Connect with us

Editörden

Şahin Alpay: Silivri’de yatanların 30-35 yıl önce Sağmalcılar’da yatanlara üstünlüğü olduğu muhakkak: Koğuşta dilediğimiz zaman yıkanabiliyoruz

Published

on

Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan Zaman Gazetesi Yazarı Şahin Alpay, ikinci bir mektup gönderdi. Alpay, P24 ile paylaştığı mektubunda, 12 Eylül darbesi sonrası Sağmalcılar’da hapis yatanlarla bugün Silivri Cezaevi’nde yatanlara dair kıyaslama yaparak değerlendirmelerde bulunuyor.

Alpay’ın mektubu şu şekilde:

Geçen Mayıs ayında Ümit Aslanbay’ın Ali Sirmen ile yaptığı ve Bir eski Cumhuriyet için başlığıyla yayımlanan söyleşinin ilanını görünce meraklandım; çocuklarımdan hemen bu kitaptan bir nüsha getirmelerini rica ettim.

Daha kitabı okumaya fırsat bulamadan, Sirmen’in şu satırları da içeren yazısı çıktı: Cumhuriyet yazarları yanında “Aynı görüşleri paylaşmadığım Nazlı Ilıcak, Şahin Alpay, Ahmet ve Mehmet Altan için de aynı üzüntüyü ve utancı duyuyorum. Haksız yere yattıklarına inandığım onlar da özgür olmadan kimse gerçek anlamda özgür olmayacak.” (Cumhuriyet, 11 Haziran 2017)

Bu satırların beni ne kadar duygulandırdığını tahmin edersiniz. Hemen çocuklarımdan Sirmen’i arayıp kalbî şükranlarımı iletmelerini istedim. Bilmem, mesajım eline ulaştı mı?

18-19 Eylül’de, 14 ay sonra, ilk duruşmaya çıkana kadar mektup yazma hakkımız yoktu. Silivri’den yazdığım ilk mektup P24’te 3 Ekim 2017’de çıktı. Bu ikinci mektubum, Sirmen’in büyük bir ilgiyle okuduğum anıları üzerine.

1992’de yaşanan Cumhuriyet bölünmesi ve başka konular hakkındaki değerlendirmelerim Sayın Sirmen’den hayli farklı. Kısmet olur, ben de anılarımı yayınlama fırsatını bulursam, bu farklar görülebilir.

Ümit Aslanbay çok isabetli bir şey yapmış, Sirmen’in Cumhuriyet’te Ağustos 2008’de, “Sağmalcılar cezaevinin öyküsü” başlığıyla yayımlanan hapishane anılarını kitabın sonuna eklemiş. Sirmen’in 30-35 yıl öncesine ait hapishane gözlemleriyle benim güncel hapishane gözlemlerimi karşılaştırmak heyecan verici oldu.

Aynı kuşağa mensup olduğumuz Ali Bey anılarında “Ben 12 Eylül’ün, 12 Mart’ın hapishanelerini de mahkemelerini de gördüm. Her ikisi de bugünün sivil mahkemeleri ve hapishanelerinden daha az kötüydü,” diyor. (s. 127) Bu gözlemi, 30-35 yılda nereden nereye geldiğimize dair iyi bir fikir veriyor. Bir de değişmeyene dair gözlemi var: “Üniversiteye başladığımda memleket nasıl kurtulacak diye dertleniyorduk. Hâlâ aynı şeyi konuşuyoruz.” (s. 168) Aynen.

