Connect with us

Medya

Taşgetiren Star’dan ayrıldı, sansürlenen yazısını sosyal medyadan paylaştı

Published

on

Bir süredir iktidara yönelik eleştirel yazılar kaleme alan Star gazetesi yazarı Ahmet Taşgetiren gazeteden ayrıldığını duyurdu. Gazeteden ayrıldığını Twitter hesabından duyuran Taşgetiren, gerekçesini Es Medya İcra Kurulu Başkanı Ahmet Bayraktutar’a ilettiğini belirtti.

Taşgetiren, dün gazetenin kendisini eleştiren iki köşe yazarının makalelerini birinci sayfadan anonsladığını hatırlattı ve buna cevaben yazdığı yazının yayımlanmadığını söyledi.

Taşgetiren, “Bu tavrın haksız ve etik dışı olduğunu düşünüyorum. Bu sebeple bundan böyle Star’da yazmamaya karar verdim” dedi.

Taşgetiren, gazetede yayımlanmayan yazısını sosyal medyadan paylaştı.

Başkanlık referandumu süreciyle birlikte yazdığı yazılarla gazete yönetimiyle ters düşen Taşgetiren’in daha önce de sansürlendiği iddia edilmişti. Son olarak Taşgetiren’in 17/25 Aralık operasyonunda adı geçen Eski Bakan Zafer Çağlayan’ın iktidarca savunulmasına yönelik “Kol saati ile sembolize olan yolsuzluk dosyalarını, bu “milli mesele” ile içimize sindirmemizin istenmesi içimize sinmiyor.” ifadeleriyle tartışmalar alevlenmişti. O günden bu yana Ahmet Kekeç ve Taşgetiren’in konuya ilişkin polemiği sürüyordu. Perşembe günü ise Hüseyin Gülerce ve Mehmet Metiner’in Taşgetiren’i eleştirdiği köşe yazıları birinci sayfadan anonslanmıştı.

Ayrılık adım adım geldi

Taşgetiren’in Star’dan istifa etmesine giden süreçte Ahmet Kekeç’le girdiği polemik bir süredir devam ediyordu.

Taşgetiren’in yayımlanmayan yazısı şu şekilde:

