Connect with us

Öne Çıkanlar

Tuğgeneral Aydın’ı öldürmekten 21 yıldır suçsuz hapis yatan, yüzde 87 oranında engelli köylü tahliye bekliyor

Published

on

Lice davası iddianamesinde olayla ilgisinin olmadığı açığa çıkmasına rağmen Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’ı öldürmekle suçlanan 79 yaşındaki Mehmet Emin Özkan, 21 yıldır cezaevinde. Yeniden yargılanma talebi kabul edilen ancak tahliye edilmeyen ağır hasta Özkan, cezaevinde hafızasını kaybetti ve kulakları duymuyor.

Diyarbakır’ın Lice ilçesinde 22 Ekim 1993’te Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’ı öldürdüğü iddiasıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan davanın tek tutuklusu 79 yaşındaki Mehmet Emin Özkan, 21 yıldır adalet bekliyor. Mersin’de 1996 yılında “örgüt üyesi olduğu” iddiasıyla gözaltına alınan Özkan, 2 itirafçının verdiği, daha sonra ise geri çektiği ifadeler nedeniyle “Tuğgeneral Aydın’ı öldürmek” ile yargılandı. Yargılama boyunca olay ile hiçbir ilgisi olmadığını anlatmaya çalışan Özkan’a ağırlaştırılmış müebbet hapis verildi. Özkan, cezaevinde olduğu 21 yıllık süre zarfında 6 cezaevi değiştirdi. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, 2014 yılında Lice dosyasının zaman aşımından düşmesine bir gün kala hazırladığı iddianamede, “Bu beyanlara dair tutanaklar ilgili mahkemeden celp edilerek incelenmiş; ancak Mehmet Emin Özkan’ın bu eyleme katıldığına dair herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır” yönündeki tespiti, 1996 yılından bu yana cezaevinde olan Özkan için umut oldu.

Suçsuzluğu ortaya çıktı, 3 yıldır tahliye bekliyor

İddianamede Lice’de yaşanan olayın bir JİTEM organizasyonu olduğu, dönemin Diyarbakır Jandarma Alay Komutanı emekli Albay Eşref Hatipoğlu ile Üsteğmen Tünay Yanardağ’ı “Taammüden öldürme”, “Halkı isyana ve birbirini öldürmeye teşvik”, “Cürüm işlemek üzere teşekkül oluşturma” suçlarından Özkan hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis ve 24 yıla kadar hapis cezası istendi. Bunun üzerine Özkan’ın avukatları kapatılan DGM’nin yerine bakan Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesi’ne başvurarak yargılamanın yenilenmesi, infazın durdurularak Özkan’ın tahliyesini talep etti. Yargılamanın yenilenmesi talebini kabul eden mahkeme, infazın durdurulması için de İzmir 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen Lice davasının sonucunun beklenmesine karar verdi. Özkan 3 yıldır Lice davasında çıkacak sonucu bekliyor.

Sanık olduğu davada tanık oldu

Lice davasının görüldüğü İzmir Ağır Ceza Mahkemesi, sanık avukatının talebi üzerine Özkan’ın davada tanık olarak dinlenmesine karar verdi. Diyarbakır Adliyesi’ne 25 Eylül 2017’de getirilen Özkan, Diyarbakır 9. Ağır Ceza Mahkemesinde olaydan 24 yıl sonra tanık olarak ifade verdi. Özkan, tercüman aracılığıyla Kürtçe verdiği ifadesinde, “Bizim köyümüz olayın gerçekleştiği yere 8 kilometre uzaklıktadır. Bizim köylülerimiz her gün ilçeye gidip geliyordu. Köylüler ilçeden geldiğinde orada bir kurşun sesi duyduklarını söylediler. Sadece bir kurşun sesi duydular. Olaydan 2 gün sonra taburun içerisinde böyle bir olay olduğunu duyduk. Ben sanıkları tanımıyorum. Benim olayla ilgili bir bilgim yoktur” şeklinde ifade vermişti. Özkan, daha önce olayla ilgili verdiği ve davanın iddianamesinde yer alan ifadesini tekrar ettiğini ifade etti.

