Connect with us

Öne Çıkanlar

Mahkemeden ‘gizli tanık’ kararı

Published

on

Bingöl’ün Karlıova ilçesinde 28 Temmuz 2011 günü PKK tarafından düzenlenen saldırıda, korucu başı Hacı Alan’ın (42) başından vurularak şehit edilmesi olayı ile ilgili haklarında dava açılan 43 sanıktan 3’üne ömür boyu, 2’sine 6’şar yıl hapis cezası verilirken, 37 sanık ise beraat etti. Dava ile ilgili gerekçeli kararında, terör örgütü üyeliği ve eylemlerini ayrıntılı olarak açıklayan mahkeme heyeti, gizli tanık ifadesinin tek başına hükme esas teşkil etmeyeceğine dikkat çekerek, bu nedenle 37 sanık hakkında beraat kararı verildiğini belirtti.

Karlıova’da 28 Temmuz 2011 tarihinde, Korucubaşı Hacı Alan’ın ‘Zindan’ kod adlı PKK terör örgütü mensubu tarafından şehit edilmesiyle ilgili davada, Bingöl 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi 43 sanıktan 3’ünü ömür boyu, 2’sini 6’şar yıl hapis cezasına çarptırdı, 37 sanığın ise beraatine karar verdi. Mahkeme heyeti, gerekçeli kararını açıkladı. Kararda, terör örgüt üyeliği ile ilgili ayrıntılı açıklamalar yapan mahkeme heyeti, örgüte katılma iradesinin somut bir davranışla ortaya konulması ve bu iradenin devamlı olması ile örgüt üyeliğinin gerçekleştiğini kaydetti. Terör örgütü üyeliği suçunun oluşması için silahlı örgütün yöneticilerinin durumlarının duraksamaya yer vermeyecek şekilde hukuken belirgin olması gerektiği ifade edilen kararda, şöyle denildi:

“Terör örgütlerinin yapılanması genelde farklıdır. Bazı terör örgütleri tim sistemini, bazıları hücre tipi yapılanmayı benimsediklerinden örgüt üyeliğinin her terör örgütünün yapısına göre ayrı ayrı belirlenmesi gerekir. Örgüte üye olmak fiili bir katılma olup, bunun için örgüt yöneticilerinin rızasına gerek yoktur. Tek taraflı iradeyle bile örgüte katılmak mümkündür. Bu nedenle örgüt üyeliği suçunun oluşumunda temel ölçüt, kişinin rızasıyla örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmasıdır. Aslolan organik bağ kriteridir.”

“Tehlike altındaki tanığa doğrudan soru sorma hakkı”
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin verdiği kararlara göre, tüm delillerin, tartışma ortamını hazırlayacak şekilde, sanığın mevcut bulunduğu aleni bir duruşmada ileri sürülmesinin doğru olduğu belirtilen kararda şu ifadelere yer verildi:

“Ancak, bu ilke, tanık beyanının delil sayılabilmesi için, tanığın mutlaka mahkemede, aleni duruşmada dinlenmesi zorunluluğunu ortaya çıkarmaz. Savunmanın haklarına saygı gösterildiği sürece, duruşma öncesi alınmış tanık ifadesinin delil olarak kullanılması, tek başına aykırılık oluşturmaz. Sanıktan gelecek misillemelerden korunması için yeterli sebep mevcut ise tanığın kimliğinin gizli tutulması mümkündür. Mahkûmiyet kararı sadece kimliği açıklanmayan tanığın ifadesine dayandırılamayacağı gibi bu ifade ağırlıklı rol oynayan delil konumunda olmamalıdır. Savunma hakkına riayet etmek koşuluyla güvenliği nedeni ile kimliği gizli tutulan tanığın, sanık hazır bulunmadan dinlenmesi veya verdiği ifadenin duruşmaya üçüncü kişi tarafından aktarılması da mümkündür.”

Kararda, mahkemeye göre bir tanığın ifadesinin delil olarak kabul edilmesi için bu ifadenin her zaman mahkemede verilmesi gerekmediği belirtilerek, şunlar kaydedildi:

“Bu yüzden tanık tarafından önceden kolluğa veya adli makamlara verilen ifadelerin duruşmada delil olarak kullanılmasının kesin olarak reddedilemeyeceği kabul edilmiştir. Kimliği gizlenmiş her tanığın can güvenliğine yönelik tehdit yoğunluğu aynı derecede olmayabilir. Sanık haklarının sınırsızlığını kabul etmek ve hayatı tehlike altındaki tanığa doğrudan soru sorma hakkını mutlak bir değer olarak görmek mümkün olmamalıdır. Mahkemenin yaklaşımı, genel olarak olaya göre bir tartışma ve olayın koşullarının değerlendirilmesi esasına dayanmaktadır.”