Şebekeye iki isim daha
Bu Hüseyin Gülerce benim arkadaşım.
Kendisi F.G.’nin yanında ve “25 yıllık hayatımın en onurlu işi Hocaefendi’yi tanımak” derken, zaman zaman “Bu kadar sözcü konumunda gözükme. Sözcü değilsin ama hep öne çıkıyorsun” dediğim arkadaşım. O zaman “Sözcü”lüğün kredisini çok yararlı gören arkadaşım.
28 Şubat günlerinde merhum Erbakan hoca, Refah’ın kapatılması davasında Anayasa Mahkemesi’nde savunma yaparken çenesinin altında biriken ter damlacıklarını “Vaktiyle düzgün siyaset yapsaydın şimdi böyle terlemezdin” mealinde bir yazı ile değerlendiren (!) arkadaşım. Bu yaklaşım F.G.’nin “Çekil artık” dediği zamanlara denk düşmekteydi.
Gülerce, benim o zaman Yeni Şafak’ta “Gül’den öte” başlığı altında yazdığım yazıda, “Hallac Mansur darağacında taşlanırken en çok dostun attığı gülden incinmiş. Gülerce’nin bu yazısı dostun gülü bile değil. Bu samimi bir davranış değil” dediğim için “Sen benim samimiyetimi sorguluyorsun” yaklaşımıyla bana küsen, aylarca konuşmayan arkadaşım. 17–25’ten çok sonra uyanan arkadaşım.
Ama Cem Küçük’ün şehadetiyle öyle “DEVLET”lû olmuş ki, şimdi dostlarını biçmeye başlamış.
Samimiyetini şimdi de mi sorgulamayayım.
Bana karşı Tayyip Erdoğan’ı savunmak!
Sen ne zaman geldin oraya arkadaşım? Star’da meşruiyet sağlamanın yolu olarak mı gördün yoksa bunu?
Her gazetenin yayın çizgisi olurmuş da, orada ona uyum sağlamak lazımmış da, Star’ın ve Sabah’ın da bir yayın çizgisi varmış da, o gazetelerin yayın çizgisine uymayan, “gazetedeki arkadaşları üzen, okuyucuyu tedirgin eden” yazılar yazılmazmış da…
Vay vay vaayyy! “Terbiyeli ol ey yazar!” raconu olsa gerek bu.
Bana yolu gösteriyor Gülerce arkadaşım!
Bunu pek çok trolden okumuştum, şimdi Gülerce’den okuyorum. Bravo arkadaşım.
Belki bir gün yine trollerden iktibasla “Taşgetiren niye dışarda” diye yazarsın. Gül atmaya alışkın olduğun ayan beyan görünüyor.
Yahu Gülerce sen ne zaman böyle oldun?
Nedir o Cem Küçük’ün seni aklamak için kullandığı büyük harfle “DEVLET’in adamı” tanımlaması?
“Zor yazı”ymış. İnanmıyorum, çok kolay yazmışsındır bu yazıyı.
Benim okuyucu nezdindeki yerime bakacağına kendi yerine baksana. Bir yerlerde yer edinme telaşına ne demeli?
“28 Şubat’ın acımasız Erbakan düşmanlarından destek almanız” diye bir cümle kurmuşsun. Ne diyeyim ki? Şimdi ben senin için “İyi adamdır” desem ne olacak? Senin “Erbakan Hoca’nın çenesindeki ter damlaları” için yazdıkların ne olacak? Benim “Seni seviyoruz savunan adam” diye yazdığım günlerde yazdın sen onları. Ben, Erbakan’ın kendisinin değil davasının yargılandığını düşünerek yazdım “Seni seviyoruz savunan adam” diye. Sen niye yazmıştın ter damlalarını?
“Tayyip Erdoğan’ın ayağına taş değmesin” diye de yazdım ben. Yüzüne karşı da söyledim “Tayyip Erdoğan Tayyip Erdoğan’dan ibaret değil” diye. “O düşerse hep düşeriz” dedim. Burada da insanı kutsallaştırmak gibi bir düşüncem yok. Açık söylüyorum içime sinmeyen, doğru görmediğim bir noktada da eleştiririm. Bunu da davam için yaparım. Tayyip Erdoğan’ın bundan düşmanlık değil, dostça uyarı okuduğuna da inanırım.
Bir insanın mahkemede terlemesinden kınama çıkaran adam neyi yapıyor peki?
Bana göre bir şebeke var, Cem Küçük’lerle TGRT’de başladı Taşgetiren’e saldırı, Star’da devam ediyor. Gülerce de o şebekeye dahil olduğunu belirtmiş oldu son yazısıyla. Bu yazıdan utanacak. Başka şey söylemem.
Metiner’e gelince… Elhamdülillah o şimdi Ak Parti’de ve Tayyip Erdoğan’ın çevresinde. Allah herkesi zihinlerinin üzerinden 28 Şubat buldozeri geçilmesinden korusun. İnsanlar savrulur savrulur. Kimi zaman radikal İslamcı olur, kimi zaman sosyalist Kürtçü partinin başkan yardımcılığına gelir, kimi zaman Şeriat — Demokrasi arasında gider gelir, kimi zaman “Biatsa biat” der… Dilerim durulmuş olsun.
Cumhurbaşkanı Erdoğan dedi ki: “Kimse benim adıma racon kesemez.”
Ben de derim ki: Kenara çekilin de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın üzerine gölgeniz düşmesin.
Gülerce’nin 25 yıl sonra ne diyeceğini, Metiner’in kime biat edeceğini çok merak edeceğim. Çirkin kelimeler kendilerine iade.

Gündem

“Windows, bu kadar hızlı güncellenmiyor!”

Published

on

By

BirGün yazarı Bülent Mumay, AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan‘ın açıklaması sonrası başlayan “dinde reform” tartışmalarını değerlendirdi. “Erdoğan’ın Nurettin Yıldız gibilerini eleştirmek zorunda kalırken başlattığı ‘İslamda güncelleme’ tartışmasının, hedeflenen Saadet tabanını ‘Cumhur İttifakı’ndan bir parça daha uzaklaştıracağı aşikâr” diyen Mumay, Erdoğan’ın bir gün sonra yaptığı “Dinde reform yapmak haddimize mi” açıklamasıyla ilgili olarak da “Windows, bu kadar hızlı güncellenmiyor” ifadesini kullandı.

