Connect with us

Öne Çıkanlar

Türkiye hapishaneleri: Merhabalaşan, şakalaşan, birbirine sarılan kadın tutsaklara hücre cezası

Published

on

Sincan Kapalı Kadın Hapishanesi’nde tutuklu bulunan Zeynep Avcı, gönderdiği mektupla hapishanelerde artan baskıları ve hak ihlallerini yazdı. Zeynep Avcı çeşitli renklerin yasaklanarak adım adım tek tip kıyafet uygulamasına geçildiğini ve hapishane yönetiminin “‘Sarılmak’, ‘merhabalaşmak’ ve ‘selamlaşmak’ da yasak” diyerek ESP Genel Başkanı Çiçek Otlu ile diğer kadın tutsaklara hücre cezası verdiğini ifade etti.

ETHA’nın haberine göre, 15 Temmuz darbe girişiminin ardıdan ilan edilen OHAL ile birlikte hapishanlerde tutsaklara yönelik hak ihlallerine her gün bir yenisi ekleniyor. Sincan Kapalı Kadın Hapihanesi’nde tutuklu bulunan Zeynep Avcı gönderdiği mektupta hapishaede artan ihlallere dikkat çekti.
Jinnews’in haberine göre; Sincan Kapalı Kadın Hapishanesi’nde uzun zamandır yasaklamalar, kısıtlamalar ve hak ihlallerinin yaşandığını anlatan Zeynep Avcı, zaten sınırlı olan spor, kurs vb. faaliyetlerin de komple kaldırıldığını belirtti.

Şakalaşmak da yasak

Sınırlı saatlerde de olsa haftanın belli günleri bir araya gelen tutsaklara uygulanan muameleyi de aktaran Avcı, “Son günlerde sınırlı olan bu etkinliğe çıkartılan her arkadaşa daha koridordayken ‘şöyle dur’, ‘şuraya geç’, ‘orada bekle’ gibi komutlar vererek askeri nizam uygulamaya çalışıyorlar. Amaçları gerilimi arttırmak. Hatta koridorda karşılaştığımız arkadaşlarla sarılmamız ve merhabalaşmamız bile yasak” diye kaydetti.

Sarılmanın bedeli hücre cezası

Zeynep Avcı, mektubunda tanık olduğu bir olayı ise şöyle anlatıyor: “En son arkadaşlar koridorda sohbet dönüşü koğuşlara geçecekleri sırada vedalaşmak için sarılıyor ve o sırada müdahale edilip, ‘yasak’ deniliyor. Buna itiraz eden arkadaşlara ki bunlardan bir tanesi ESP Genel Başkanı Çiçek Otlu’dur, hücre cezası veriliyor. Hücre cezası verilen bir diğer arkadaşımız Sermin Demirağ’ın ise dört yıllık bir cezası kalmış. Sevim, 26 yıldır cezaevindedir. Bu keyfi soruşturmanın altında çok masumane bir yaklaşım olmadığı ortada.”

Mavi, yeşil ve kahverengi tonları yasaklanmıştı

Sincan Kapalı Kadın Hapishanesi’nde daha önce mavi, yeşil ve kahverengi tonları kıyafetlerin yasaklandığını belirten Zeynep Avcı, “Şimdide bu yasağa ‘siyah’ da eklendi. Bu yasağın sadece kadınlara dönük olduğu, güvenlik zafiyeti oluşturduğu bakanlık tarafından alınan bir karar olduğu söyleniyor. Bir taytın, atletin, tişörtün nasıl bir güvenlik zafiyeti oluşturduğunu anlamakta zorlanıyoruz. Bu nedenle Adalet Bakanlığı’na yazdığımız dilekçelerle sorduk, bakalım yanıt ne zaman ulaşır bize bilemiyoruz… Biz takipçisi olacağız, sizlerin de bu konuda takipçisi olmanızı istiyoruz. Bu renk yasaklarının sınırlarının genişletilmesi tek tip kıyafete geçişin habercisi. Biz kadın tutsaklar olarak bu yasakları, tek tipi kabul etmeyeceğiz” dedi.

