Connect with us

Manşet

Sur’da ‘Toledo’ hayali: 40 tescilli tarihi yapı yıkıldı

Published

on

Sokağa çıkma yasaklarıyla, çatışmalı süreçte ve sonrasında Diyarbakır’da Sur’un 6 yasaklı mahallesi yıkım ve kentsel dönüşüm çalışmaları devam ediyor. İktidar tarafından yıkılan mahalleler için “Sur’u Toledo gibi yapacağız” sözlerinin üzerinden 2 yıla yakın süre geçmesinden sonra Sur’da yapılan dönüşüm ve restorasyon çalışmalarında tescilli değirmenin de içinde olduğu 40 tescilli tarihi yapının yıkıldığı iddia edildi. Üstüne belediyeye atanan kayyım Kültürel ve Turizm Daire Başkanlığının ismini değiştirdi. Sur’un tarihi dokusunun yok edildiğini dile getirilen dönüşüm için akıllara “Böyle mi Toledo yapacaklar” sorusunu getiriyor.

Yaşanan durum üzerine kayyım atanmadan önce Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin Kültür ve Turizm Daire Başkanlığını yapan eski Diyarbakır Müze Müdürlüğü yapmış Nevin Soyukaya

Evrensel’den Serpil Berk‘e konuştu. 40 tescilli yapının yıkıldığını söyleyen Soyukaya, kayyımın kentin tarihi geçmişini sildiğini dile getirdi. “Yapılan makyaja fonda ses arıyorlar” diyen Soyukaya, “Turizm bileşenlerini toplayıp cazibe merkezi yapacağız diyorlar neyi görecek turist? Sizin o yaptığınız cafcaflı sokaklara, caddelere Diyarbakır’ın olmayan yapılara mı gelecek turist? Geçmişe dair hiçbir iz vermeyen, her yerde olan kimliksiz bir kente gelir mi turist” diye sordu.

‘Geçmişe dair izler siliniyor’

“Bizim yapılan projelerde birilerine bir an önce yapalım gösterelim kaygımız yoktu” diyen Soyukaya, “Şimdi öyle bir şey yok, kepçelerle kazılar yapıldı, alttaki arkeolojik alanlara zarar verildi, çimler ekildi, ağaç dikildi, sert zemin taşı getirilip park yapıldı. Bir yandan yıkıp öbür taraftan düzelterek bu kente bir şey yaptım denmesin. Konya’da restore edilen çarşının tıpa tıp aynısıdır Gazi Caddesi’ndeki dükkanlarda yapılan, buraya ait olan sadece dükkan kenarlarına yapılan bazalttır. Tarihi bir kenti güzelleştiriyoruz diye yapılan kadar o kente zarar veren bir şey olamaz, siz belleği değiştiriyorsunuz. Bir kentin geçmişine dair izlerini yok ediyorsunuz. Doğru olan Ankara’da oturup planlayıp dayatmak değildir. Bu kentin aktörlerini dahil etmeden yaptığınız hiçbir şey bu kente uymaz kimse kusura bakmasın” dedi.

Neyi görecek turist?

UNESCO’nun bir yeri dünya mirası yaparken özgünlük, otantiklik ve bütünlük aradığını dile getiren Soyukaya, “Turist de bunu arar insanıyla, mimarisiyle, kentsel dokusuyla korunmuşsa orası cazibe alanıdır. Sur için böyle bir şeyden söz edemeyiz. Yüzde 50’si insansızlaştırılmış bir alandan bahsediyoruz.Yapılan makyaja fonda ses arıyorlar. Turizm bileşenlerini toplayıp cazibe merkezi yapacağız diyorlar neyi görecek turist? Geleneksel üretim mi ticari ilişki mi, yaşam mı var, şehir mi var? Sizin o yaptığınız cafcaflı sokaklara, caddelere Diyarbakır olmayan yapılara mı gelecek turist? Orijinalini yıkıp altta arkeolojik alanlarını çim sererek kapattığınız parka mı gelecek? Sormak isterim İç Kale’yi düşünün Saray Kapı’dan içeriye girdiniz sağ tarafta kentin tüm katmanlarını görebileceğiniz bir arkeolojik parkı gezip ondan sonra Artuklu kemerinden içeri girip, müzeyi gezip kafesinde bir çay yudumlayıp, binlerce yıldır yaşayan Dicle Vadisi’ni izlemek midir albenili olan bir turist için yoksa yeni, geçmişe dair hiçbir iz vermeyen, her yerde olan kimliksiz bir kente mi gelir turist” diye sordu.

