Kürt yetkililer Devlet Başkanı Beşar Esad’ın yalnızca Afrin’in güneyinde bir “insani koridora” izin verdiğini ve buradan Afrin’deki siviller ve savaşçılara gıda ve ilaç gönderildiğini söylüyor.
Fakat hükümetin kontrolündeki bu koridor bir “insani koridorun” ötesinde. Afrin’e ulaşmanın tek yolu olan bu koridor, ilerleyen Türk askerlerine karşı durmak isteyen Kürt savaşçıları dış dünyaya bağlayan hayat kurtarıcı bir işlev görüyor.
Gönüllü Kürt savaşçılar, doktorlar, diplomatlar, Iraklı Kürt milletvekilleri ve yabancı gazeteciler geçtiğimiz haftalarda bu rotayı kullanarak bölgeye geldi.
Suriyeli Kürtlerin liderliğindeki Afrin yönetimi, Suriye ordusunu Türkiye’nin harekatına karşı sınırları korumak için resmen davet etti.
Fakat Şam şimdiye kadar bu yönde bir askeri adım atmaktan kaçındı.
Bunun arkasında muhtemelen Ankara’yla cephede karşı karşıya gelmeme isteği yatıyor.
Suriyeli yetkililer söylemlerinde bu fikri destekleseler de sahada buna yönelik bir adım atılmadı.
Kuşatma altında
Afrin uzun zamandır üç taraftan Türkiye, Suriyeli isyancılar ve cihatçılar tarafından kuşatılmış durumda.
Bu cihatçıların arasında eski adıyla El Nusra’nın liderlik ettiği Heyet Tahrir Şam örgütü de bulunuyor.
Afrin’in güneyinde hükümetin elinde bulunan bölge Kürtler ve müttefiklerinin Afrin’e girip çıkabilmesi için tek yol.
Eğer Şam bu hattı kapatırsa Afrin dört yandan kuşatılmış olur ve Afrin’de Türkiye’ye karşı verilen savaşı zayıflatır.
Bunun yerine hem Türkiye’yi hem Kürtleri zayıflatmak taktiksel olarak Suriye hükümetinin kısa vadede çıkarına.
Fakat Şam elbet bir noktada Afrin hakkında stratejik bir karar vermek zorunda kalacak: Ya buradaki Kürtlerle ortak bir yönetim kuracak (ülkenin diğer yerlerindeki örneklerde olduğu gibi) ya da burayı Türkiye ve Türkiye’nin desteklediği isyancılara bırakacak.
Afrin’de savaş nasıl ilerlerse ilerlesin savaşı bitirmek için Suriye hükümeti kritik bir role sahip.
Müdahale
Suriyeli Kürt yetkililer Afrin’e yönelik saldırıların ülkedeki Kürt otonomisini zayıflatmak isteyen Şam, Ankara, Tahran ve Moskova’nın kapalı kapılar ardında uzlaşmasıyla gerçekleştiğini savunuyor.
Suriye’nin kuzeydoğusundaki Kürt yönetimi ABD’ye daha yakın duruyor.
Fakat Kürtler buna rağmen Suriye ordusunu Afrin’in sınırlarını korumak için davet etti.
YPG Genel Komutanı Sipan Hemo “Suriye ordusu Afrin’i Türk saldırılarından kurtarmalı” dedi ve ekledi:
“Suriye rejimi her zaman buranın Suriye’nin bir parçası olduğunu savunuyordu. Biz de ‘Eğer burası Suriye’nin bir parçasıyla görevinizi yapın’ diyoruz.”
‘Suriye Arap toprağı’
Suriye hükümeti ülkedeki Kürtlerin bağımsızlığına uzun süredir karşı çıkıyor.
Fakat son dönemde Şam yönetimi Kürtlerin liderliğindeki güçlerin kontrolünde olan bölgelerde bir öz yönetim kurulmasını tartışmaya hazır olduklarını açıkladı.
Türkiye’nin Afrin’e yönelik operasyonunun başlamasından bir gün önce Şam, Suriye hava sahasına girecek her uçağı düşürmekle tehdit etti. Fakat bu henüz gerçekleşmedi.
Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim da Türkiye’nin operasyonunu bir işgal olarak tanımladı.