Bülent Mumay‘ın “Windows, bu kadar hızlı güncellenmiyor!” başlığıyla yayımlanan (11 Mart 2018) yazısının ilgili bölümü şöyle:

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamasıyla patlak veren “dinde güncelleme” meselesinin zamanlaması, AKP açısından hiç de iyi olmadı. Karamollaoğlu’nun “Cumhur ittifakı”na kapıyı kapatmasından sonra, AKP’nin niyeti Saadet Partisi tabanını kazanmaktı. Erdoğan’ın Nurettin Yıldız gibilerini eleştirmek zorunda kalırken başlattığı “İslamda güncelleme” tartışmasının, hedeflenen Saadet tabanını “Cumhur İttifakı”ndan bir parça daha uzaklaştıracağı aşikâr. Dünkü Milli Gazete’nin manşeti de, bu öfkeyi yansıtıyordu. “İslam’ın güncellenmesi ne demek?” başlığıyla çıkan gazete, Erbakan’ın “Din, Allah yapısıdır” sözlerini de 1. sayfadan hatırlatma gereği duymuştu.

Gerçi çok da şey etmemek lazım. Erdoğan, “güncelleme” açıklamasını da güncelledi. Önce, sözcüsü İbrahim Kalın twitter’dan “izahat” yapma gereği duydu. Yetmeyince Cumhurbaşkanı bizzat devreye girdi. Bir gün önce, “İslam’ın güncellenmesi gerektiği”nden söz eden Erdoğan, tepkiler üzerine “Dinde reform olmaz, haddimize mi” deme gereği duydu. Saray’ın 24 saat içinde güncelleme açıklamasına getirdiği güncelleme, Windows işletim sisteminin sürekli gönderdiği güncelleme yamalarından bile daha hızlı geldi. “Şehirleri mahvettik” tadında çıkışlarla uzunca bir süredir kendi muhalefetini yapan Erdoğan’ın yeni bir hamlesi olabilir, kim bilir. “Değişmeyen tek şey değişimin kendisi” diyen Cem Karaca da rahmet istedi şimdi…

Bu arada enteresan bir gelişme daha oldu… Aralarında Ankara ve Marmara’nın da bulunduğu ilahiyat fakülteleri, Erdoğan’ın sözlerine “açıklık” getirmek için bildiriler kaleme aldı. “Aslında şunu demek istedi” tadındaki açıklamaları yapanların, bir yerlerden motive edildikleri aşikar elbette… Tarikat yurtlarındaki çocuk istismarları konusunda gıkı çıkmayan, kendisine ilahiyatçı diyen sapıkların kadınları aşağılayan “fetva”ları karşısında ‘lâl’ olan ilahiyatçıların, Saray’ın tekzip bürosu olarak hizmet vermeye başladı aniden. Ne diyelim, yeni “akademik görev”leri hayırlı olsun…

Continue Reading

Dünya

Yalan haber, doğru bilgiden altı kat hızlı yayılıyor

Published

on

By

Yalan haberin Twitter’da doğru bilgiden en az altı kat hızlı yayıldığı ortaya çıktı. ABD’nin önde gelen üniversitelerinden Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde (MIT) yapılan araştırma, yalan haberlerin ‘çok daha uzağa, çok daha hızlı bir biçimde’ yayıldığını ortaya koydu.

Araştırmada, Twitter’dan yayılan binlerce haber ve 2006-2017 arasında atılan trilyonlarca tweet incelendi; teyit etme konusunda uzman altı kurumdan yardım alındı. İki yılda tamamlanan araştırmanın öne çıkan bulguları şöyle:

  • Yalan haber içeren tweetler, gerçek haber içerenlere kıyasla çok daha fazla paylaşılıyor;
  • Doğru bir bilgi içeren bir tweet’in 1500 kişiye ulaşma hızı, yalan haber/iddia içeren bir tweet’inkinden altı kat daha yavaş;
  • Doğru haber içeren bir tweet nadiren 1000 kişi tarafından zincirleme bir şekilde paylaşılıyor. Buna karşın, yalan haber içerenlerin en az yüzde 1’i zincirleme olarak yeniden paylaşılıyor;
  • Yalan haberlerin ‘viral’ olma ihtimali çok daha yüksek. Bu haberler hem aynı zincir içinde, hem de yeni zincirlerde tekrar tekrar paylaşılıyor;
  • Doğru bir haberin Twitter’ın derinliklerine ulaşma hızı, yalan haberden 20 kat daha düşük;
  • Siyasetle ilgili yalan haberler, diğer konularla ilgili yalan haberlerden de hem daha hızlı, hem de daha derin katmanlara yayılıyor;
  • Yalan haberleri yayan hesaplar, doğru haberleri paylaşanlara kıyasla Twitter’a kısmen yeni girmiş, daha az takipçisi bulunan ve daha az aktif olan kişilere ait.

