Connect with us

Öne Çıkanlar

Uluslararası Af örgütü’nden Andrew Gardner arkadaşı Taner Kılıç’ı yazdı: Hakındaki iddialar gülünç

Published

on

“Çalışmalarım boyunca özveriyle çaba gösteren binlerce insanla karşılaştım, ancak Taner Kılıç tanıdığım en çarpıcı ve işine tutkuyla bağlı olan kişi” diyen Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (BMMYK) Türkiye Eski Direktörü Michel Gaudé, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Fakat bugün Taner Kılıç, uydurma terör suçlamalarıyla yargılanmakta.” Suçlu bulunduğu takdirde Taner, 15 yıla kadar hapis cezası alabilir.

Kendini işine adamış bir insan hakları avukatı ve Uluslararası Af Örgütü Yönetim Kurulu Başkanı olan Taner’le 2004’te tanıştım. O zamanlar, şimdi de olduğu gibi ciddi ve kararlı, ama aynı zamanda keskin bir mizah anlayışına sahip neşeli biriydi. Onu hemen sevdim, fakat bundan da önemlisi yardımına başvuracak çok az insan tanıyan mülteci ve sığınmacılara destek olmak için Taner’in dinmek bilmeyen çabaları beni derinden etkiledi. Yalnızca etkili bir avukat değil, aynı zamanda da mülteciler için çalışan tutkulu bir kampanyacıydı ki bu iki özellik, bir insan hakları savunucusu için mükemmel bir birleşimdir.

Darbe girişimi sonrasında uygulanan baskıların toplumda daha yerleşik bir hale gelmeye başlaması nedeniyle Taner gibi insanlara şimdi her zamankinden fazla ihtiyaç var. Ancak Taner’in durumunun da gösterdiği gibi, Türkiye’de insanların özgürlüğünü savunmak için düşüncelerini yüksek sesle ifade etmenin bedeli, kendi özgürlüğünü kaybetmek olabilir.

Taner yaklaşık sekiz ay önce tutuklandı ve “terör örgütü üyeliği” ile suçlanıyor. Kendisine yönelik en temel suçlama, Türkiye yetkililerinin 2016’daki darbe girişiminden sorumlu tuttuğu Gülen yapılanmasının kullandığı iddia edilen ByLock mesajlaşma uygulamasını Taner’in de indirdiği iddiası.

Sekiz aydır bu iddiayı destekleyebilecek hiçbir güvenilir kanıt sunamayan devlet, Taner’in ceza gerektiren bir suç işlendiğine dair kayda değer bir iddia bile öne sürmedi. Tam aksine, bağımsız iki bilirkişi raporu Taner’in telefonunda ByLock uygulamasının hiçbir izinin bulunmadığını tespit etti.

Taner’e yöneltilen gülünç iddialar emsalsiz değil. Esasen insan hakları savunucularını hedef almakla ilgili bir tutum söz konusu. İş insanı, sivil toplum önderi ve toplum yararına faaliyet gösteren girişimlere maddi katkılarıyla da bilinen Osman Kavala, Ekim ayında gözaltına alındı. Kavala’nın darbe girişimine katıldığıyla ilgili hükümete bağlı gazetelere saçılan dehşet verici iddiayı desteklemek için de hiçbir kanıt sunulmadı.

İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi Başkanı ve öğretmen Raci Bilici, sivil toplum çalışmaları nedeniyle PKK üyesi olmakla suçlanıyor.

Durum gayet açık. Etkinsen ve insan hakları aktivizminden rahatsız olanlar nezdinde baş belasıysan bedelini ödersin. Önde gelen kişileri hedef almak, onların temsil ettiği toplulukları korkutmaya ve susturmaya hizmet ediyor.

Geçen ay yaşanan çarpıcı bir gelişmeyle Türkiye yetkilileri hatalı olduklarını ve binlerce kişinin haksız yere ByLock indirmekle suçlandığını kabul etti. 11 bin 480 cep telefonu kullanıcısının numaralarını da içeren listeler yayımlayarak bu kişileri kendilerine yanlışlıkla isnat edilen suçlamalardan akladılar ve bunun sonucunda birçok kişi cezaevlerinden tahliye edildi. Ancak maalesef Taner, serbest bırakılacak kişiler listesinde henüz bulunmuyor. Tutukluluğunun adaletsiz olduğu son derece açık ve belgelenmiş bir gerçekken, Taner’in davası sürüyor.