Değişmeyenler bağlamında çok çarpıcı olan, Sirmen’in Sağmalcılar ve benim Silivri gözlemlerimizin hemen tamamen örtüşmesi:

“Türkiye gibi bir ülkede hapse düşmenin utanılacak bir yanı yoktur, ya da övünülecek…” (s. 234)

“Bizi sindirmek için yapılan bu olay karşısında ağlayıp sızlamak değil, hafife almak gerekir.” (s. 235)

“İnsan tecritten/gözaltından çıkıp koğuşa gittiği zaman, tahliye olmuş gibi hissediyor…”(s. 238)

“Hapishaneye hayat okulu derler, doğruymuş…”(s. 253)

“Doğrusu çok pis bir iş olarak gördüğüm bulaşıkta kendi içinde arındığını hissediyorsun…”(s. 254)

“Dünyanın her noktasına aynı uzaklıkta olan mekân, hapishanedir.” (s. 257)

“Kafayı çalıştırsak hiç burada olur muyduk?” (s. 273)

“Televizyonumuz vardı. Ağaçları, çiçekleri, sokakları, caddeleri, kadınları, kedileri, denizleri, dağları beyazcamda da olsa görüyorduk.” (s.280)

“Tek başına volta atarken alır başını gidersin, kimi zaman deniz kıyısına inersin…” (s.291)

Arama: “Koğuş kapıları birden hızla açılır… Gardiyanlar, askerler sert bir tonla emrederler…” (s.304)

O sıra 50’li yaşlarında olan Hüseyin Baş, Sirmen’e “10-15 yıl sonra iki katını yatmaya razıyım…” demiş. (s. 262) Şu sıra 70’li yaşlarımda olan ben bilemiyorum.

Bir tutuklu da Sirmen’e, “Öyle deme Ali ağabey, yaşam hapishanede de güzeldir, demiş.” (s.253)

Ona hiç hak vermiyorum. Ali Sirmen ortalama 90 kişilik koğuşlarda kalmış; ben 3 kişilik koğuşlarda kalıyorum. Hangisi daha iyi? Emin değilim.

2016-2017’de Silivri’de yatanların 30-35 yıl önce Sağmalcılar’da yatanlara nazaran bir üstünlüğü olduğu muhakkak: koğuşta dilediğimiz zaman yıkanabiliyoruz.

Bu mektupla hem Ali Bey’e selam ve saygılarımı gönderiyorum, hem de dost ve okurlarıma hapishane hayatıma dair ilave bilgiler vermiş oluyorum.

Sevgilerimle,

Editörden

Bakan Zeybekci’den Moody’s ve AB’ye: Ne halt edersen et umurumuzda değil

Published

on

By

Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, Denizli’de düzenlenen Türk Eximbank’ın strateji, değerlendirme ve eğitim toplantısında, Türkiye’nin kredi notunu düşüren uluslararası derecelendirme kuruluşu olan Moody’s‘e yüklendi. “Neye göre düşürdün, hangi kriteri dikkate aldın?” diyen Bakan Zeybekci, “Ne halt edersen et umurumuzda da değil. Senin kastını biz gayet iyi biliyoruz, niyetini de biliyoruz. Fırsat bu fırsat deyip, Türkiye üzerindeki kredi ve finans maliyetlerini artırma gayretlerinden başka bir şey değildir. Bu bir tefeci mantığıdır” dedi.

Karahayıt Mahallesi’nde bir otelde düzenlenen Türk Eximbank’ın strateji, değerlendirme ve eğitim toplantısına Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci ile Denizli Valisi Hasan Karahan, Büyükşehir Belediye Başkanı AK Partili Osman Zolan, Türk Eximbank Genel Müdürü Adnan Yıldırım ve Türk Eximbank çalışanları katıldı.

