Connect with us

Öne Çıkanlar

Nuriye Gülmen’e hapis cezası ve tahliye

Published

on

Açlık grevi eyleminde 269 günü geride bırakan eğitimciler Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın yargılandıkları davanın altıncı duruşması Sincan Cezaevi Kampüsü içerisindeki duruşma salonunda görüldü. Duruşma sonunda mahkeme Nuriye Gülmen’in tahliyesine karar veridi.

Ankara Numune Hastanesi’nde olan Nuriye Gülmen, geçtiğimiz duruşmadaki talebine rağmen yine duruşmaya getirilmedi. SEGBİS yöntemiyle duruşmaya katılan Gülmen, her söz verildiğinde savunma yapmadığını ve duruşma salonuna gelerek ifade vermek istediğini söyledi.

Öte yandan duruşmaya destek olmak için İstanbul’dan yola çıkan araç Ankara girişinde durdurularak bağlandı.

İşine geri dönebilmek için açlık grevi yaparken tutuklanan akademisyen Nuriye Gülmen ile ev hapsindeki Semih Özakça ile tutuksuz Acun Karadağ’ın yargılandığı davanın 6’ncı duruşması bugün Ankara’da görüldü.

Mahkemeye getirilmeyen Nuriye Gülmen, Numune Hastanesi’nden SEGBİS yolu ile duruşma salonuna bağlandı. Tanık Ömer Lütfi Zeren de duruşma salonuna bağlandı.

“Gizli tanıdığın söyledikleri gerçeği yansıtmıyor”

Tanık Ömer Lütfi Zeren “Nuriye ve Semih hoca ile Gezi direnişi sırasında tanıştım. Ben de akademi camiasından biriyim. Nuriye hocanın çevirdiği Milenaya Mektuplar kitabını görmüştüm ve Eskişehir’de yaşadığını öğrendiğimde dikkatimi çekmişti. Berkin Elvan eylemine katıldım. Nuriye Gülmen’i orada gördüm. Öncesinde buluşmadım. O gösteriye çok kalabalık bir katılım olmuştu. Nuriye hocayı kitlenin ortalarında gördüm. O gösteride bir patlama olduğunu hatırlamıyorum. Gizli tanık Berk’in söyledikleri gerçeği yansıtmıyor” dedi.

Tanık Yaprak Yılmaz, Nuriye Gülmen’i tanıdığını, eyleme polisin müdahale ettiğini ve eylemde kimsenin bomba atmadığını kaydetti. Yılmaz, gizli tanığı tanıdığını belirterek, “Yalancı biriydi, her şeyi abartırdı. Ben yalanları sebebiyle arkadaşlığımı kestim” dedi.

Amaç Yüksel direnişini kırmak

Gülmen ve Özakça ile birlikte yargılanan öğretmen Acun Karadağ söz aldı. Açlık grevinin bireysel ve demokratik tercih olduğunu söyleyen Karadağ, kendisinin bu eylemi yapmamasının sebebi olarak kalbindeki pili işaret etti. Başkalarına zarar veren eylemlere çocukluklarından bu yana karşı olduklarını söyleyen Karadağ, “Başkasına zarar vermek yerine kendi bedenlerimize zarar veririz. Savcı ben açlık grevi yapmadığım için benim beraatimi, Nuriye ve Semih açlık grevi yaptığı için onları cezalandırmak istiyor. Amaç Yüksel direnişini kırmak” diye konuştu.

“İnsan açlık greviyle nasıl yardım ve yataklık yapar”

Nuriye Gülmen ile birlikte başladığı açlık grevi eylemini serbest bırakılmasının ardından ev hapsinde sürdüren Semih Özakça ifade vermeye başladı. Savcının terör örgütüne üye olmamakla birlikte yardım ettiği iddiasına, “Kanıtı nerede” diye soran Özakça, “Yardım ve yataklık deniyor, insan açlık grevi ile nasıl yardım ve yataklık yapar?” ifadelerini kullandı. Özakça savunmasına şöyle devam etti:

“Ben talimatı vicdan örgütünden aldım. Vicdanım evde oturmaya el vermedi. Bu haksızlığa karşı çıkmak istedim. Ben talimatı öğrencilerimden aldım. Onlar gözyaşı dökerken, onlara söz verdim geri geleceğim diye. Bu eylemim, talebim terör örgütlerine nasıl yardım edebilir? Nasıl onların işine yarar? Onlara yardım etmez, onların işine yaramaz. İşime dönersem bu durum öğrencilerime yarar. İhraç edilmiş bekleyen binlerce emekçiye umut olur ona yarar. Ben açlık grevinde işime dönebilme umudumu gördüm. Diğer tarafta beklemekte bir umut göremedim. Dava dediler mahkemeler bakmadı. Komisyon dediler ortada tek bir karar dahi yok.”