Yüzde 87 oranında engelli raporu var ama cezaevinde

İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) “Ağır hasta” listesinde bulunan Özkan’ın guatr, bağırsak, kalp, yüksek tansiyon, beyinde baloncuk, alzheimer rahatsızlıkları bulunuyor. Cezaevinde kaldığı süre zarfında 5 kez kalp krizi geçirdi, bugüne kadar 4 defa anjiyo oldu. Boğazındaki kötü huylu guatr nedeniyle ameliyat olması gereken Özkan, yaşından dolayı olamıyor. Hafıza kaybı olan ve iki kulağı duymayan Özkan’ın sağlık durumu ise her geçen gün ağırlaşıyor. Aile, infazının durdurulması için bugüne kadar 5 defa başvurduğu ATK, yüzde 87 oranında vücut fonksiyon kaybı raporu olan Özkan için “cezaevinde kalabilir” raporu verdi.

Aldığı hapis cezasını bile hatırlamıyor

Özkan’ın kızı Selma Özkan, babasının gözaltında gördüğü ağır işkence nedeniyle sağlık sorunları yaşadığını, her gün hastaneye kaldırıldığını, ellerinin kelepçelendiğini söyledi. Görüşe gittikleri babasının hafıza kaybı nedeniyle bazen kendilerini tanımadığını anlatan Özkan, kulakları duymadığı için babasıyla telefon görüşmesi yapamadıklarını ifade etti. Özkan, “Cezaevine gittiğimizde o bizi seyrediyor biz de onu. Hiçbir şey hatırlamıyor. Aldığı hapis cezasını bile” ifadesini kullandı.

Ömrünün son anlarını yanımızda geçirsin

Cezaevinde her an babasının ölüm haberini alacakları endişesiyle telefonları ve kapıları açmaktan korktuklarını dile getiren Özkan, “Babam her geçen gün ölüme biraz daha yaklaşıyor. Babamdan korkmasınlar babamın ömrünün son günlerini ve saatlerini yanımızda geçirmesini istiyoruz” diye kaydetti.

Babasının tahliye edilmesi için başvurmadıkları kapı bırakmadıklarını; ancak bir sonuç alamadıklarını kaydeden Özkan, “Babama bir şey olursa bunun sorumlusu Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Adalet Bakanıdır. Buna bir çare bulsunlar hemen babamı cezaevinden çıkarsınlar” dedi.

3 oğlu hapiste 1 oğlu mezarda

Özkan, Lice’ye bağlı Yolçatı (Sise) köyündeki evlerinin, içindeki eşya ve hayvanlar ile birlikte 1992 yılında yakıldığını, Antep Cezaevinde tutuklu olan kardeşi Murat’ın 2 yıl, Nevzat’ın 10 yıl, Bandırma Cezaevinde olan kardeşi Ahmet’in 7 yıldır cezaevinde olduğunu söyledi. Ekonomik imkânsızlar nedeniyle tutuklu olan kardeşi ve babasının ihtiyaçlarını karşılamakta zorlandıklarını aktaran Özkan, PKK’ye katılan kardeşi Servet Özkan’ın ise 1998 yılında yaşamını yitirdiğini, mezarının nerede olduğunu bilmediklerini anlattı.

Avukat Çelebi:o Kurban seçildi

Özkan’ın avukatı Serdar Çelebi, yeniden yargılanma talebi kabul eden mahkemenin Lice davasının sonucunu beklemesinin hukuki ve vicdani olmadığını belirterek, Lice davasında askerlerin ceza alıp almamasının Özkan’ın tahliyesi için önemli olmadığını, Aydın cinayetinin devlet içindeki oluşumlar tarafından işlendiğinin bütün delilleriyle ortaya konulduğunu söyledi. Çelebi, “Devletin, Bahtiyar Aydın cinayetini ve Lice olayını devletin içindeki bir grup ya da yapı tarafından işlendiğine dair bir kararın mahkemede çıkmasına müsaade edeceğine inanmıyoruz. Bu nedenle kurban seçilen Mehmet Özkan’ın durumu aynı şekilde devam ediyor” dedi.
(Mezopotamya Ajansı)

Gündem

Saldırılar sonrası Uber’den ilk açıklama

Published

on

By

Akıllı telefonlar üzerinden araç çağırma şirketi Uber‘den İstanbul’daki taksicilerin saldırılara ilişkin olarak açıklama geldi. Şirketin global merkezinden yapılan açıklamada, “Önceliğimiz bu zor zamanlarda, Uber sürücü ortaklarımızın yanında durmak, onlara gereken hukuki yardımı sağlayıp destek olmaktır” dendi.

