Connect with us

Öne Çıkanlar

Öcalan için 3 gün boyunca tüm cezaevlerinde eş zamanlı açlık grevi kararı

Published

on

Türkiye ve bölgedeki cezaevlerinde bulunan PKK’li ve PAJK’lı tutuklular adına açıklama yapan Deniz Kaya, Abdullah Öcalan üzerinde devam eden ağırlaştırılmış tecride dikkat çekerek, 3 günlük açlık grevi eylemine başlayacaklarını duyurdu. Kaya, eylemin tüm cezaevlerinde 21 Ekim Cumartesi günü eş zamanlı başlayacağını belirtti.

Kaya’nın yaptığı yazılı açıklama şöyle:

“Bizler çok iyi biliyoruz ki, AKP-Saray darbesi 2015 Nisan ayında startını aldı. Dolmabahçe mutabakatını ve ‘Çözüm Süreci’ni yok sayarak, Önderliğimiz üzerinde tecridi katılaştırarak başlatılan bu süreç, 7 Haziran seçiminde yeni bir aşamaya vardı. Önderliğimize yönelik tecritle başlayan bu darbe süreci, 7 Haziran seçim sonuçlarını kabul etmeme ve ülkeyi erken genel seçime götürmeyle devam etti. Akabinde 24 Temmuz 2015 günü Medya Savunma Alanları bombalanarak, yeniden savaş süreci başlatıldı. ‘Çökertme Planı’ adını verdikleri imha konseptine karşılık, Kürt halkı ve gerillası özyönetim direnişiyle buna cevap verdi.

İki buçuk yıldır hiç bir şekilde Önderliğimizden haber alınamazken, yaşayıp yaşamadığını dahi bilmemekteyiz. Medya ile son günlerde servis edilen haberlerle ne amaçlanmaktadır? Bu haberler kim tarafından servis edilmektedir? Çıkan haberlere dair Bursa Cumhuriyet Başsavcılığının yapmış olduğu açıklama ise gerçekliklerden oldukça uzaktır. Bu konuda hükümette doyurucu bir açıklama yapamadığı gibi, yapacakları her hangi bir açıklamanın da ne kadar gerçek ile bağdaşacağını bilmemekteyiz. Önderliğimizin ailesi, avukatları ya da bir siyasi heyetle görüştürülmesinin olanağı derhal yaratılmalıdır.

Bu durum kaygı ve çekincelerimizi daha da arttırmaktadır. Önderliğimizin güvenlik ve sağlık durumu belirsizdir. Tüm maddi ve manevi değerlerimizin bileşkesi olan Önderliğimiz bizler için yaşam ve ölüm gerekçesidir. Cezaevinde bulunan PKK ve PAJK’lı tutsaklar olarak, açık ve net olarak belirtiyoruz: Önderliğimize ölümüne bağlıyız!

Önderliğimizin sağlık, özgürlük ve güvenlik koşulları bir an önce sağlanmalıdır. Sağlanmaması durumunda eylemimizi eylemselliğimizi bir üst aşamaya çıkartacağımızı kamuoyuna deklere ediyoruz. Tüm cezaevlerindeki yoldaşlarımızın yüksek bir duyarlılık ve disiplinle sürece katılacaklarına sonsuz inanıyoruz. Bu süreçte örgütlü ve disiplinli hareket etmenin, direnişi başarıya götüreceğini belirtmek istiyoruz.

Bu temelde tüm ailelerimizi, yurtsever tüm insanlarımızı; aydın, demokratik kamuoyunu Önderliğimiz üzerinde gerçekleşen ağırlaştırılmış tecride karşı bizlerin de dahil olduğu direniş sürecini sahiplenmeye, seferberlik ruhuyla serhıldanları geliştirmeye, topyekun ayağa kalkmaya çağırıyoruz.” (MA)

Gündem

Saldırılar sonrası Uber’den ilk açıklama

Published

on

By

Akıllı telefonlar üzerinden araç çağırma şirketi Uber‘den İstanbul’daki taksicilerin saldırılara ilişkin olarak açıklama geldi. Şirketin global merkezinden yapılan açıklamada, “Önceliğimiz bu zor zamanlarda, Uber sürücü ortaklarımızın yanında durmak, onlara gereken hukuki yardımı sağlayıp destek olmaktır” dendi.