Araştırma, MIT’de öğretim üyesi olan Soroush Vosoughi, Deb Roy ve Sinan Aral tarafından yapıldı. Aral CNN International’a demecinde, “Sonuçlar beni çok şaşırttı. Yalan haberin daha hızlı yayılması değil, aradaki farkın boyutu şaşırtıcıydı” dedi.

Continue Reading

Editörden

Cumhuriyet davası: Murat Sabuncu ve Ahmet Şık’a yaklaşık 500 gün sonra tahliye, Akın Atalay yine tutuklu!

Published

on

By

“Terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına ve anayasal düzene karşı suç işlemek” iddiasıyla üçü tutuklu yargılanan Cumhuriyet yönetici, yazar, muhabir ve avukatları hakkındaki davanın altıncı duruşması bugün (9 Mart 2018) Silivri’de görüldü. Mahkeme heyeti, Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu ve muhabir Ahmet Şık için tahliye kararı verirken 495 gündür tutuklu bulunan Cumhuriyet Vakfı İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay’ın tutukluluk halinin devamına hükmetti. Cumhuriyet davasının bir sonraki duruşması 16 Mart’ta Silivri’de görülecek.

İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından görülen davanın bugünkü duruşmasında ilk olarak eski Cumhuriyet yazarı Mehmet Faraç “tanık” sıfatıyla dinlendi. Önceki duruşmalarda iş akdinin, bir kadın çalışanı saçlarından tutarak yerde sürüklediği gerekçesiyle feshedildiği belirtilen Faraç, sanık avukatlarından Tora Pekin’in “2009 senesinde gazete binasının tamamen dışında başka büroda çalışmanız istendi. Oraya geçtiniz. Nedenini anlatır mısınız?” sorusu üzerine “Böyle tuzak sorular yakışmıyor” dedi.

İfadesi boyunca, gazetenin yayın politikasını değiştirdiğini iddia ettiği Cumhuriyet Gazetesi Vakfı Başkanı Orhan Erinç’e yönelik tepkisini dile getiren Faraç, daha sonra eski Cumhuriyet muhabirlerinden Leyla Tavşanoğlu’nun Erinç’in “talimatı” ile Pensilvanya’ya gönderildiğini ileri sürdü.

Leyla Tavşanoğlu ise darbe girişiminin planlayıcısı olduğu belirtilen Fethullah Gülen’i, vakıf yönetiminin isteğiyle Pensilvanya’da ziyaret ettiği yolundaki iddiayı yalanladı. “2014’te Gazeteci ve Yazarlar Vakfı beni ve başka gazeteci ve akademisyenleri davet etti. Vakıf ve gazete yönetiminde olan İbrahim Yıldız’dan izin aldım. Gülen de oradaydı. Sonra yazmaya değer haber görmedim ondan yazmadım” diyen Tavşanoğlu, Tora Pekin’in “Bir gazetecinin Pensilvanya’ya gitmesini kesinlikle suç olduğunu düşünmüyorum. Ama bu konuyla ilgili Orhan Erinç size bir şey dedi mi?” sorusunu yanıtsız bıraktı. Bunun üzerine Pekin, “Kendisi bana ‘Gitmesen iyi olur’ dediğini aktarmıştı. Gelince kendisi de burada sorar” ifadesini kullandı.