‘AVRUPA BİRLİĞİ’NE TAM ÜYELİK UMURUMUZDA DEĞİL’

Toplantının açılışında konuşan Bakan Zeybekci, dünyanın en hızlı büyüyen ülkesinin Türkiye olduğunu söyledi. Bakan Zeybekci, “Her türlü sağına soluna kulp takabilirler ama kendi ağızlarıyla bazen itiraf etmek zorunda kalıyorlar. Aralık ayında IMF’nin raporunda satın alma gücü paritesine göre 26 bin 500 dolarlık kişi başına düşen milli geliriyle dünyanın 13’üncü büyük ekonomisinin Eximbank’asıyız. Avrupa’nın 5’inci büyük ülkesinin Eximbank’asıyız. Hedef olarak mutlaka dünyanın ilk 10 büyük ekonomisi, Avrupa’nın da ilk 3 büyük ekonomisinden biri olacağız. Hedef olarak, ‘Avrupa Avrupa’ dediğimiz zaman da birileri şöyle sanıyor: ‘Bunların işi gücü yok, bunlar illaki Avrupa Birliği’ne ölüp tutuşuyorlar, Avrupa Birliğine illaki girmek istiyorlar.’ Yok böyle bir derdimiz bizim. Bizim derdimiz başka. Atatürk muasır medeniyet dediğinde Avrupa Birliği yoktu daha, hayali bile yoktu. Birbirlerini boğazlamakla meşguldüler. Biz evrensel standartlardaki ülkemizi refah seviyesine, insan hakları, özgürlükler, çevre hassasiyetleri, sağlık, teknoloji, bilim standartlarına çıkarmak için kendimize hedef olarak gördük. Biz o hedefe ulaştığımızda, bizim için bunun enstrümanlarından biri de Avrupa Birliğine tam üyelik süreci, yani bu kaldıracı kullanmak gibi de menfaatimize olabilir, bunu kendimize stratejik hedef olarak görüyoruz. Biz o hedefe ulaştığımızda Avrupa Birliği’ne tam üye olup olmamak bizim işimiz değil, açıkça söylüyorum umurumuzda da değil. O, o günün Türkiye’sinin vereceği bir karardır, tam üye olup olmamakla ilgili. Buna ne onlar karar verebilir, ne de biz karar verebiliriz. Ama hedefimiz, o hedefe ulaşmak. Onun içindir zaten bütün yolculuğumuz” diye konuştu.

‘BUNLARINKİ TEFECİ MANTIĞI’

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s’in Türkiye’nin kredi notunu ‘Ba1’den ‘Ba2’ye düşürmesine tepki gösteren Zeybekci, şunları söyledi:

“Yine geçen hafta bir kredi derecelendirme kuruluşunun Türkiye’yle ilgili not düşürmesi… Neye göre düşürdün, hangi kriteri dikkate aldın? Avrupa Birliği’nin toplam geri dönmeyen kredi hacmi 1.2 trilyon dolar. AB üyesi ülkelerden birinde geri dönmeyen kredilerin milli gelire oranı yüzde 60’ın üzerinde. Bizimki yüzde 3 bile değil. Türkiye’nin notunu düşürüyor, onunkini artırıyor. Ne halt edersen et umurumuzda da değil. Senin kastını biz gayet iyi biliyoruz, niyetini de biliyoruz. Fırsat bu fırsat deyip, Türkiye üzerindeki kredi ve finans maliyetlerini artırma gayretlerinden başka bir şey değildir. Bu bir tefeci mantığıdır. Ne kadar itibarının olduğunu da gösterdi millet. Öyle bir karar açıkladın, ardından ekonomi ve finans piyasalarının sana verdiği tepki sıfır. Sana verdiği itibar sıfır. Bunları bileceğiz, mesafemizi koruyacağız. İlişkilerimiz menfaat ilişkisi olacak. Bunları asla dikkate almayacağız. 29 Mart’ta Türkiye’nin büyüme rakamları açıklanacak. Söylüyoruz: 2017 yılında 2016 yılına göre verdiğimiz yatırım teşvik belgeleri yüzde 81 rakamsal olarak arttı, 175 milyar lira. Bunlar 2018’de yatırıma dönüşecek. Belgesini vermediğimiz 100 milyar liralık yatırımcı bekliyor. 2018 yılında dolar bazında 100 milyarlık özel ve reel sektör yatırımı olacak. Yatırımların büyümeye katkısından dolayı 2018 yılında Türkiye’nin büyüme performansı 2017 gibi yüksek olacak diyoruz. 2018 yılıyla ilgili beklentilerimiz ve ihracatın artması, üretimin de büyümeye etkileri yüksek gelecek ve bunlar yine mahcup olacaklar.”