Operasyonun başlamasıyla birlikte Suriye devlet televizyonu Afrin’den canlı yayınlar yaptı.
Fakat Suriye devlet medyasının söylemlerinde Afrin’in Arap kimliği vurgulanırken “egemen Suriye Arap Cumhuriyeti’nin bir parçası” olduğu aktarılıyor.
Hükümetten yapılan açıklamalarda ise Afrin’in “Suriye Arap topraklarının ‘özel bir parçası’ olduğu” söyleniyor.
Afrin’de 6 Şubat’ta Kamışlı ve Haseke’den otobüslerle gelen çok sayıda kişinin de katıldığı gösteride Türkiye’nin bölgeye yönelik operasyonu protesto edildi
Jeopolitik
Suriye’deki iç savaşı jeopolitiği Suriyeli Kürtleri, savaşa dahil olan süper güçlerle ve Suriye hükümetiyle ilişkiler konusunda ikiye bölgü.
Ülkenin kuzeydoğusunu kontrol eden Kürtlerin liderliğindeki ABD destekli Suriye Demokratik Güçleri açıkça ABD yanlısı.
SDG’nin medyadaki söylemi Esad karşıtı. Suriye hükümetiyle karşılıklı olarak birbirlerini ihanetle suçlayan açıklamalar yapıyorlar.
Fakat Afrin’deki Kürtler Suriye hükümeti ve Rusya’yla daha yakın bağlara sahip.
Kürt yetkililere göre bunun nedeni Rusya’nın Afrin’de daha etkin olması ve ABD’nin burada Kürtleri Türkiye’nin tehdidinden koruyacak bir varlığının bulunmaması.
Fakat Rus güçleri Türkiye’nin operasyonundan kısa süre önce Afrin’den çekildi ve Moskova, Ankara’nın Suriye hava sahasını kullanmasına izin verdi. Bu durum Kürtlerin Moskova’yı ihanetle suçlamasına yol açtı.
Ama Kürtler son dönemde Rusya’ya yönelik eleştirilerinin tonunu düşürmüş durumda.
Bunun nedeni de muhtemelen Rusya’nın Suriye ordusunun bölgeye asker göndermesine engel olmamasını sağlamak. Zira böyle bir hamle yalnızca Moskova’nın yeşil ışık yakmasıyla mümkün olabilir.
BBC TÜRKÇE
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Şebnem Korur Fincancı’nın “terör propagandası” yaptığı suçlamasıyla tutuklanması bir kez daha ifade özgürlüğünün ne olduğu, kapsamı ve sınırları hakkında tartışmaların başlamasına yol açtı.
Şebnem Korur Fincancı, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hakkında yürütülen soruşturma kapsamında dün “terör örgütü propagandası” yapmak ve “Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, devletin kurum ve organlarını aşağılamak” suçlamalarıyla tutuklandı.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı bugün Fincancı ve TTB merkez yönetiminin görevden alınmasını da istedi.
Fincancı 20 Ekim’de PKK’ya yakın Medya Haber TV’de katıldığı bir yayında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin PKK’ya karşı “kimyasal silah kullandığı” iddialarıyla ilgili değerlendirmelerde bulunmuş, iddiaların bağımsız heyetlerce incelenmesi gerektiğini söylemişti.
TSK, KUZEY IRAK OPERASYONLARINDA KIMYASAL SILAH KULLANDI IDDIASI
18 Ekim’de PKK’ya yakın medya organlarında TSK’nın Kuzey Irak’taki bazı operasyonlarda “kimyasal silah kullandığı” öne sürüldü, iddiaya dayanak olarak çeşitli görüntüler paylaşıldı.
Şebnem Korur Fincancı iki gün sonra PKK’ya yakın Medya Haber TV’de katıldığı bir yayında, ortada bu tür iddiaların ve ölümün olduğu bir durumda, Birleşmiş Milletler’in Minnesota Protokolü ilkeleri gereği, bu iddiaların bağımsız heyetlerce incelenmesi gerektiğini söyledi ve şu ifadeleri kullandı:
“Görüntüleri daha önce de bir hekim olarak incelemiştim ve belli ki sinir sistemini doğrudan tutan toksik gazlardan, zehirli gazlardan, kimyasal gazlardan biri kullanılmış durumda.”