Hürriyet’ten Ahmet Can’a yapılan açıklamada “Türkiye’deki operasyonlarımıza, sorumlu bir iş ortağı olarak, sonuna kadar bağlıyız. En çok önem verdiğimiz konuların başında, yerel paydaşlarla beraber çalışarak, birlikte daha akıllı ve çevre dostu şehirler yaratmak geliyor. Buna taksiciler de dahil olduğu için taksi ürünümüz mevcut” dendi.

SAYI 2 BİNİ AŞTI

Ayrıca şirketten yapılan açıklamada Uber’in bulunduğu tüm ülkelerde yerel regülasyonlara uygun olarak faaliyet gösterildiği ve her ülkenin vergi düzenlemelerine uyulduğu vurgulandı.

2014 yılında Türkiye’ye açılan Uber, şu anda iki farklı araç tipiyle hizmet veriyor. Bunlardan biri Mercedes Vito gibi lüks hafif ticari araçlar. Diğeri de taksi platformu. Şirketten paylaşılan bilgilere göre taksi platformunda hizmet veren taksilerinin sayısı 2 bini aştı.

Continue Reading

Öne Çıkanlar

Erdoğan’dan IMF’ye: Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim; sen sadece paranı al!

Published

on

By

AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Suriye’de yaşanan çatışmalarla ilgili olarak NATO‘ya tepki gösterdi. “Yeri geldi Afganistan’da olduk Somali’de olduk şu anda Suriye’de bu olaylar yaşanırken, ey NATO sen ne zaman olacak da gelip bizim yanımızda yer alacaksın?” diyen Erdoğan, IMF‘ye de “Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim; sen sadece paranı al” diye seslendi.

Bolu’da partisinin 6. olağan il kongresinde konuşan Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“Suriye ve Irak sınırlarımız boyunca terör koridoru oluşturmak isteyenler yüzlerindeki maskeleri indirip niyetlerini ifşa ettiler. Kimsenin ummadığı operasyonları başlattık. Müttefikimiz dediğimiz güçlere bakışı sahadaki eylemlere göre yeniden belirledik. NATO’nun üyesiyiz. Yeri geldi Afganistan’da olduk Somali’de olduk şu anda Suriye’de bu olaylar yaşanırken, ey NATO sen ne zaman olacak da gelip bizim yanımızda yer alacaksın? 911 kilometre burada bizim sınırımız var, sürekli terör örgütleri bizi taciz ediyor, Suriye rejimi aynı şekilde bu yollara başvuruyor. Peki sen ne zaman ortaya çıkacaksın, devamlı ben bunları mı söyleyeceğim? Şu ana kadar hala olumlu bir ses söz yok.

“Biz iktidara geldiğimizde de attığımız her adımda bize olmaz dediler, yapamazsınız dediler, başaramazsınız dediler. Daha ileri gidip ‘haddinizi aşmayın ha’ dediler. IMF’nin bize dediği laf ‘olmaz’. Ne olmaz? Sen paranı alıyor musun, alıyorsun. Bizden sonra borç istedi. Arkadaşlar “Verelim mi?” dedi, “Verin” dedim. Bugün borç alan yarın emir alır.

(IMF’ye) Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim. Sen sadece paranı al.”

Continue Reading

Öne Çıkanlar

“Canan Karatay’ı görünce üzülüyorum, depresyonu turşuyla çözmek gibi önerileri tartışmak istemiyorum”

Published

on

By

2015’te Uluslararası Diyabet Federasyonu tarafından verilen diyabet alanında ‘Yılın Bilim Adamı’ ödülünü alan Yılmaz, “Şeker fabrikalarının özelleştirilmesine de pancar üretiminin sınırlandırılmasına da karşıyım. Üretim ağırlığının nişasta bazlı şekerlere kaydırılmasını doğru bulmuyorum” ifadesini kullandı.