“Savcılıktan tahliye talebi”

Duruşma savcısı, Nuriye Gülmen’in adli kontrol ile tahliye edilmesini istedi.

“Ben o çocuk için konuşacağım”

Nuriye Gülmen ise ifadesinde şunları söyledi; “Kuvvetli suç şüphesi diye sihirli bir sözcüğünüz var, onu söyleyince her şey bitti tamam oluyor. Bunu doğuran şey de bir tanığın söyledikleri. Konsere gitmiş biri beni örgütle Nuriye tanıştırdı diyor. Bir konsere gidip kendini örgüt üyesi sanıyorsa ben ne yapayım. Yaprak’ın Fatih hakkında söylediklerine katılıyorum. Madde bağımlısı olduğu çok açıktı. Önünüzdeki pespaye dosya içinde ne vardı? Hiç bir şey. İlk iki duruşmada bu tanık beyanları da yoktu. Yine de bırakmadınız bizi. Sonra çürütülen tanık beyanlarına dayanıyorsunuz. Benim hakkımda zaten bir hüküm kurulmuş durumda. Öyle davranıyorsunuz çünkü. Artık bugün mahkemenin çok acelesi olduğu için o hükmü açıklayacak. Ama kendi hükümleri değil tabiki bu Bu zamana kadar kendileri hiçbir şey yapmadıkları için hüküm de onların olmayacak. Hakkımızda kitapçıklar mı çıkartılmadı, açıklamalar mı yapılmadı? Heyet bir kere de ne yapıyorsunuz, yargılamamıza müdahale ediyorsunuz demedi. Ben artık heyete konuşmuyorum. Onlara olan tüm inancımı geçen celseden sonra özellikle yitirdim. Benim ne söylediğimin bir önemi yok çünkü onlar için. Ben tek bir sözümün çok kıymetli olduğu halkımız için konuşacağım. Dünyanın bir ucundan küçük bir çocuk bana mektup göndermişti, ‘öğretmenim size bir şey olsun istemiyorum’ diye. Ben o çocuk için konuşacağım”

‘Tavsiye ediyorum heyete: Siz de direnin”

Gülmen şöyle devam etti: “Geçen celse kendimi tehdit altında hissettiğim için konuşmamıştım. Çünkü savunma vermememe rağmen bana ‘bu söylediklerin savunman sayılabilir geri kalanlar hakkında susma hakkını kullanmış kabul edilebilirsin’ demiştiniz. Ama şimdi umrumda değil, savunma mı sayacaksınız, sayın ya da saymayın, kendimi anlatmıştım yine kendimi anlatacağım. Biz direnerek kendimize hatırlatıyorduk öncelikle haksız yere işten atıldığımızı. Kimseye anlatamasak bile kendimize hatırlatıyorduk. Haksız yere işimizden atılmayı kanıksamadık çünkü. Bunun için kendimle de arkadaşlarımla da gurur duyuyorum. Bizim direnişimizi besleyen şey haklılıktı. Ne kadar çok saldırı olursa biz o kadar direnişe tutunuyoruz. Biz direnişe tutundukça bizi yenebilecek hiçbir şey yok çünkü. Hakkımızda vereceğiniz ara karar ya da hüküm asıl sizin hakkınızda olacaktır. Çünkü halk bizim hakkımızdaki kararı çoktan verdi. Bizim gönlümüz rahat o yüzden. Tavsiye ediyorum heyete siz de direnin. Talimat mı geliyor size, direnin. AKP iktidarının halka karşı saldırgan tutumuna set olmak açısından hem çorbada tuzunuz olur hem de asıl olarak alnınız ak olur. Sevgili direniş dostları, bu son sözüm değil ama şimdilik şunu söyleyeceğim: Burası tam kavganın ortası.”
Duvar

Gündem

Saldırılar sonrası Uber’den ilk açıklama

Published

on

By

Akıllı telefonlar üzerinden araç çağırma şirketi Uber‘den İstanbul’daki taksicilerin saldırılara ilişkin olarak açıklama geldi. Şirketin global merkezinden yapılan açıklamada, “Önceliğimiz bu zor zamanlarda, Uber sürücü ortaklarımızın yanında durmak, onlara gereken hukuki yardımı sağlayıp destek olmaktır” dendi.