Continue Reading

Editörden

6 bin kişi telefona bakarken ölüyor

Published

on

By

ABD’de yapılan bir araştırmaya göre 6 bine yakın yayanın yürürken hayatını kaybettiğini ifade eden İstanbul Aydın Üniversitesi VM Medical Park Hastanesi Klinik Psikoloji Uzmanı Özlem Kelle, bu sayının her yıl katlanarak arttığını söyledi. Bunun asıl nedeninin ise akıllı telefonlar olduğunu belirten Klinik Psikolog Özlem Kelle, “Akıllı telefonların kullanımına kadar sürücülerden kaynaklı trafik kazaları yaygındı. Son dönem yapılan araştırmalar gösteriyor ki, akıllı telefonların hayatımıza girmesiyle birlikte yayalardan kaynaklanan kazalarda artış var. Yayalar açısından baktığımızda, yol boyunca hem yürüyor olmak hem de mesaj ya da aramayla bir kişiyle irtibat halinde olmak, sosyal medya ile ilgileniyor olmak dikkatte bölünmeye sebep oluyor. O an karşıya geçiyorsak, tehlikeli bir yerdeysek, caddeye, trafiğe odaklanmak yerine zihnimiz başka yerde olduğundan kazalar kaçınılmaz oluyor” dedi. Kelle, Türkiye’de akıllı telefon kullanımın trafik kazalarıyla ilişkisine dair bir araştırma olmadığını vurguladı.

Depresif karakter yaratıyor

Teknolojik cihazların hayatımızı işgal ettiğini belirten Kelle, “Ne kadar çok teknolojik cihazlara maruz kalıyorsak, günlük rutinimizden, keyif alacağımız şeylerden kendimizi o kadar mahrum bırakıyoruz. O da bizi andan koparmaya, en sonunda tükenmişlik sendromuna, hatta hayattan zevk almamaya kadar götürüyor” dedi

Continue Reading

Editörden

Meral Akşener: İki ayyaş dedikleri cumhuriyet kurucularının karşısında hazır ola geçtiler

Published

on

By

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin il başkanlığı binasının açılışını yapmak ve il kongresine katılmak için Konya’ya geldi. Kent merkezinde kalabalık bir grup partili tarafından karşılanan Akşener, Mevlana Müzesi’ni ziyaret edip, Mevlana’nın sandukası başında dua etti.

Akşener daha sonra partisinin Konya İl Başkanlığı binasının açılış töreninde halka seslendi. Tek hedeflerinin konuşan bir Türkiye oluşturmak olduğunu ifade eden Akşener, ”Tek bir hedefimiz var. O da konuşan Türkiye. Türkiye konuşabilseydi, Türkiye müzakere edebilseydi, Türkiye kutuplaşmanın dışına çıkabilseydi, erkeklerin, çocukların, kadınların sesine kulak verebilseydi. Bugün Afrin’i konuşuyor olmazdık” dedi.

’15 TEMMUZ’DA MİLLET OLMASA, DEVLET GİTMİŞTİ’

FETÖ ve 15 Temmuz darbe girişimine değinen Akşener, şunları söyledi:
”FETÖ meselesini mecliste defalarca konuşanlar oldu. Pek çok bugün bakanlık koltuğunda oturan Adalet Partisi milletvekilleri ve yöneticileri toz kondurmadılar. FETÖ terör örgütü üzerinden tanım yapanları, kafir ilan ettiler, hain ilan ettiler. O gün kulaklarını açsalardı, 15 Temmuz olmazdı. 15 Temmuz’da bu millet, siz, devleti sokaktan toplayıp getirdiniz. Eğer millet olmasaydı, devlet gitmişti. Boş yere kimse kabadayılık yapmasın.”