Yine de telefonlarında ByLock bulunduğuyla ilgili doğru olmayan suçlamalarla binlerce kişinin hatalı bir şekilde cezaevinde konulduğunu yetkililerin kabul etmesi, Taner’in serbest bırakılması için mücadele edenlere umut verdi. Bu hususta çok kalabalığız. Ayrıca son sekiz ay içinde 194 ülke ve bölgeden bir milyondan fazla kişi, Uluslararası Af Örgütü’nün imza kampanyalarına katılarak Taner’in serbest bırakılmasını ve onunla birlikte yargılanan diğer on insan hakları savunucusuna yönelik suçlamaların düşürülmesini talep etti. Çok sayıda siyasetçinin yanı sıra dünyanın tanınmış sanatçıları da imzacılar arasında yer aldı. Çünkü Türkiye’nin bugüne dek canlılığını koruyan sivil toplumunun yeniden nefes alabilmesi için Taner gibilerin serbest bırakılması gerektiğini biliyorlar.

Taner’in kızı Gülnihal Kılıç son duruşmada bana, “Kendimi, uyanmayı beklediğim kötü bir rüyada gibi hissediyorum,” demişti. Bugün babasını video bağlantısıyla bir cezaevi koğuşunda görmek Gülnihal için zor olacak. Ama Gülnihal babasıyla gurur duyuyor, ben de öyle. Taner’in sayısız insanın hayatını değiştirmek için yaptıklarından gurur duyuyorum. Haklıdan yana mücadele etme kararlığından ötürü gurur duyuyorum. Ama en çok da Taner benim arkadaşım olduğu için gurur duyuyorum.

Andrew Gardner

Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International) Kıdemli Türkiye Araştırmacısı

Deutsche Welle Türkçe

Gündem

Saldırılar sonrası Uber’den ilk açıklama

Published

on

By

Akıllı telefonlar üzerinden araç çağırma şirketi Uber‘den İstanbul’daki taksicilerin saldırılara ilişkin olarak açıklama geldi. Şirketin global merkezinden yapılan açıklamada, “Önceliğimiz bu zor zamanlarda, Uber sürücü ortaklarımızın yanında durmak, onlara gereken hukuki yardımı sağlayıp destek olmaktır” dendi.

Hürriyet’ten Ahmet Can’a yapılan açıklamada “Türkiye’deki operasyonlarımıza, sorumlu bir iş ortağı olarak, sonuna kadar bağlıyız. En çok önem verdiğimiz konuların başında, yerel paydaşlarla beraber çalışarak, birlikte daha akıllı ve çevre dostu şehirler yaratmak geliyor. Buna taksiciler de dahil olduğu için taksi ürünümüz mevcut” dendi.

SAYI 2 BİNİ AŞTI

Ayrıca şirketten yapılan açıklamada Uber’in bulunduğu tüm ülkelerde yerel regülasyonlara uygun olarak faaliyet gösterildiği ve her ülkenin vergi düzenlemelerine uyulduğu vurgulandı.

2014 yılında Türkiye’ye açılan Uber, şu anda iki farklı araç tipiyle hizmet veriyor. Bunlardan biri Mercedes Vito gibi lüks hafif ticari araçlar. Diğeri de taksi platformu. Şirketten paylaşılan bilgilere göre taksi platformunda hizmet veren taksilerinin sayısı 2 bini aştı.

Continue Reading

Öne Çıkanlar

Erdoğan’dan IMF’ye: Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim; sen sadece paranı al!

Published

on

By

AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Suriye’de yaşanan çatışmalarla ilgili olarak NATO‘ya tepki gösterdi. “Yeri geldi Afganistan’da olduk Somali’de olduk şu anda Suriye’de bu olaylar yaşanırken, ey NATO sen ne zaman olacak da gelip bizim yanımızda yer alacaksın?” diyen Erdoğan, IMF‘ye de “Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim; sen sadece paranı al” diye seslendi.

Bolu’da partisinin 6. olağan il kongresinde konuşan Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“Suriye ve Irak sınırlarımız boyunca terör koridoru oluşturmak isteyenler yüzlerindeki maskeleri indirip niyetlerini ifşa ettiler. Kimsenin ummadığı operasyonları başlattık. Müttefikimiz dediğimiz güçlere bakışı sahadaki eylemlere göre yeniden belirledik. NATO’nun üyesiyiz. Yeri geldi Afganistan’da olduk Somali’de olduk şu anda Suriye’de bu olaylar yaşanırken, ey NATO sen ne zaman olacak da gelip bizim yanımızda yer alacaksın? 911 kilometre burada bizim sınırımız var, sürekli terör örgütleri bizi taciz ediyor, Suriye rejimi aynı şekilde bu yollara başvuruyor. Peki sen ne zaman ortaya çıkacaksın, devamlı ben bunları mı söyleyeceğim? Şu ana kadar hala olumlu bir ses söz yok.

“Biz iktidara geldiğimizde de attığımız her adımda bize olmaz dediler, yapamazsınız dediler, başaramazsınız dediler. Daha ileri gidip ‘haddinizi aşmayın ha’ dediler. IMF’nin bize dediği laf ‘olmaz’. Ne olmaz? Sen paranı alıyor musun, alıyorsun. Bizden sonra borç istedi. Arkadaşlar “Verelim mi?” dedi, “Verin” dedim. Bugün borç alan yarın emir alır.

