Oxfam’ın yazılı açıklamasında, Afrin’e yönelik operasyonlar ve bölgedeki çatışmalar nedeniyle “5000’den fazla” kişinin evlerini terk ettiği, bölgeden dışarı çıkış yollarının da tıkandığı belirtildi.
Açıklamada ayrıca, Türkiye’nin bölgeye sınır ötesi operasyonlarında “onlarca sivilin öldüğüne” ilişkin haberlere dikkat çekildi. Gıda ve tıbbi kaynakların hızla tükendiği belirtilen açıklamada, birçok kişinin acilen yardıma ihtiyacı olduğuna vurgu yapıldı.
Aralarında Birleşmiş Milletler (BM) ve UNICEF’in de bulunduğu kurumların açıklamaları ve Afrin’deki haber kaynaklarından edinilen bilgiler, harekâtta bugüne kadar çok sayıda sivilin yaşamını yitirdiği iddialarını içeriyor.
Türkiye ise sivil kayıp iddialarının Afrin’de faaliyet gösteren Kürt grupların bir propagandası olduğunu söylüyor. Sivillerin ve çevrenin zarar görmemesi için her türlü dikkat ve hassasiyetin gösterildiği de, sıklıkla vurgulanıyor.
“Bebekler ve hamileler dahil binlerce kişi mahsur”
Pazartesi günü yapılan açıklamada Oxfam’ın Suriye Direktörü Moutaz Adham ise, çok sayıda sivilin evlerini terk ederek ülkenin diğer bölgelerine kaçtığını belirtti.
Moutaz Adham, açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
“Mahsur kalan bebekler, çocuklar, hamile kadınlar ve yaşlılar da dahil binlerce kişi, korkunç hatta belki de ölümcül bir durumla karşı karşıya. Çok sayıda insan çaresizce insani yardım bekliyor ve uluslararası kuruluşlar, gıda ve tıbbi kaynaklar tükenmeden, bir an önce bölgeye güvenli bir şekilde yardım ulaştırmanın yolunu bulmalı.
“Tüm taraflara mahsur kalan binlerce sivilin evlerini yok edecek ya da insan hayatlarına zarar verecek riskleri en aza indirmeleri çağrısında bulunuyoruz. İnsanlık adına bu insanların yaşanan şiddetten güvenli bir şekilde kaçabilmelerine izin verilmeli.”
“Suriyeli savaşçılar, 100 dolar ‘çıkış parası’ istiyor”
Oxfam’ın açıklamasındaki iddialardan biri de, bölgeden gitmek isteyen göçmenlerle ilgili.
İngiliz yardım kuruluşu, Afrin’den çıkmak isteyen ailelerin “Suriyeli savaşçı gruplara araç başına 100 dolar ‘çıkış parası’ vermeye zorlandığını” öne sürdü.
Açıklamada “insanların evleri ve gelirlerini zaten kaybettiği düşünülürse, bu çok pahalı bir talep” denildi.
Ankara ise, Afrin operasyonunda sivillerin zarar gördüğüne ilişkin iddialara tepkili.
BBC Türkçe’nin yazılı sorularına yanıt veren Genelkurmay Başkanlığı, iddiaları şu ifadelerle yalanlamıştı:
”Zeytin Dalı Harekatıyla ilgili yapılan yazılı ve sözlü tüm açıklamalarda da vurgulandığı üzere harekat esnasında sadece teröristlere ait hedefler vurulmakta, sivil/masum kişiler ile çevrenin (arkeolojik kalıntılar, tarihi özelliği olan yapılar, dini ve kültürel varlıklar vb.) zarar görmemesi için her türlü dikkat ve hassasiyet gösterilmektedir.”
Hükümet yetkilileri de her fırsatta sivilleri korumanın öncelikleri olduğuna vurgu yaptı.
BBC TÜRKÇE
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Şebnem Korur Fincancı’nın “terör propagandası” yaptığı suçlamasıyla tutuklanması bir kez daha ifade özgürlüğünün ne olduğu, kapsamı ve sınırları hakkında tartışmaların başlamasına yol açtı.
Şebnem Korur Fincancı, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hakkında yürütülen soruşturma kapsamında dün “terör örgütü propagandası” yapmak ve “Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, devletin kurum ve organlarını aşağılamak” suçlamalarıyla tutuklandı.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı bugün Fincancı ve TTB merkez yönetiminin görevden alınmasını da istedi.
Fincancı 20 Ekim’de PKK’ya yakın Medya Haber TV’de katıldığı bir yayında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin PKK’ya karşı “kimyasal silah kullandığı” iddialarıyla ilgili değerlendirmelerde bulunmuş, iddiaların bağımsız heyetlerce incelenmesi gerektiğini söylemişti.
TSK, KUZEY IRAK OPERASYONLARINDA KIMYASAL SILAH KULLANDI IDDIASI
18 Ekim’de PKK’ya yakın medya organlarında TSK’nın Kuzey Irak’taki bazı operasyonlarda “kimyasal silah kullandığı” öne sürüldü, iddiaya dayanak olarak çeşitli görüntüler paylaşıldı.