Daha sonra kürsüye, Cumhuriyet Gazetesi Okurları Platformu (CUMOK) Koordinatörü Namık Kemal Boya çağırıldı. Boya, üye hâkimin, “Aydın Engin’i, İlhan Selçuk’un uzaklaştırdığı söyleniyor” ifadesine “Ben birkaç kişiden ‘Kapıdan içeri girmeyecek’ dediğini duydum” karşılığını verdi. Boya’nın iddiası üzerine Cumhuriyet yazarı Aydın Engin söz aldı ve şunları söyledi:

“2002’de İlhan Selçuk herkesi toplayarak ‘Artık milliyetçi çizgi izleyeceğiz’ dedi. Ben de ‘Milliyetçi değilim’ dedim ve istifa ettim. İlhan Abi beni kovmak şöyle dursun, ‘Beni çiğnemeden çıkamazsın’ dedi. Üstelik bu istifanın ardından yine İlhan Abi gazetenin başındayken, 2006 ya da 2007’de yeniden gazeteye gelmemi istedi. Ben reddettim. Yemin etmiş bir tanığın gönlünden geçenleri objektif gibi anlatması kabul edilebilir değil.”

Engin’in ardından Cumhuriyet Kitap’ın yayın yönetmeni Turhan Günay söz aldı, tirajların CUMOK sayesinde değil, haftanın iki günü gazete ile birlikte ücretsiz kitap verilmesi sonucu arttığını söyledi. Avukat Tora Pekin de Faraç ve Boya’nın “tirajlar düştü” iddiasının mahkemeye sundukları Basın İlan Kurumu verilerinde resmi olarak yalanlandığını kaydetti.

“İddialar akıl alacak gibi değil”
Duruşmada, savunma makamının tanıkları olarak eski CHP Genel Başkanı Altan Öymen ve DİSK Genel Başkanı Kani Beko dinlendi.

Altan Öymen, Bahri Belen’in “Cemaate yakın bir haber içerik olduğuna dair bir izleniminiz oldu mu? Bunu utanarak soruyorum ama” sorusunu “Öyle bir şey yok” diye yanıtladı.

Bir dönem Cumhuriyet’in birinci sayfasının yazarlığını yaptığını hatırlatan Öymen, “Yöneltilen iddialar akıl alacak gibi değil. Cumhuriyet öncelikle Atatürk’e bağlıdır. 1924’ten beri zaman içinde çok şey olmuştur ama bu değişmemiştir. Atatürkçülüğün yanlış kullanımına da karşıdır. ‘Bu Atatürkçülükse ben Atatürkçü değilim’ sözü Nadir Nadi’ye aittir” diye konuştu.

Kani Beko da, bir okuyucu olarak gazetenin yayın politikasında herhangi bir değişiklik, “sapma” sezmediğini belirterek “FETÖ’yü öven bir gazete DİSK’in kapısından bile giremez” ifadesini kullandı. Beko, sözlerine şöyle devam etti:

“Biz Cumhuriyet ile ilgili böyle bir şey duymadık bilmiyoruz. Cumhuriyet bu ilkeleri savunduğu müddetçe biz de Cumhuriyet’i savunmaya devam edeceğiz.”

Duruşmayı kimler izliyor?
Silivri’deki duruşmayı yargılananların yakınlarının yanı sıra izlemeye gelenlerin bazıları şöyle:

AB Türkiye Delegasyonu temsilcileri, Oya Baydar, Ömer Laçiner, Mine Söğüt, Sezgin Tanrıkulu, Alp Selek, Ercan Karakaş, Candan Yıldız, Erol Önderoğlu, Seray Şahiner, İnan Kızılkaya, Burcu Karakaş, Elif Ilgaz, Melike Demirağ, Ertuğrul Mavioğlu, Çiğdem Toker, Aram Ekin Duran, Ceyda Karan, Canan Coşkun, Dilek Şen, Meriç Velidedeoğlu, Leyla Tavşanoğlu, Ayşegül Sönmez, Arif Kızılyalın, Tayfun Atay, Fatih Polat, Kani Beko, Garo Paylan, Erdem Gül, Aslı Aydıntaşbaş, Ayşe Sayın, Yasemin Öymen, Utku Çakırözer, Gençay Gürsoy, Bülent Özdoğan, Özlem Yüzak, Sadife Karataş Kural, Semra Kardeşoğlu, Ceren Sözeri, Şükran Soner, Altan Öymen, Doğan Akın, Aslı Kazan, Beliz Özkan, Aylin Kotil, Bülent Mumay, Ayşenur Aslan, Selin Girit, Hilmi Hacaloğlu, Bülent Yener.

Continue Reading

Çok Okunanlar