“Gizli tanık beyanı tek başına hükme esas alınamaz”
Haklarında, ‘Devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozmak’, ‘Kamu görevlisini görevinden dolayı tasarlayarak öldürmek’ ve ‘Terör örgütü üyeliği’ suçlarından ceza istenen 37 sanığın olay anında, olay yerinde bulunduğuna ilişkin kamera kayıtları ve gizli tanık ifadesi bulunduğunu kaydeden mahkeme heyeti gerekçeli kararında, şöyle dedi:

“Gizli tanık beyanları ve kamera görüntü inceleme tespit tutanaklarında olay günü bir kısım sanıkların olay yerinde bulunduklarına ilişkin tespit dışında başkaca delil yoktur. Kamera görüntülerinde görülen bazı sanıkların olayın gerçekleştiği yerde işyerlerinin bulunması nedeniyle, olay yerinde bulunmaları hayatın olağan akışına uygundur. Sanıkların işlenen suça iştirak ettiklerine dair gizli tanık beyanları dışında bir delil bulunmamaktadır. Hakkında tedbir uygulanan gizli tanığın beyanı tek başına hükme esas teşkil etmez.”

Gündem

Saldırılar sonrası Uber’den ilk açıklama

Published

on

By

Akıllı telefonlar üzerinden araç çağırma şirketi Uber‘den İstanbul’daki taksicilerin saldırılara ilişkin olarak açıklama geldi. Şirketin global merkezinden yapılan açıklamada, “Önceliğimiz bu zor zamanlarda, Uber sürücü ortaklarımızın yanında durmak, onlara gereken hukuki yardımı sağlayıp destek olmaktır” dendi.

Hürriyet’ten Ahmet Can’a yapılan açıklamada “Türkiye’deki operasyonlarımıza, sorumlu bir iş ortağı olarak, sonuna kadar bağlıyız. En çok önem verdiğimiz konuların başında, yerel paydaşlarla beraber çalışarak, birlikte daha akıllı ve çevre dostu şehirler yaratmak geliyor. Buna taksiciler de dahil olduğu için taksi ürünümüz mevcut” dendi.

SAYI 2 BİNİ AŞTI

Ayrıca şirketten yapılan açıklamada Uber’in bulunduğu tüm ülkelerde yerel regülasyonlara uygun olarak faaliyet gösterildiği ve her ülkenin vergi düzenlemelerine uyulduğu vurgulandı.

2014 yılında Türkiye’ye açılan Uber, şu anda iki farklı araç tipiyle hizmet veriyor. Bunlardan biri Mercedes Vito gibi lüks hafif ticari araçlar. Diğeri de taksi platformu. Şirketten paylaşılan bilgilere göre taksi platformunda hizmet veren taksilerinin sayısı 2 bini aştı.

Continue Reading

Öne Çıkanlar

Erdoğan’dan IMF’ye: Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim; sen sadece paranı al!

Published

on

By

AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Suriye’de yaşanan çatışmalarla ilgili olarak NATO‘ya tepki gösterdi. “Yeri geldi Afganistan’da olduk Somali’de olduk şu anda Suriye’de bu olaylar yaşanırken, ey NATO sen ne zaman olacak da gelip bizim yanımızda yer alacaksın?” diyen Erdoğan, IMF‘ye de “Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim; sen sadece paranı al” diye seslendi.

Bolu’da partisinin 6. olağan il kongresinde konuşan Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“Suriye ve Irak sınırlarımız boyunca terör koridoru oluşturmak isteyenler yüzlerindeki maskeleri indirip niyetlerini ifşa ettiler. Kimsenin ummadığı operasyonları başlattık. Müttefikimiz dediğimiz güçlere bakışı sahadaki eylemlere göre yeniden belirledik. NATO’nun üyesiyiz. Yeri geldi Afganistan’da olduk Somali’de olduk şu anda Suriye’de bu olaylar yaşanırken, ey NATO sen ne zaman olacak da gelip bizim yanımızda yer alacaksın? 911 kilometre burada bizim sınırımız var, sürekli terör örgütleri bizi taciz ediyor, Suriye rejimi aynı şekilde bu yollara başvuruyor. Peki sen ne zaman ortaya çıkacaksın, devamlı ben bunları mı söyleyeceğim? Şu ana kadar hala olumlu bir ses söz yok.

“Biz iktidara geldiğimizde de attığımız her adımda bize olmaz dediler, yapamazsınız dediler, başaramazsınız dediler. Daha ileri gidip ‘haddinizi aşmayın ha’ dediler. IMF’nin bize dediği laf ‘olmaz’. Ne olmaz? Sen paranı alıyor musun, alıyorsun. Bizden sonra borç istedi. Arkadaşlar “Verelim mi?” dedi, “Verin” dedim. Bugün borç alan yarın emir alır.

(IMF’ye) Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim. Sen sadece paranı al.”