Kültürel Miras daire başkanlığını kapattılar

Kayyımdan sonra çalıştığı daire başkanlığının kapatıldığını söyleyen Soyukaya, “Onlar da farkındalar aslında; kültürel miras, değer kalamadığı için daire başkanlığını kapattılar. Çünkü korunmaya değer bir şey yok artık. Ağustos 2016’da alan başkanlığını bir torba yasayla kapatıp belediyeden aldılar. Çünkü biz yanlışları belgeleyip UNESCO’ya iletiyorduk bu da hoşlarına gitmiyordu. Alan Başkanlığını Kültür Bakanlığına devrettiler. Kültürel değerleri yok ettiklerinin onlar da farkında. Kayyımdan sonrada Kültürel Miras ve Turizm Daire Başkanlığı kaldırılmış, kapatılmış. Niye? ihtiyaç yok herhalde. Çünkü kültürel değeri bu kentte yok ettiklerinin onlar da farkında. KUDEB gibi teknik bir birim kültür sanat dairesine bağlanmış. Kültürel, tarihi, mimari yapıların korunması için çalışan teknik bir birim. Kültürel mirası korumak yaşatmak gibi bir dertlerinin olmadığını da gösterir o daireyi kapatmak. Yapılan yanlışı örtmek için görüntüyü düzeltmek, kiri halının altına süpürmek gibi işler yapıyorlar. Demek ki yaptığı yanlışı biliyorlar ve bir an önce örtmek gibi bir dertleri var” dedi.

Değirmeni önce yıkıp sonra tescilden kaldırmışlar

Hz. Süleyman Camii’nin etrafına yapılan parkla tescilli değirmenin yıkıldığını söyleyen Soyukaya, alanın aslında Höyük alanı olduğunu dile getirdi. Bu alanın kentin ilk kurulduğu alan olduğunu belirten Soyukaya, “Amida Höyük orada bütün o alan da höyüğün etekleridir. Dolayısıyla bu kentin çok medeniyetli olduğunu göğsünü gere gere söylüyorlar ve bu medeniyetlerin merkezi İç Kale’dir. Amida höyük tescilli arkeolojik alandır. Katmanların çok bariz olduğu bir alan. 2000’li yılların başında belediyenin yaptığı kanalizasyon çalışmasında orada bir Roma hamamı bulmuştuk. Mozaiğini müzeye taşımıştık. Roma hamamı toprak altında sağlam bir şekilde duruyordu. Yine yazılı kaynaklarda geçen amfi tiyatro var, Artuklu cami, Akkoyunlu yapısı gibi farklı dönemlere ait yapılar vardı o alanda. Bu nedenle biz de müze projesini yaptığımızda Saray Kapı’dan içeri girildiğinde bugünkü park yapılan alanda bütün kentin katmanlarını, tarihini açığa çıkararak sergilemek istiyorduk. 7 bin yıllık şehir diyoruz ama bunu nereden kanıtlayacağız işte tam da buradan kanıtlayacaktık. Müzede de taşınır eserleri sergileyecektik. Orası arkeoloji parkı ve müzesiyle gelen ziyaretçilerin bu kenti anlayabilecekleri, bu kentin kültürel ve dinsel zenginliğini her yönüyle görüp ikna olabilecekleri belgelerini görecekleri bir alan olacaktı. UNESCO sürecinde alan yönetim planına burayı arkeolojik park diye işlemiştik ve burayı dünya mirasları alanına dahil ettik. Bu dünya mirasını ortaya çıkardığımızda asıl o zaman turizme hizmet edecektik. Toprak üstünde bir değirmen vardı. İç Kale aynı zamanda bir su kaynağının olduğu alan bu yüzden yapılan parkın olduğu yerde bir tarım alanı vardı. Değirmenler var orada, kaynak su ilk olarak orada ki değirmene gelip oradan Hevsel’deki değirmenlere ulaşıyordu. Bu tescilli yapı oradaki park yapılırken yok oldu, izini sildiler. Değirmeni önce yıkıp sonra tescilden kaldırmışlar” diye konuştu.

‘1800’e yakın yapının yıkıldığını tespit ettik’