Şebnem Korur Fincancı iki gün sonra PKK’ya yakın Medya Haber TV’de katıldığı bir yayında, ortada bu tür iddiaların ve ölümün olduğu bir durumda, Birleşmiş Milletler’in Minnesota Protokolü ilkeleri gereği, bu iddiaların bağımsız heyetlerce incelenmesi gerektiğini söyledi ve şu ifadeleri kullandı:
“Görüntüleri daha önce de bir hekim olarak incelemiştim ve belli ki sinir sistemini doğrudan tutan toksik gazlardan, zehirli gazlardan, kimyasal gazlardan biri kullanılmış durumda.”
Minnesota Protokolü, adli nitelikli otopsilerin tamamının, muhakkak adli tıp uzmanı veya adli patologlar tarafından ve tam donanımlı otopsi birimlerinde yapılmasını öngörüyor.
Bu iddiaların ardından Halkların Demokratik Partisi (HDP) TBMM’ye Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın yanıtlaması istemiyle soru önergesi verdi.
Milli Savunma Bakanlığı’nın basın açıklamasında “Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından kimyasal silah kullanıldığına yönelik iddiaların tamamen asılsız ve gerçek dışı olduğu” belirtildi.
Şebnem Korur Fincancı, hakkında soruşturma başlatılmasının ardından medyaya yaptığı açıklamalarda söylediklerinin iddiaların araştırılmasını savunmaktan ibaret olduğunu vurguladı. Ancak Fincancı, AKP iktidarinin hedef göstermesi uzerine tutuklandı.
Cezaevinde tutuklulara yönelik kötü uygulamalar ilişkin gelen bilgiler arasında; “2 günde bir musluklardan 1.30 saat su veriliyor, sadece 3 kova var suyu koydukları kova fazla olursa geri alıyor döküyorlar. Koğuşta kantinden para karşılığında alınan suya da el koyuyorlar” şeklinde bilgiler geliyor.
TUTUKLULAR YERDE YATIYOR VE BATTANİYE SERİLMESİNE İZİN VERİLMİYOR
Cezaevlerinde kapasitenin en az 2 katından fazla tutuklunun bulunduğuna ilişkin Adalet Bakanlığı’nın açıkladı. Cezaevlerinden gelen bilgiler de tutukluların yerlerde yattığına ilişkin bilgiler gelmeye devam ediyor. Sivas E Tipi Cezaevi’nin yönetimi ve gardiyanlar, yerde yatan tutukluların yere battaniye sermesine bile izin vermiyor.
Cezaevi Müdürü’nün koğuşlarda dolaşarak psikolojik baskı uyguladığı ve koğuşlarda herhangi bir tutuklunun mesleğini sorduğu cevap vermediğinde ise makam odasına götürüp işkenceler uyguladığı iddia ediliyor. Koğuşlarda gezerken tutuklulara sürekli kötü sözlerle muamelede bulunduğuna ilişkin bilgiler yer alıyor.
Makumlara ait itiraz ve şikayet dilekçelerini ilgili yerlere ulaştırmadığı ve geri verdiği kaydediliyor. Şikayet dilekçesi veren tutuklulara ise koğuşta psikolojik baskı uyguladığı belirtiliyor.
Interpol’ün, üye devletleri suç, suçlu ve tehditler karşısında bilgilendirdiği ve gerektiği zaman yakalama emri talebi ilettiği sekiz ayrı bülten tipinden en bilineni olan kırmızı bültenle aranan kişilerin arasında Adil Öksüz, Mihraç Ural ve Salih Müslim gibi isimler var.
Uluslararası Polis Teşkilatı’nın (Interpol), Türkiye tarafından çıkartılan 50’ye yakın kırmızı bülteni askıya aldığı öne sürüldü. Sabah gazetesinden Erkam Çoban’ın haberine göre Türkiye, yurt dışında olduğunu değerlendirdiği bazı kişiler için adli makamlarca acil yakalama talebinde bulunurken, Interpol dosyaları ‘siyasi’ bularak beklemeye aldı.
Eş zamanlı olarak hükümetin ‘F..’ olarak tanımladığı örgütün firarisi Adil Öksüz, eski PYD Eş Başkanı Salih Müslim, THKP-C Acilciler üyesi Mihraç Ural gibi isimlerin aralarında bulunduğu 50’ye yakın kişi ile ilgili kırmızı bülten çalışmaları başlatılmıştı.
Kırmızı bülten talepleri onaylandıkları takdirde Interpol, kendisine üye 170 ülkeye bunu yayımlayacak ve Türkiye’nin istediği birçok kişi hakkında yakalama kararı verilmiş olacaktı.
Yakın zaman önce Türkiye, Türkiye kökenli Alman yazar Doğan Akhanlı hakkında kırmızı bülten çıkartmış, yazar İspanya’da gözaltına alınmıştı. Interpol daha sonra Akhanlı hakkındaki kırmızı bülteni sildi.