Continue Reading

Öne Çıkanlar

“Canan Karatay’ı görünce üzülüyorum, depresyonu turşuyla çözmek gibi önerileri tartışmak istemiyorum”

Published

on

By

2015’te Uluslararası Diyabet Federasyonu tarafından verilen diyabet alanında ‘Yılın Bilim Adamı’ ödülünü alan Yılmaz, “Şeker fabrikalarının özelleştirilmesine de pancar üretiminin sınırlandırılmasına da karşıyım. Üretim ağırlığının nişasta bazlı şekerlere kaydırılmasını doğru bulmuyorum” ifadesini kullandı.

Temel Yılmaz’ın Habertürk’ten Kübra Par’ın sorularına verdiği yanıtların ilgili bölümü şöyle:

– Canan Karatay, son günlerde depresyon ilaçlarıyla ilgili açıklamasıyla gündemde. İstanbul Tabip Odası’nın Karatay’a para cezası kesmesine ne diyorsunuz?

Canan Hoca’nın açıklamalarını artık biraz üzüntüyle izliyorum. Depresyonu sadece bağırsaklara ve faydalı-zararlı bakterilere bağlamak, sorunu turşu yiyerek çözmek gibi önerleri de tartışmak istemiyorum! Sorun bu tür talkshow türü yorumlardan çok daha ciddi. Sadece bizim toplum değil, dünyadaki tüm toplumların sorunu. Hekimler arasındaki bu tür tartışmaların yeri medya değil, olmamalı. Bir hipoteziniz varsa, bununla ilgili olarak bir araştırma yaparsınız. Oturup araştırmayı kaleme alırsınız, sonra bu çalışmayı hakemli dergilerden birisine gönderirsiniz. O arada da bir bilimsel kongrede sunmak istersiniz. Oradaki sunumda konunun uzmanları sizi dinler, onayladıkları noktalarda onaylar, akıllarına yatmayan noktalarda da sorularını sorar. Ondan sonra o düzeltmelerini yapar. Yayın, hakemli bir dergide çıkar. Bu artık uluslararası standartlarda yapılmış bir araştırmadır ve herkes bunu uygular.

– Karatay’a temel eleştiriniz, araştırma bulgularını önünüze koymadan konuşması mı?

Evet, somut kanıtlar olmadan konuşmamalı.

– Siz Karatay’ın şeker yükleme testine karşı çıkmasını da eleştiriyorsunuz değil mi?

“Şeker yükleme testini yaptıranların çocukları şeker hastası olur, kalbi delik olur” diyorsanız, bunu kanıtlamanız lazım. Tıpta gelişigüzel konuşma hakkınız yok. İnsan hayatıyla ilişkili olarak karar veren ve daha sonra hesap sorulmayan mesleklerden biri hâkimlik, diğeri de hekimlik. Bir hasta, gelip sizi bir otorite olarak aldığı zaman, ağzınızdan çıkacak her kelimeyi izler. Söylediğiniz bir kelimeye takılır, sabaha kadar uyumaz. Canan Hoca’nın, glikoz tolerans testi yapılmış annelerin çocuklarının verilen glikoza bağlı olarak diyabet olduğuna dair kendi klinik araştırmasını ya da literatüre ilişkin araştırmasını bekliyorum. Baktım ama bulamadım.

– Ama Karatay depresyon ilaçlarının aşırı yaygınlaşmasını eleştirmekte haklı değil mi?

Depresyon ilaç tüketiminin aşırı olduğuna katılıyorum. Bunun temel nedeni, gelişen teknolojinin insanlara getirdiği yeni hayat modeli. İnsanlar artık çok daha uzun saatler çalışıyor, daha uzun süre kapalı ortamlarda kalıyor, daha hareketsiz ve daha stresli. Mesaj-mail trafiği de düşük yoğunluklu stresi tüm güne yaydı. İnsanlar artık sürekli çalışan, sürekli izlenen ve sürekli uyarı ve emirlerle sürekli yönetilen modern köleler haline geldi ve tüm toplumlarda depresyon patladı. İlaç kullanımı da arttı. Ancak bu durum tek başına bu kadar aşırı ilaç kullanımını izah etmez. Sorunu psikoterapik rehabilitasyonlarla çözümlenebilecek birçok insan hemen ilaca yönlendiriliyor. Aşırı miktarda gereksiz, indikasyonsuz ilaç tüketimi var. Bu ilaçlar duyguları etkileyen ilaçlar, stres ve üzüntüleri azaltırken sevinç ve mutlulukları da buduyor. Çalışma koşullarının biraz daha düzeltilmesi, işyerlerinde çalışana psikolojik danışmanlık sağlanması gibi önlemler, sorunların çözümünde çok önemli rol oynayabilir.

Continue Reading

Çok Okunanlar