Temel Yılmaz’ın Habertürk’ten Kübra Par’ın sorularına verdiği yanıtların ilgili bölümü şöyle:

– Canan Karatay, son günlerde depresyon ilaçlarıyla ilgili açıklamasıyla gündemde. İstanbul Tabip Odası’nın Karatay’a para cezası kesmesine ne diyorsunuz?

Canan Hoca’nın açıklamalarını artık biraz üzüntüyle izliyorum. Depresyonu sadece bağırsaklara ve faydalı-zararlı bakterilere bağlamak, sorunu turşu yiyerek çözmek gibi önerleri de tartışmak istemiyorum! Sorun bu tür talkshow türü yorumlardan çok daha ciddi. Sadece bizim toplum değil, dünyadaki tüm toplumların sorunu. Hekimler arasındaki bu tür tartışmaların yeri medya değil, olmamalı. Bir hipoteziniz varsa, bununla ilgili olarak bir araştırma yaparsınız. Oturup araştırmayı kaleme alırsınız, sonra bu çalışmayı hakemli dergilerden birisine gönderirsiniz. O arada da bir bilimsel kongrede sunmak istersiniz. Oradaki sunumda konunun uzmanları sizi dinler, onayladıkları noktalarda onaylar, akıllarına yatmayan noktalarda da sorularını sorar. Ondan sonra o düzeltmelerini yapar. Yayın, hakemli bir dergide çıkar. Bu artık uluslararası standartlarda yapılmış bir araştırmadır ve herkes bunu uygular.

– Karatay’a temel eleştiriniz, araştırma bulgularını önünüze koymadan konuşması mı?

Evet, somut kanıtlar olmadan konuşmamalı.

– Siz Karatay’ın şeker yükleme testine karşı çıkmasını da eleştiriyorsunuz değil mi?

“Şeker yükleme testini yaptıranların çocukları şeker hastası olur, kalbi delik olur” diyorsanız, bunu kanıtlamanız lazım. Tıpta gelişigüzel konuşma hakkınız yok. İnsan hayatıyla ilişkili olarak karar veren ve daha sonra hesap sorulmayan mesleklerden biri hâkimlik, diğeri de hekimlik. Bir hasta, gelip sizi bir otorite olarak aldığı zaman, ağzınızdan çıkacak her kelimeyi izler. Söylediğiniz bir kelimeye takılır, sabaha kadar uyumaz. Canan Hoca’nın, glikoz tolerans testi yapılmış annelerin çocuklarının verilen glikoza bağlı olarak diyabet olduğuna dair kendi klinik araştırmasını ya da literatüre ilişkin araştırmasını bekliyorum. Baktım ama bulamadım.

– Ama Karatay depresyon ilaçlarının aşırı yaygınlaşmasını eleştirmekte haklı değil mi?

Depresyon ilaç tüketiminin aşırı olduğuna katılıyorum. Bunun temel nedeni, gelişen teknolojinin insanlara getirdiği yeni hayat modeli. İnsanlar artık çok daha uzun saatler çalışıyor, daha uzun süre kapalı ortamlarda kalıyor, daha hareketsiz ve daha stresli. Mesaj-mail trafiği de düşük yoğunluklu stresi tüm güne yaydı. İnsanlar artık sürekli çalışan, sürekli izlenen ve sürekli uyarı ve emirlerle sürekli yönetilen modern köleler haline geldi ve tüm toplumlarda depresyon patladı. İlaç kullanımı da arttı. Ancak bu durum tek başına bu kadar aşırı ilaç kullanımını izah etmez. Sorunu psikoterapik rehabilitasyonlarla çözümlenebilecek birçok insan hemen ilaca yönlendiriliyor. Aşırı miktarda gereksiz, indikasyonsuz ilaç tüketimi var. Bu ilaçlar duyguları etkileyen ilaçlar, stres ve üzüntüleri azaltırken sevinç ve mutlulukları da buduyor. Çalışma koşullarının biraz daha düzeltilmesi, işyerlerinde çalışana psikolojik danışmanlık sağlanması gibi önlemler, sorunların çözümünde çok önemli rol oynayabilir.

Continue Reading

Çok Okunanlar