Hürriyet’ten Ahmet Can’a yapılan açıklamada “Türkiye’deki operasyonlarımıza, sorumlu bir iş ortağı olarak, sonuna kadar bağlıyız. En çok önem verdiğimiz konuların başında, yerel paydaşlarla beraber çalışarak, birlikte daha akıllı ve çevre dostu şehirler yaratmak geliyor. Buna taksiciler de dahil olduğu için taksi ürünümüz mevcut” dendi.

SAYI 2 BİNİ AŞTI

Ayrıca şirketten yapılan açıklamada Uber’in bulunduğu tüm ülkelerde yerel regülasyonlara uygun olarak faaliyet gösterildiği ve her ülkenin vergi düzenlemelerine uyulduğu vurgulandı.

2014 yılında Türkiye’ye açılan Uber, şu anda iki farklı araç tipiyle hizmet veriyor. Bunlardan biri Mercedes Vito gibi lüks hafif ticari araçlar. Diğeri de taksi platformu. Şirketten paylaşılan bilgilere göre taksi platformunda hizmet veren taksilerinin sayısı 2 bini aştı.

Continue Reading

Öne Çıkanlar

Erdoğan’dan IMF’ye: Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim; sen sadece paranı al!

Published

on

By

AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Suriye’de yaşanan çatışmalarla ilgili olarak NATO‘ya tepki gösterdi. “Yeri geldi Afganistan’da olduk Somali’de olduk şu anda Suriye’de bu olaylar yaşanırken, ey NATO sen ne zaman olacak da gelip bizim yanımızda yer alacaksın?” diyen Erdoğan, IMF‘ye de “Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim; sen sadece paranı al” diye seslendi.

Bolu’da partisinin 6. olağan il kongresinde konuşan Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“Suriye ve Irak sınırlarımız boyunca terör koridoru oluşturmak isteyenler yüzlerindeki maskeleri indirip niyetlerini ifşa ettiler. Kimsenin ummadığı operasyonları başlattık. Müttefikimiz dediğimiz güçlere bakışı sahadaki eylemlere göre yeniden belirledik. NATO’nun üyesiyiz. Yeri geldi Afganistan’da olduk Somali’de olduk şu anda Suriye’de bu olaylar yaşanırken, ey NATO sen ne zaman olacak da gelip bizim yanımızda yer alacaksın? 911 kilometre burada bizim sınırımız var, sürekli terör örgütleri bizi taciz ediyor, Suriye rejimi aynı şekilde bu yollara başvuruyor. Peki sen ne zaman ortaya çıkacaksın, devamlı ben bunları mı söyleyeceğim? Şu ana kadar hala olumlu bir ses söz yok.

“Biz iktidara geldiğimizde de attığımız her adımda bize olmaz dediler, yapamazsınız dediler, başaramazsınız dediler. Daha ileri gidip ‘haddinizi aşmayın ha’ dediler. IMF’nin bize dediği laf ‘olmaz’. Ne olmaz? Sen paranı alıyor musun, alıyorsun. Bizden sonra borç istedi. Arkadaşlar “Verelim mi?” dedi, “Verin” dedim. Bugün borç alan yarın emir alır.

(IMF’ye) Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim. Sen sadece paranı al.”

Continue Reading

Öne Çıkanlar

“Canan Karatay’ı görünce üzülüyorum, depresyonu turşuyla çözmek gibi önerileri tartışmak istemiyorum”

Published

on

By

2015’te Uluslararası Diyabet Federasyonu tarafından verilen diyabet alanında ‘Yılın Bilim Adamı’ ödülünü alan Yılmaz, “Şeker fabrikalarının özelleştirilmesine de pancar üretiminin sınırlandırılmasına da karşıyım. Üretim ağırlığının nişasta bazlı şekerlere kaydırılmasını doğru bulmuyorum” ifadesini kullandı.

