Bloomberg’ten James Stavridis imzasıyla yayınlanan analizde Türkiye’nin Erdoğan’ın ellerinde daha da otoriterleştiği vurgulandı. Ülkenin batı değerlerinden uzaklaştığının vurgulandığı yazıda, Türkiye’nin NATO’dan atılması işleri daha da zora sokar’ yorumu yapıldı.
‘İşte Türkiye’nin uçurumun dibinden nasıl çekilip alınır’ başlıklı yazının ilgili kısımları şu şekilde:
Türkiye’nin yüz yıl önceki dış politikası çok basitti: Komşularımızla sorunsuz yaşamak’ Ancak şimdi işler tam tersine döndü: ‘Tüm komşularımızda sorun var’ Ve Türklerin kendilerinde de bu sorunlardan bir sürü var.
Suriye ve Irak’taki teröristlerden dolayı yeterince baskı altında olan Türkler’e bir de NATO’nun güney kısmında yer alan savaş hali eklendi. Rusya Türkiye’nin bulunduğu coğrafyaya ve Ortadoğu’ya her geçen gün adım adım yaklaşıyor. Dahası, Türkiye ile S-400 hava savunma sistemlerinin satışı konusunda anlaşmaya çalışıyor.
İç politikada, kutuplaştırıcı bir kişi olarak Başkan Erdoğan, geçen yıl kendisine yönelik yapılan başarısız darbe girişiminin ardından ortalığı toz dumana katmaya devam ediyor. Bunun delili ise 50 bin Türkün hapse atılması ve 150 binden fazlasının işini kaybetmesi.Şimdi yaşananların etkileri nesiller boyunca aktarılacak.
‘Ele avuca sığmaz, dizginlenemez’ gazetecilere ve ‘azılı’ akademisyenlere karşı imha çabası oldukça yaygın.
Öte yandan da Türkiye’nin ABD ile olan ilişkileri pamuk ipliğine bağlı seyrediyor. Erdoğan’ınsa, ABD’de yaşayan din adamı Fethullah Gülen’i isteme konusuna ‘kafayı takmış’ tavrı devam ediyor. Korumaları ABD’de vatandaşları döven Erdoğan, Türkiye’de de konsolosluk çalışanlarını tutukladı. Türk lirası ise dolar karşısında değer kaybetmeye devam ediyor.
Ve bunların üstüne tabii ki ABD, Türkiye’nin Suriye’deki hareketleri konusunda endişe taşıyor. Tabii ki bunun nedeni Türkiye’nin bölgede, ABD yerine, İran ve Rusya ile aynı ipte oynaması.
Bazı eleştirmenler NATO’yu Türkiye’siz hayal ediyor. Tercihen, bunun olması, akıllıca düşünülürse, NATO ve ABD için doğru değil. Bölgedeki çok önemli bir müttefiki kaybederlerse ne yaparlar?
Öncelikle birinci olarak, Türkiye’nin jeopolitik önemini kabul etmemiz gerekiyor. Bazıları, Türkiye’nin doğu ve batı arasında köprü olduğunu söyler, bence çok daha fazlası…
Ülke ordusunun büyüklüğü, nüfusu, dünyanın birçok yerine yayılmış insanlarıyla önemli bir güç. NATO’nun en büyük ordusu da bu ülkede bulunuyor. Bu arada darbe girişimi sonrasında asıl yönetici kadroda ciddi bir hırpalanma meydana geldiğini not etmek gerekir.
İkinci olarak Türkiye hukümetini yeniden hizaya alabilecek, fabrika ayarlarına döndürebilecek bir stratejik plan ve madde madde hazırlanmış bir görev taslağı oluşturmamız gerekiyor. AB ve ABD hukümetleri doğrudan cesaretlendirici yatırımlarla bunu sağlayabilir.
Üçüncüsü ise, ABD hukümeti, Türkiye’yi destekleyici hamlelerle ve trans-Atlantik dünyasına iş imkanlarıyla sokabilir.
Dördüncüsü ise, Erdoğan ile geçici anlaşma (modus vivendi) yöntemi bulmalıyız. Çünkü, kendisi ülkesinin kaderini elinde bulunduruyor. Ve yakın gelecekte de yerinde kalacağı tahmin ediliyor. Kendisinin otoriter tutumu Washington’la da arasını bozuyor. Bizden, toplum önünde ona karşı gelecek bir yüzleştirme ve eleştiri, bu konuda Erdoğan’ı daha da çözümden uzaklaştırıyor. Bunun yerine kapalı kapılar ardında bir eleştiri mekanizması geliştirilebilir. Demokrasi, hukukun üstünlüğü ve basın özgürlüğü bunlardan bazıları olacaktır.
Son olarak da biz, birlikte yapılacak askeri operasyonları artırmalıyız. NATO, ABD ve Türkiye arasında bilgi paylaşımı ve operasyonel ortaklıklar kurulabilir. Böylece, Türkiye özellikle Suriye sınırında ABD ve NATO ile ortak hareket edebilir.