AFRİN GEÇ KALMIŞ BİR MÜDAHALEDİR

Afrin’e yönelik yapılan müdahalenin daha önce yapılması gerektiğini ifade eden Akşener, şöyle konuştu:

”Bugün de Türkiye’nin dış politikası konuşulmaya konuşulmaya, sizlere kulak verilmeye verilmeye, getirildiği noktadan, o çukurdan çıkarılmak için Mehmetçik can veriyor, şehit oluyor. Cenabı hak hiçbirinin ayağına taş değdirmesin. Elbette ordumuzun ve kahraman Mehmetçiğin arkasındayız. Afrin geç kalmış bir müdahaledir. Mutlaka Menbiç’in, mutlaka Fırat’ın doğusunun harekatın bünyesinde devam ettirilmesi ve harekatın bünyesinde yer alması, Türkiye’nin bekası için önemlidir. Ama bugüne gelmeyebilirdik. Eğer Türkiye konuşuyor olsaydı, sizi ve bizi dinliyor olsalardı, Türkiye’nin güney sınırlarında, Irak ve Suriye’nin bir bölümünde ve Suriye’nin geri kalanında Rusya ve Amerika Birleşik Devletleri ile komşu olmazdık.”

ŞEKER FABRİKALARI

Şeker fabrikalarının özelleştirilecek olmasına da tepki gösteren Akşener, Başbakan Binali Yıldırım’ın, fabrikaların 5 yıl boyunca kapatılmayacağı yönündeki açıklamasını da eleştirdi. Akşener, ”Sayın Başbakan çıkmış diyor ki, ‘5 sene boyunca kapanmayacak.’ Bu mantıkla siz kaç yıl sonra Türkiye’nin kapısına kilit vuracak, Türkiye’yi kapatacaksınız. Siz demek ki, şeker fabrikalarını 5 yıl sonra kapatmak için satıyorsunuz. Buradan ilan ediyorum, satamayacaksınız. Peşinizde ve ensenizde olacağız. Alıştınız muhalefete ver yesin, ört uyusun. Hadi bakalım, yüreğiniz yetiyorsa, her şeker fabrikasının önünde her hafta İYİ Partililer olacak. Ya millete ya halka vereceksiniz ya da satamayacaksınız” dedi.

HER 29 EKİM VE 23 NİSAN’DA HASTALANIYORLARDI

“Başkan Meral” sloganları üzerine Akşener, ”Siz böyle bağırıyorsunuz da, adamın uykusu kaçırıyor. Siz Meral başkan dediniz, Türkiye değişti. İki ayyaş dedikleri cumhuriyet kurucularının karşısında hazır ola geçtiler. Hepimizden ne kadar Atatürkçü olduklarını anladık. Her 29 Ekim, 23 Nisan’da hastalanıyorlardı. İYİ Parti kuruldu, meğer turp gibiymişler. Sağlıklarına iyi geldik. Ben bedava demiyorum, milletimize iyi gelecek, ama en fazla da Ak Partililere iyi gelecek” diye konuştu.

Akşener, şeker üretiminde önde gelen Fransa ve Almanya’da nişasta bazlı şeker üretiminin yüzde 1’in altında, Türkiye’de ise yüzde 15 civarında olduğunu ve bunun yüzde 25’lere çıkacağını belirtti.

Akşener, ”Bilim adamları diyor ki; nişasta bazlı şeker şişmanlığı ve obezliği artırıyor. Son dönemlerde diyorlar ki; kısırlığı artırıyor. Hem bir taraftan 3 çocuk diyeceksiniz, hem bir taraftan zürriyetimize göz dikeceksiniz” diye konuştu.

Continue Reading

Çok Okunanlar