“Ağustos ayına kadar uydu fotoğrafları üzerinden kadastral planı çakıştırarak yaptığımız karşılaştırmada 1800’e yakın yapının yıkıldığını tespit ettik. Bununla beraber 100’e yakın çevresel yapı, 40 küsur tescilli yapı da yıkılmıştı” diyen Soyukaya, “Tabii şimdi hasarlı olanlar da yıkıldı. Alana girip tespit yapmamıza izin vermediler. Basından, orada çalışanların çektiği fotoğraflardan, uydu fotoğraflarından çatışmalar sonrası yıkılmamış, kurşun dahi değmemiş sokakların varlığını gördük şimdi o sokaklar da yok. Dolayısıyla bu kentin çatışmalı süreç sonrası tahribatını ikiye ayırmak lazım çatışma döneminde gördüğü tahribat ve çatışmalı dönem sonrasında gördüğü tahribat diye. Bu kent asıl tahribatı çatışmalardan sonraki süreçte iş makineleriyle topraktan kazınıp atılan yıkımla gördü. Dünyada savaş yaşayan bir çok yer var Suriye’de uçaktan bombalanan tarihi kentlerde Sur’da yapılan yapılmıyor. Bugün Suriye Halep’te uzmanlarını alana çıkarıp tespit yaptırıyor, tarihi alanlardaki tahribatın ölçeğini tespit edip, sonrasında oraya yapılacak müdahaleyi belirliyor. Yapılması gereken, doğru olan bu. Burada topraktan kazınarak atıldı her şey neden? Geri dönüşü olmasın, var olan tarihi şehir devam etmesin, mekan üzerinden şekillendirilmeye çalışılan bir toplum anlayışı olduğu için” dedi.

‘Roma’dan kalma sokaklar yıkıldı’

Yapılanın kentin kültürel alanının yoksullaşması anlamına geldiğini ifade eden Soyukaya, “Bütün bu yapılanlar bu kentin özüyle çelişkilidir. Yapılan her şey burayı bilmemek. Bu kenti niye yıkıp yeniden yapıyorsunuz? Bu kenti yıkıp yeniden yapmak tarihi var etmek midir? Tam tersi önce yok edip sonrasında imitasyon bir şehir yaratıyorlar ben bunu anlamış değilim. Yeni olan, Diyarbakır değildir. Yenide otantiklik yoktur, ancak taklit yaparsınız. 2016 da koruma amaçlı imar planını yeniden revize ettiklerinde Sur’un o daracık sokaklarını yok ettiler. Roma döneminden gelen o sokaklar yok edildi. Yaptıkları yeni yapılar zemin artı 1 kat olsa ne olur. Özgün Diyarbakır evleri dışa kapalı, küçücük kapılarla sokağa açılır. Oldukça dar bir birini kesen sokaklar vardır. Bu sokakları hareketlendiren nedir? Camlarda ki, kapılardaki detaylar, sokaklarda ki çeşmeler, zeminin döşemesi bunlar sokağa kimlik verirdi. Ama şimdi 1.5 metre yükseklik vererek avluyu avlu olmaktan çıkardılar. Sadece taş kaplayarak zemin artı bir kat yaparak Diyarbakır evi yapmış olmuyorsunuz. Siz evleri yok ederseniz, kentin tüm ögelerini yok edip sadece bir iki yapıyı koruma altına alırsanız bir kentten söz edemezsiniz” dedi.

Genel

Tutuklanan TTB Başkanı Fincancı’nın sözleri ‘ifade özgürlüğü’ kapsamına girer mi?

Published

on

By

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Şebnem Korur Fincancı’nın “terör propagandası” yaptığı suçlamasıyla tutuklanması bir kez daha ifade özgürlüğünün ne olduğu, kapsamı ve sınırları hakkında tartışmaların başlamasına yol açtı.

Şebnem Korur Fincancı, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hakkında yürütülen soruşturma kapsamında dün “terör örgütü propagandası” yapmak ve “Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, devletin kurum ve organlarını aşağılamak” suçlamalarıyla tutuklandı.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı bugün Fincancı ve TTB merkez yönetiminin görevden alınmasını da istedi.

Fincancı 20 Ekim’de PKK’ya yakın Medya Haber TV’de katıldığı bir yayında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin PKK’ya karşı “kimyasal silah kullandığı” iddialarıyla ilgili değerlendirmelerde bulunmuş, iddiaların bağımsız heyetlerce incelenmesi gerektiğini söylemişti.

TSK, KUZEY IRAK OPERASYONLARINDA KIMYASAL SILAH KULLANDI IDDIASI

18 Ekim’de PKK’ya yakın medya organlarında TSK’nın Kuzey Irak’taki bazı operasyonlarda “kimyasal silah kullandığı” öne sürüldü, iddiaya dayanak olarak çeşitli görüntüler paylaşıldı.

Şebnem Korur Fincancı iki gün sonra PKK’ya yakın Medya Haber TV’de katıldığı bir yayında, ortada bu tür iddiaların ve ölümün olduğu bir durumda, Birleşmiş Milletler’in Minnesota Protokolü ilkeleri gereği, bu iddiaların bağımsız heyetlerce incelenmesi gerektiğini söyledi ve şu ifadeleri kullandı:

“Görüntüleri daha önce de bir hekim olarak incelemiştim ve belli ki sinir sistemini doğrudan tutan toksik gazlardan, zehirli gazlardan, kimyasal gazlardan biri kullanılmış durumda.”