Minnesota Protokolü, adli nitelikli otopsilerin tamamının, muhakkak adli tıp uzmanı veya adli patologlar tarafından ve tam donanımlı otopsi birimlerinde yapılmasını öngörüyor.
Bu iddiaların ardından Halkların Demokratik Partisi (HDP) TBMM’ye Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın yanıtlaması istemiyle soru önergesi verdi.
Milli Savunma Bakanlığı’nın basın açıklamasında “Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından kimyasal silah kullanıldığına yönelik iddiaların tamamen asılsız ve gerçek dışı olduğu” belirtildi.
Şebnem Korur Fincancı, hakkında soruşturma başlatılmasının ardından medyaya yaptığı açıklamalarda söylediklerinin iddiaların araştırılmasını savunmaktan ibaret olduğunu vurguladı. Ancak Fincancı, AKP iktidarinin hedef göstermesi uzerine tutuklandı.
Cezaevinde tutuklulara yönelik kötü uygulamalar ilişkin gelen bilgiler arasında; “2 günde bir musluklardan 1.30 saat su veriliyor, sadece 3 kova var suyu koydukları kova fazla olursa geri alıyor döküyorlar. Koğuşta kantinden para karşılığında alınan suya da el koyuyorlar” şeklinde bilgiler geliyor.
TUTUKLULAR YERDE YATIYOR VE BATTANİYE SERİLMESİNE İZİN VERİLMİYOR
Cezaevlerinde kapasitenin en az 2 katından fazla tutuklunun bulunduğuna ilişkin Adalet Bakanlığı’nın açıkladı. Cezaevlerinden gelen bilgiler de tutukluların yerlerde yattığına ilişkin bilgiler gelmeye devam ediyor. Sivas E Tipi Cezaevi’nin yönetimi ve gardiyanlar, yerde yatan tutukluların yere battaniye sermesine bile izin vermiyor.
Cezaevi Müdürü’nün koğuşlarda dolaşarak psikolojik baskı uyguladığı ve koğuşlarda herhangi bir tutuklunun mesleğini sorduğu cevap vermediğinde ise makam odasına götürüp işkenceler uyguladığı iddia ediliyor. Koğuşlarda gezerken tutuklulara sürekli kötü sözlerle muamelede bulunduğuna ilişkin bilgiler yer alıyor.
Makumlara ait itiraz ve şikayet dilekçelerini ilgili yerlere ulaştırmadığı ve geri verdiği kaydediliyor. Şikayet dilekçesi veren tutuklulara ise koğuşta psikolojik baskı uyguladığı belirtiliyor.
Interpol’ün, üye devletleri suç, suçlu ve tehditler karşısında bilgilendirdiği ve gerektiği zaman yakalama emri talebi ilettiği sekiz ayrı bülten tipinden en bilineni olan kırmızı bültenle aranan kişilerin arasında Adil Öksüz, Mihraç Ural ve Salih Müslim gibi isimler var.
Uluslararası Polis Teşkilatı’nın (Interpol), Türkiye tarafından çıkartılan 50’ye yakın kırmızı bülteni askıya aldığı öne sürüldü. Sabah gazetesinden Erkam Çoban’ın haberine göre Türkiye, yurt dışında olduğunu değerlendirdiği bazı kişiler için adli makamlarca acil yakalama talebinde bulunurken, Interpol dosyaları ‘siyasi’ bularak beklemeye aldı.
Eş zamanlı olarak hükümetin ‘F..’ olarak tanımladığı örgütün firarisi Adil Öksüz, eski PYD Eş Başkanı Salih Müslim, THKP-C Acilciler üyesi Mihraç Ural gibi isimlerin aralarında bulunduğu 50’ye yakın kişi ile ilgili kırmızı bülten çalışmaları başlatılmıştı.
Kırmızı bülten talepleri onaylandıkları takdirde Interpol, kendisine üye 170 ülkeye bunu yayımlayacak ve Türkiye’nin istediği birçok kişi hakkında yakalama kararı verilmiş olacaktı.
Yakın zaman önce Türkiye, Türkiye kökenli Alman yazar Doğan Akhanlı hakkında kırmızı bülten çıkartmış, yazar İspanya’da gözaltına alınmıştı. Interpol daha sonra Akhanlı hakkındaki kırmızı bülteni sildi.