Gündem

Saldırılar sonrası Uber’den ilk açıklama

Published

on

By

Akıllı telefonlar üzerinden araç çağırma şirketi Uber‘den İstanbul’daki taksicilerin saldırılara ilişkin olarak açıklama geldi. Şirketin global merkezinden yapılan açıklamada, “Önceliğimiz bu zor zamanlarda, Uber sürücü ortaklarımızın yanında durmak, onlara gereken hukuki yardımı sağlayıp destek olmaktır” dendi.

Hürriyet’ten Ahmet Can’a yapılan açıklamada “Türkiye’deki operasyonlarımıza, sorumlu bir iş ortağı olarak, sonuna kadar bağlıyız. En çok önem verdiğimiz konuların başında, yerel paydaşlarla beraber çalışarak, birlikte daha akıllı ve çevre dostu şehirler yaratmak geliyor. Buna taksiciler de dahil olduğu için taksi ürünümüz mevcut” dendi.

SAYI 2 BİNİ AŞTI

Ayrıca şirketten yapılan açıklamada Uber’in bulunduğu tüm ülkelerde yerel regülasyonlara uygun olarak faaliyet gösterildiği ve her ülkenin vergi düzenlemelerine uyulduğu vurgulandı.

2014 yılında Türkiye’ye açılan Uber, şu anda iki farklı araç tipiyle hizmet veriyor. Bunlardan biri Mercedes Vito gibi lüks hafif ticari araçlar. Diğeri de taksi platformu. Şirketten paylaşılan bilgilere göre taksi platformunda hizmet veren taksilerinin sayısı 2 bini aştı.

Continue Reading

Öne Çıkanlar

Erdoğan’dan IMF’ye: Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim; sen sadece paranı al!

Published

on

By

AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Suriye’de yaşanan çatışmalarla ilgili olarak NATO‘ya tepki gösterdi. “Yeri geldi Afganistan’da olduk Somali’de olduk şu anda Suriye’de bu olaylar yaşanırken, ey NATO sen ne zaman olacak da gelip bizim yanımızda yer alacaksın?” diyen Erdoğan, IMF‘ye de “Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim; sen sadece paranı al” diye seslendi.

Bolu’da partisinin 6. olağan il kongresinde konuşan Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“Suriye ve Irak sınırlarımız boyunca terör koridoru oluşturmak isteyenler yüzlerindeki maskeleri indirip niyetlerini ifşa ettiler. Kimsenin ummadığı operasyonları başlattık. Müttefikimiz dediğimiz güçlere bakışı sahadaki eylemlere göre yeniden belirledik. NATO’nun üyesiyiz. Yeri geldi Afganistan’da olduk Somali’de olduk şu anda Suriye’de bu olaylar yaşanırken, ey NATO sen ne zaman olacak da gelip bizim yanımızda yer alacaksın? 911 kilometre burada bizim sınırımız var, sürekli terör örgütleri bizi taciz ediyor, Suriye rejimi aynı şekilde bu yollara başvuruyor. Peki sen ne zaman ortaya çıkacaksın, devamlı ben bunları mı söyleyeceğim? Şu ana kadar hala olumlu bir ses söz yok.

“Biz iktidara geldiğimizde de attığımız her adımda bize olmaz dediler, yapamazsınız dediler, başaramazsınız dediler. Daha ileri gidip ‘haddinizi aşmayın ha’ dediler. IMF’nin bize dediği laf ‘olmaz’. Ne olmaz? Sen paranı alıyor musun, alıyorsun. Bizden sonra borç istedi. Arkadaşlar “Verelim mi?” dedi, “Verin” dedim. Bugün borç alan yarın emir alır.

(IMF’ye) Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim. Sen sadece paranı al.”

Continue Reading

Öne Çıkanlar

“Canan Karatay’ı görünce üzülüyorum, depresyonu turşuyla çözmek gibi önerileri tartışmak istemiyorum”

Published

on

By

2015’te Uluslararası Diyabet Federasyonu tarafından verilen diyabet alanında ‘Yılın Bilim Adamı’ ödülünü alan Yılmaz, “Şeker fabrikalarının özelleştirilmesine de pancar üretiminin sınırlandırılmasına da karşıyım. Üretim ağırlığının nişasta bazlı şekerlere kaydırılmasını doğru bulmuyorum” ifadesini kullandı.