Temel Yılmaz’ın Habertürk’ten Kübra Par’ın sorularına verdiği yanıtların ilgili bölümü şöyle:

– Canan Karatay, son günlerde depresyon ilaçlarıyla ilgili açıklamasıyla gündemde. İstanbul Tabip Odası’nın Karatay’a para cezası kesmesine ne diyorsunuz?

Canan Hoca’nın açıklamalarını artık biraz üzüntüyle izliyorum. Depresyonu sadece bağırsaklara ve faydalı-zararlı bakterilere bağlamak, sorunu turşu yiyerek çözmek gibi önerleri de tartışmak istemiyorum! Sorun bu tür talkshow türü yorumlardan çok daha ciddi. Sadece bizim toplum değil, dünyadaki tüm toplumların sorunu. Hekimler arasındaki bu tür tartışmaların yeri medya değil, olmamalı. Bir hipoteziniz varsa, bununla ilgili olarak bir araştırma yaparsınız. Oturup araştırmayı kaleme alırsınız, sonra bu çalışmayı hakemli dergilerden birisine gönderirsiniz. O arada da bir bilimsel kongrede sunmak istersiniz. Oradaki sunumda konunun uzmanları sizi dinler, onayladıkları noktalarda onaylar, akıllarına yatmayan noktalarda da sorularını sorar. Ondan sonra o düzeltmelerini yapar. Yayın, hakemli bir dergide çıkar. Bu artık uluslararası standartlarda yapılmış bir araştırmadır ve herkes bunu uygular.

– Karatay’a temel eleştiriniz, araştırma bulgularını önünüze koymadan konuşması mı?

Evet, somut kanıtlar olmadan konuşmamalı.

– Siz Karatay’ın şeker yükleme testine karşı çıkmasını da eleştiriyorsunuz değil mi?

“Şeker yükleme testini yaptıranların çocukları şeker hastası olur, kalbi delik olur” diyorsanız, bunu kanıtlamanız lazım. Tıpta gelişigüzel konuşma hakkınız yok. İnsan hayatıyla ilişkili olarak karar veren ve daha sonra hesap sorulmayan mesleklerden biri hâkimlik, diğeri de hekimlik. Bir hasta, gelip sizi bir otorite olarak aldığı zaman, ağzınızdan çıkacak her kelimeyi izler. Söylediğiniz bir kelimeye takılır, sabaha kadar uyumaz. Canan Hoca’nın, glikoz tolerans testi yapılmış annelerin çocuklarının verilen glikoza bağlı olarak diyabet olduğuna dair kendi klinik araştırmasını ya da literatüre ilişkin araştırmasını bekliyorum. Baktım ama bulamadım.

– Ama Karatay depresyon ilaçlarının aşırı yaygınlaşmasını eleştirmekte haklı değil mi?

Depresyon ilaç tüketiminin aşırı olduğuna katılıyorum. Bunun temel nedeni, gelişen teknolojinin insanlara getirdiği yeni hayat modeli. İnsanlar artık çok daha uzun saatler çalışıyor, daha uzun süre kapalı ortamlarda kalıyor, daha hareketsiz ve daha stresli. Mesaj-mail trafiği de düşük yoğunluklu stresi tüm güne yaydı. İnsanlar artık sürekli çalışan, sürekli izlenen ve sürekli uyarı ve emirlerle sürekli yönetilen modern köleler haline geldi ve tüm toplumlarda depresyon patladı. İlaç kullanımı da arttı. Ancak bu durum tek başına bu kadar aşırı ilaç kullanımını izah etmez. Sorunu psikoterapik rehabilitasyonlarla çözümlenebilecek birçok insan hemen ilaca yönlendiriliyor. Aşırı miktarda gereksiz, indikasyonsuz ilaç tüketimi var. Bu ilaçlar duyguları etkileyen ilaçlar, stres ve üzüntüleri azaltırken sevinç ve mutlulukları da buduyor. Çalışma koşullarının biraz daha düzeltilmesi, işyerlerinde çalışana psikolojik danışmanlık sağlanması gibi önlemler, sorunların çözümünde çok önemli rol oynayabilir.

Continue Reading

Çok Okunanlar