de olduk şu anda Suriye’de bu olaylar yaşanırken, ey NATO sen ne zaman olacak da gelip bizim yanımızda yer alacaksın? 911 kilometre burada bizim sınırımız var, sürekli terör örgütleri bizi taciz ediyor, Suriye rejimi aynı şekilde bu yollara başvuruyor. Peki sen ne zaman ortaya çıkacaksın, devamlı ben bunları mı söyleyeceğim? Şu ana kadar hala olumlu bir ses söz yok.

“Biz iktidara geldiğimizde de attığımız her adımda bize olmaz dediler, yapamazsınız dediler, başaramazsınız dediler. Daha ileri gidip ‘haddinizi aşmayın ha’ dediler. IMF’nin bize dediği laf ‘olmaz’. Ne olmaz? Sen paranı alıyor musun, alıyorsun. Bizden sonra borç istedi. Arkadaşlar “Verelim mi?” dedi, “Verin” dedim. Bugün borç alan yarın emir alır.

(IMF’ye) Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim. Sen sadece paranı al.”

Continue Reading

Öne Çıkanlar

“Canan Karatay’ı görünce üzülüyorum, depresyonu turşuyla çözmek gibi önerileri tartışmak istemiyorum”

Published

on

By

2015’te Uluslararası Diyabet Federasyonu tarafından verilen diyabet alanında ‘Yılın Bilim Adamı’ ödülünü alan Yılmaz, “Şeker fabrikalarının özelleştirilmesine de pancar üretiminin sınırlandırılmasına da karşıyım. Üretim ağırlığının nişasta bazlı şekerlere kaydırılmasını doğru bulmuyorum” ifadesini kullandı.

Temel Yılmaz’ın Habertürk’ten Kübra Par’ın sorularına verdiği yanıtların ilgili bölümü şöyle:

– Canan Karatay, son günlerde depresyon ilaçlarıyla ilgili açıklamasıyla gündemde. İstanbul Tabip Odası’nın Karatay’a para cezası kesmesine ne diyorsunuz?

Canan Hoca’nın açıklamalarını artık biraz üzüntüyle izliyorum. Depresyonu sadece bağırsaklara ve faydalı-zararlı bakterilere bağlamak, sorunu turşu yiyerek çözmek gibi önerleri de tartışmak istemiyorum! Sorun bu tür talkshow türü yorumlardan çok daha ciddi. Sadece bizim toplum değil, dünyadaki tüm toplumların sorunu. Hekimler arasındaki bu tür tartışmaların yeri medya değil, olmamalı. Bir hipoteziniz varsa, bununla ilgili olarak bir araştırma yaparsınız. Oturup araştırmayı kaleme alırsınız, sonra bu çalışmayı hakemli dergilerden birisine gönderirsiniz. O arada da bir bilimsel kongrede sunmak istersiniz. Oradaki sunumda konunun uzmanları sizi dinler, onayladıkları noktalarda onaylar, akıllarına yatmayan noktalarda da sorularını sorar. Ondan sonra o düzeltmelerini yapar. Yayın, hakemli bir dergide çıkar. Bu artık uluslararası standartlarda yapılmış bir araştırmadır ve herkes bunu uygular.

– Karatay’a temel eleştiriniz, araştırma bulgularını önünüze koymadan konuşması mı?

Evet, somut kanıtlar olmadan konuşmamalı.

– Siz Karatay’ın şeker yükleme testine karşı çıkmasını da eleştiriyorsunuz değil mi?

“Şeker yükleme testini yaptıranların çocukları şeker hastası olur, kalbi delik olur” diyorsanız, bunu kanıtlamanız lazım. Tıpta gelişigüzel konuşma hakkınız yok. İnsan hayatıyla ilişkili olarak karar veren ve daha sonra hesap sorulmayan mesleklerden biri hâkimlik, diğeri de hekimlik. Bir hasta, gelip sizi bir otorite olarak aldığı zaman, ağzınızdan çıkacak her kelimeyi izler. Söylediğiniz bir kelimeye takılır, sabaha kadar uyumaz. Canan Hoca’nın, glikoz tolerans testi yapılmış annelerin çocuklarının verilen glikoza bağlı olarak diyabet olduğuna dair kendi klinik araştırmasını ya da literatüre ilişkin araştırmasını bekliyorum. Baktım ama bulamadım.

– Ama Karatay depresyon ilaçlarının aşırı yaygınlaşmasını eleştirmekte haklı değil mi?

Depresyon ilaç tüketiminin aşırı olduğuna katılıyorum. Bunun temel nedeni, gelişen teknolojinin insanlara getirdiği yeni hayat modeli. İnsanlar artık çok daha uzun saatler çalışıyor, daha uzun süre kapalı ortamlarda kalıyor, daha hareketsiz ve daha stresli. Mesaj-mail trafiği de düşük yoğunluklu stresi tüm güne yaydı. İnsanlar artık sürekli çalışan, sürekli izlenen ve sürekli uyarı ve emirlerle sürekli yönetilen modern köleler haline geldi ve tüm toplumlarda depresyon patladı. İlaç kullanımı da arttı. Ancak bu durum tek başına bu kadar aşırı ilaç kullanımını izah etmez. Sorunu psikoterapik rehabilitasyonlarla çözümlenebilecek birçok insan hemen ilaca yönlendiriliyor. Aşırı miktarda gereksiz, indikasyonsuz ilaç tüketimi var. Bu ilaçlar duyguları etkileyen ilaçlar, stres ve üzüntüleri azaltırken sevinç ve mutlulukları da buduyor. Çalışma koşullarının biraz daha düzeltilmesi, işyerlerinde çalışana psikolojik danışmanlık sağlanması gibi önlemler, sorunların çözümünde çok önemli rol oynayabilir.

Continue Reading

Çok Okunanlar