Minnesota Protokolü, adli nitelikli otopsilerin tamamının, muhakkak adli tıp uzmanı veya adli patologlar tarafından ve tam donanımlı otopsi birimlerinde yapılmasını öngörüyor.

Bu iddiaların ardından Halkların Demokratik Partisi (HDP) TBMM’ye Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın yanıtlaması istemiyle soru önergesi verdi.

Milli Savunma Bakanlığı’nın basın açıklamasında “Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından kimyasal silah kullanıldığına yönelik iddiaların tamamen asılsız ve gerçek dışı olduğu” belirtildi.

Şebnem Korur Fincancı, hakkında soruşturma başlatılmasının ardından medyaya yaptığı açıklamalarda söylediklerinin iddiaların araştırılmasını savunmaktan ibaret olduğunu vurguladı. Ancak Fincancı, AKP iktidarinin hedef göstermesi uzerine tutuklandı.

BBC NEWS Turkce

Continue Reading

Manşet

Sivas E Tipi yönetimi ve gardiyanlar işkence suçu işliyor

Published

on

By

Cezaevinde tutuklulara yönelik kötü uygulamalar ilişkin gelen bilgiler arasında; “2 günde bir musluklardan 1.30 saat su veriliyor, sadece 3 kova var suyu koydukları kova fazla olursa geri alıyor döküyorlar. Koğuşta kantinden para karşılığında alınan suya da el koyuyorlar” şeklinde bilgiler geliyor. 

TUTUKLULAR YERDE YATIYOR VE BATTANİYE SERİLMESİNE İZİN VERİLMİYOR

Cezaevlerinde kapasitenin en az 2 katından fazla tutuklunun bulunduğuna ilişkin Adalet Bakanlığı’nın açıkladı. Cezaevlerinden gelen bilgiler de tutukluların yerlerde yattığına ilişkin bilgiler gelmeye devam ediyor. Sivas E Tipi Cezaevi’nin yönetimi ve gardiyanlar, yerde yatan tutukluların yere battaniye sermesine bile izin vermiyor. 

ŞİKAYET DİLEKÇESİ YAZAN TUTUKLULARA PSİKOLOJİK ŞİDDET UYGULUYOR

Cezaevi Müdürü’nün koğuşlarda dolaşarak psikolojik baskı uyguladığı ve koğuşlarda herhangi bir tutuklunun mesleğini sorduğu cevap vermediğinde ise makam odasına götürüp işkenceler uyguladığı iddia ediliyor. Koğuşlarda gezerken tutuklulara sürekli kötü sözlerle muamelede bulunduğuna ilişkin bilgiler yer alıyor. 

Makumlara ait  itiraz ve şikayet dilekçelerini ilgili yerlere ulaştırmadığı ve geri verdiği kaydediliyor. Şikayet dilekçesi veren tutuklulara ise koğuşta psikolojik baskı uyguladığı belirtiliyor. 

Continue Reading

Manşet

Interpol, Türkiye’den gelen kırmızı bültenleri beklemeye aldı

Published

on

By

Interpol’ün, üye devletleri suç, suçlu ve tehditler karşısında bilgilendirdiği ve gerektiği zaman yakalama emri talebi ilettiği sekiz ayrı bülten tipinden en bilineni olan kırmızı bültenle aranan kişilerin arasında Adil Öksüz, Mihraç Ural ve Salih Müslim gibi isimler var.

Uluslararası Polis Teşkilatı’nın (Interpol), Türkiye tarafından çıkartılan 50’ye yakın kırmızı bülteni askıya aldığı öne sürüldü. Sabah gazetesinden Erkam Çoban’ın haberine göre Türkiye, yurt dışında olduğunu değerlendirdiği bazı kişiler için adli makamlarca acil yakalama talebinde bulunurken, Interpol dosyaları ‘siyasi’ bularak beklemeye aldı.

Eş zamanlı olarak hükümetin ‘F..’ olarak tanımladığı örgütün firarisi Adil Öksüz, eski PYD Eş Başkanı Salih Müslim, THKP-C Acilciler üyesi Mihraç Ural gibi isimlerin aralarında bulunduğu 50’ye yakın kişi ile ilgili kırmızı bülten çalışmaları başlatılmıştı.

Kırmızı bülten talepleri onaylandıkları takdirde Interpol, kendisine üye 170 ülkeye bunu yayımlayacak ve Türkiye’nin istediği birçok kişi hakkında yakalama kararı verilmiş olacaktı.

Yakın zaman önce Türkiye, Türkiye kökenli Alman yazar Doğan Akhanlı hakkında kırmızı bülten çıkartmış, yazar İspanya’da gözaltına alınmıştı. Interpol daha sonra Akhanlı hakkındaki kırmızı bülteni sildi.

Continue Reading

Çok Okunanlar