Temel Yılmaz’ın Habertürk’ten Kübra Par’ın sorularına verdiği yanıtların ilgili bölümü şöyle:

– Canan Karatay, son günlerde depresyon ilaçlarıyla ilgili açıklamasıyla gündemde. İstanbul Tabip Odası’nın Karatay’a para cezası kesmesine ne diyorsunuz?

Canan Hoca’nın açıklamalarını artık biraz üzüntüyle izliyorum. Depresyonu sadece bağırsaklara ve faydalı-zararlı bakterilere bağlamak, sorunu turşu yiyerek çözmek gibi önerleri de tartışmak istemiyorum! Sorun bu tür talkshow türü yorumlardan çok daha ciddi. Sadece bizim toplum değil, dünyadaki tüm toplumların sorunu. Hekimler arasındaki bu tür tartışmaların yeri medya değil, olmamalı. Bir hipoteziniz varsa, bununla ilgili olarak bir araştırma yaparsınız. Oturup araştırmayı kaleme alırsınız, sonra bu çalışmayı hakemli dergilerden birisine gönderirsiniz. O arada da bir bilimsel kongrede sunmak istersiniz. Oradaki sunumda konunun uzmanları sizi dinler, onayladıkları noktalarda onaylar, akıllarına yatmayan noktalarda da sorularını sorar. Ondan sonra o düzeltmelerini yapar. Yayın, hakemli bir dergide çıkar. Bu artık uluslararası standartlarda yapılmış bir araştırmadır ve herkes bunu uygular.

– Karatay’a temel eleştiriniz, araştırma bulgularını önünüze koymadan konuşması mı?

Evet, somut kanıtlar olmadan konuşmamalı.

– Siz Karatay’ın şeker yükleme testine karşı çıkmasını da eleştiriyorsunuz değil mi?

“Şeker yükleme testini yaptıranların çocukları şeker hastası olur, kalbi delik olur” diyorsanız, bunu kanıtlamanız lazım. Tıpta gelişigüzel konuşma hakkınız yok. İnsan hayatıyla ilişkili olarak karar veren ve daha sonra hesap sorulmayan mesleklerden biri hâkimlik, diğeri de hekimlik. Bir hasta, gelip sizi bir otorite olarak aldığı zaman, ağzınızdan çıkacak her kelimeyi izler. Söylediğiniz bir kelimeye takılır, sabaha kadar uyumaz. Canan Hoca’nın, glikoz tolerans testi yapılmış annelerin çocuklarının verilen glikoza bağlı olarak diyabet olduğuna dair kendi klinik araştırmasını ya da literatüre ilişkin araştırmasını bekliyorum. Baktım ama bulamadım.

– Ama Karatay depresyon ilaçlarının aşırı yaygınlaşmasını eleştirmekte haklı değil mi?

Depresyon ilaç tüketiminin aşırı olduğuna katılıyorum. Bunun temel nedeni, gelişen teknolojinin insanlara getirdiği yeni hayat modeli. İnsanlar artık çok daha uzun saatler çalışıyor, daha uzun süre kapalı ortamlarda kalıyor, daha hareketsiz ve daha stresli. Mesaj-mail trafiği de düşük yoğunluklu stresi tüm güne yaydı. İnsanlar artık sürekli çalışan, sürekli izlenen ve sürekli uyarı ve emirlerle sürekli yönetilen modern köleler haline geldi ve tüm toplumlarda depresyon patladı. İlaç kullanımı da arttı. Ancak bu durum tek başına bu kadar aşırı ilaç kullanımını izah etmez. Sorunu psikoterapik rehabilitasyonlarla çözümlenebilecek birçok insan hemen ilaca yönlendiriliyor. Aşırı miktarda gereksiz, indikasyonsuz ilaç tüketimi var. Bu ilaçlar duyguları etkileyen ilaçlar, stres ve üzüntüleri azaltırken sevinç ve mutlulukları da buduyor. Çalışma koşullarının biraz daha düzeltilmesi, işyerlerinde çalışana psikolojik danışmanlık sağlanması gibi önlemler, sorunların çözümünde çok önemli rol oynayabilir.

Continue Reading

Çok Okunanlar