Hürriyet’ten Ahmet Can’a yapılan açıklamada “Türkiye’deki operasyonlarımıza, sorumlu bir iş ortağı olarak, sonuna kadar bağlıyız. En çok önem verdiğimiz konuların başında, yerel paydaşlarla beraber çalışarak, birlikte daha akıllı ve çevre dostu şehirler yaratmak geliyor. Buna taksiciler de dahil olduğu için taksi ürünümüz mevcut” dendi.

SAYI 2 BİNİ AŞTI

Ayrıca şirketten yapılan açıklamada Uber’in bulunduğu tüm ülkelerde yerel regülasyonlara uygun olarak faaliyet gösterildiği ve her ülkenin vergi düzenlemelerine uyulduğu vurgulandı.

2014 yılında Türkiye’ye açılan Uber, şu anda iki farklı araç tipiyle hizmet veriyor. Bunlardan biri Mercedes Vito gibi lüks hafif ticari araçlar. Diğeri de taksi platformu. Şirketten paylaşılan bilgilere göre taksi platformunda hizmet veren taksilerinin sayısı 2 bini aştı.

Continue Reading

Öne Çıkanlar

Erdoğan’dan IMF’ye: Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim; sen sadece paranı al!

Published

on

By

AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Suriye’de yaşanan çatışmalarla ilgili olarak NATO‘ya tepki gösterdi. “Yeri geldi Afganistan’da olduk Somali’de olduk şu anda Suriye’de bu olaylar yaşanırken, ey NATO sen ne zaman olacak da gelip bizim yanımızda yer alacaksın?” diyen Erdoğan, IMF‘ye de “Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim; sen sadece paranı al” diye seslendi.

Bolu’da partisinin 6. olağan il kongresinde konuşan Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“Suriye ve Irak sınırlarımız boyunca terör koridoru oluşturmak isteyenler yüzlerindeki maskeleri indirip niyetlerini ifşa ettiler. Kimsenin ummadığı operasyonları başlattık. Müttefikimiz dediğimiz güçlere bakışı sahadaki eylemlere göre yeniden belirledik. NATO’nun üyesiyiz. Yeri geldi Afganistan’da olduk Somali’de olduk şu anda Suriye’de bu olaylar yaşanırken, ey NATO sen ne zaman olacak da gelip bizim yanımızda yer alacaksın? 911 kilometre burada bizim sınırımız var, sürekli terör örgütleri bizi taciz ediyor, Suriye rejimi aynı şekilde bu yollara başvuruyor. Peki sen ne zaman ortaya çıkacaksın, devamlı ben bunları mı söyleyeceğim? Şu ana kadar hala olumlu bir ses söz yok.

“Biz iktidara geldiğimizde de attığımız her adımda bize olmaz dediler, yapamazsınız dediler, başaramazsınız dediler. Daha ileri gidip ‘haddinizi aşmayın ha’ dediler. IMF’nin bize dediği laf ‘olmaz’. Ne olmaz? Sen paranı alıyor musun, alıyorsun. Bizden sonra borç istedi. Arkadaşlar “Verelim mi?” dedi, “Verin” dedim. Bugün borç alan yarın emir alır.

(IMF’ye) Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim. Sen sadece paranı al.”

Continue Reading

Öne Çıkanlar

“Canan Karatay’ı görünce üzülüyorum, depresyonu turşuyla çözmek gibi önerileri tartışmak istemiyorum”

Published

on

By

2015’te Uluslararası Diyabet Federasyonu tarafından verilen diyabet alanında ‘Yılın Bilim Adamı’ ödülünü alan Yılmaz, “Şeker fabrikalarının özelleştirilmesine de pancar üretiminin sınırlandırılmasına da karşıyım. Üretim ağırlığının nişasta bazlı şekerlere kaydırılmasını doğru bulmuyorum” ifadesini kullandı.