(IMF’ye) Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim. Sen sadece paranı al.”

Continue Reading

Öne Çıkanlar

“Canan Karatay’ı görünce üzülüyorum, depresyonu turşuyla çözmek gibi önerileri tartışmak istemiyorum”

Published

on

By

2015’te Uluslararası Diyabet Federasyonu tarafından verilen diyabet alanında ‘Yılın Bilim Adamı’ ödülünü alan Yılmaz, “Şeker fabrikalarının özelleştirilmesine de pancar üretiminin sınırlandırılmasına da karşıyım. Üretim ağırlığının nişasta bazlı şekerlere kaydırılmasını doğru bulmuyorum” ifadesini kullandı.

Temel Yılmaz’ın Habertürk’ten Kübra Par’ın sorularına verdiği yanıtların ilgili bölümü şöyle:

– Canan Karatay, son günlerde depresyon ilaçlarıyla ilgili açıklamasıyla gündemde. İstanbul Tabip Odası’nın Karatay’a para cezası kesmesine ne diyorsunuz?

Canan Hoca’nın açıklamalarını artık biraz üzüntüyle izliyorum. Depresyonu sadece bağırsaklara ve faydalı-zararlı bakterilere bağlamak, sorunu turşu yiyerek çözmek gibi önerleri de tartışmak istemiyorum! Sorun bu tür talkshow türü yorumlardan çok daha ciddi. Sadece bizim toplum değil, dünyadaki tüm toplumların sorunu. Hekimler arasındaki bu tür tartışmaların yeri medya değil, olmamalı. Bir hipoteziniz varsa, bununla ilgili olarak bir araştırma yaparsınız. Oturup araştırmayı kaleme alırsınız, sonra bu çalışmayı hakemli dergilerden birisine gönderirsiniz. O arada da bir bilimsel kongrede sunmak istersiniz. Oradaki sunumda konunun uzmanları sizi dinler, onayladıkları noktalarda onaylar, akıllarına yatmayan noktalarda da sorularını sorar. Ondan sonra o düzeltmelerini yapar. Yayın, hakemli bir dergide çıkar. Bu artık uluslararası standartlarda yapılmış bir araştırmadır ve herkes bunu uygular.

– Karatay’a temel eleştiriniz, araştırma bulgularını önünüze koymadan konuşması mı?

Evet, somut kanıtlar olmadan konuşmamalı.

– Siz Karatay’ın şeker yükleme testine karşı çıkmasını da eleştiriyorsunuz değil mi?

“Şeker yükleme testini yaptıranların çocukları şeker hastası olur, kalbi delik olur” diyorsanız, bunu kanıtlamanız lazım. Tıpta gelişigüzel konuşma hakkınız yok. İnsan hayatıyla ilişkili olarak karar veren ve daha sonra hesap sorulmayan mesleklerden biri hâkimlik, diğeri de hekimlik. Bir hasta, gelip sizi bir otorite olarak aldığı zaman, ağzınızdan çıkacak her kelimeyi izler. Söylediğiniz bir kelimeye takılır, sabaha kadar uyumaz. Canan Hoca’nın, glikoz tolerans testi yapılmış annelerin çocuklarının verilen glikoza bağlı olarak diyabet olduğuna dair kendi klinik araştırmasını ya da literatüre ilişkin araştırmasını bekliyorum. Baktım ama bulamadım.

– Ama Karatay depresyon ilaçlarının aşırı yaygınlaşmasını eleştirmekte haklı değil mi?

Depresyon ilaç tüketiminin aşırı olduğuna katılıyorum. Bunun temel nedeni, gelişen teknolojinin insanlara getirdiği yeni hayat modeli. İnsanlar artık çok daha uzun saatler çalışıyor, daha uzun süre kapalı ortamlarda kalıyor, daha hareketsiz ve daha stresli. Mesaj-mail trafiği de düşük yoğunluklu stresi tüm güne yaydı. İnsanlar artık sürekli çalışan, sürekli izlenen ve sürekli uyarı ve emirlerle sürekli yönetilen modern köleler haline geldi ve tüm toplumlarda depresyon patladı. İlaç kullanımı da arttı. Ancak bu durum tek başına bu kadar aşırı ilaç kullanımını izah etmez. Sorunu psikoterapik rehabilitasyonlarla çözümlenebilecek birçok insan hemen ilaca yönlendiriliyor. Aşırı miktarda gereksiz, indikasyonsuz ilaç tüketimi var. Bu ilaçlar duyguları etkileyen ilaçlar, stres ve üzüntüleri azaltırken sevinç ve mutlulukları da buduyor. Çalışma koşullarının biraz daha düzeltilmesi, işyerlerinde çalışana psikolojik danışmanlık sağlanması gibi önlemler, sorunların çözümünde çok önemli rol oynayabilir.

Continue Reading

Çok Okunanlar