Temel Yılmaz’ın Habertürk’ten Kübra Par’ın sorularına verdiği yanıtların ilgili bölümü şöyle:

– Canan Karatay, son günlerde depresyon ilaçlarıyla ilgili açıklamasıyla gündemde. İstanbul Tabip Odası’nın Karatay’a para cezası kesmesine ne diyorsunuz?

Canan Hoca’nın açıklamalarını artık biraz üzüntüyle izliyorum. Depresyonu sadece bağırsaklara ve faydalı-zararlı bakterilere bağlamak, sorunu turşu yiyerek çözmek gibi önerleri de tartışmak istemiyorum! Sorun bu tür talkshow türü yorumlardan çok daha ciddi. Sadece bizim toplum değil, dünyadaki tüm toplumların sorunu. Hekimler arasındaki bu tür tartışmaların yeri medya değil, olmamalı. Bir hipoteziniz varsa, bununla ilgili olarak bir araştırma yaparsınız. Oturup araştırmayı kaleme alırsınız, sonra bu çalışmayı hakemli dergilerden birisine gönderirsiniz. O arada da bir bilimsel kongrede sunmak istersiniz. Oradaki sunumda konunun uzmanları sizi dinler, onayladıkları noktalarda onaylar, akıllarına yatmayan noktalarda da sorularını sorar. Ondan sonra o düzeltmelerini yapar. Yayın, hakemli bir dergide çıkar. Bu artık uluslararası standartlarda yapılmış bir araştırmadır ve herkes bunu uygular.

– Karatay’a temel eleştiriniz, araştırma bulgularını önünüze koymadan konuşması mı?

Evet, somut kanıtlar olmadan konuşmamalı.

– Siz Karatay’ın şeker yükleme testine karşı çıkmasını da eleştiriyorsunuz değil mi?

“Şeker yükleme testini yaptıranların çocukları şeker hastası olur, kalbi delik olur” diyorsanız, bunu kanıtlamanız lazım. Tıpta gelişigüzel konuşma hakkınız yok. İnsan hayatıyla ilişkili olarak karar veren ve daha sonra hesap sorulmayan mesleklerden biri hâkimlik, diğeri de hekimlik. Bir hasta, gelip sizi bir otorite olarak aldığı zaman, ağzınızdan çıkacak her kelimeyi izler. Söylediğiniz bir kelimeye takılır, sabaha kadar uyumaz. Canan Hoca’nın, glikoz tolerans testi yapılmış annelerin çocuklarının verilen glikoza bağlı olarak diyabet olduğuna dair kendi klinik araştırmasını ya da literatüre ilişkin araştırmasını bekliyorum. Baktım ama bulamadım.

– Ama Karatay depresyon ilaçlarının aşırı yaygınlaşmasını eleştirmekte haklı değil mi?

Depresyon ilaç tüketiminin aşırı olduğuna katılıyorum. Bunun temel nedeni, gelişen teknolojinin insanlara getirdiği yeni hayat modeli. İnsanlar artık çok daha uzun saatler çalışıyor, daha uzun süre kapalı ortamlarda kalıyor, daha hareketsiz ve daha stresli. Mesaj-mail trafiği de düşük yoğunluklu stresi tüm güne yaydı. İnsanlar artık sürekli çalışan, sürekli izlenen ve sürekli uyarı ve emirlerle sürekli yönetilen modern köleler haline geldi ve tüm toplumlarda depresyon patladı. İlaç kullanımı da arttı. Ancak bu durum tek başına bu kadar aşırı ilaç kullanımını izah etmez. Sorunu psikoterapik rehabilitasyonlarla çözümlenebilecek birçok insan hemen ilaca yönlendiriliyor. Aşırı miktarda gereksiz, indikasyonsuz ilaç tüketimi var. Bu ilaçlar duyguları etkileyen ilaçlar, stres ve üzüntüleri azaltırken sevinç ve mutlulukları da buduyor. Çalışma koşullarının biraz daha düzeltilmesi, işyerlerinde çalışana psikolojik danışmanlık sağlanması gibi önlemler, sorunların çözümünde çok önemli rol oynayabilir.

Continue Reading

Çok Okunanlar