Connect with us

Öne Çıkanlar

Yeni Asya muhabiri hapishaneki çocukları anlattı

Published

on

İşte Nur Ener Kılıç’ın Yeni Asya okurlarıyla buluştuğu yaptığı o açıklamalar..

“Sizlere selam getirdim. Ama kendi selamımı değil, esaret altındaki annelerin selamını getirdim. Mazlum gencecik insanların selamını getirdim. Gözyaşlarıyla getirdim bu selamları. Ben orada geçirdiğim 357 günün sonunda koğuş kapısından çıkarken arkadaşlarımla vedalaşırken Kazım Güleçyüz ağabeye İbrahim Özdabak ağabeye onların nezdinde hepinize selam söylediler. İnsanlar ağlayarak herşey için teşekkür ettiklerini sizleri ve sizlerin yaptıklarını asla unutmayacaklarını söylediler. Öncelikle onu iletmek istedim.

O koğuşun demir kapısı kapandığında 357 gün boyunca birçok arkadaşın tahliyesine şahit oldum. Birisi orada tahliye olduğunda ilk yapılan şey çok gürültü çıkarmak. Duvarlara, camlara, kapılara birinin oradan çıkıp kurtulacağını herkese duyurmak için bu yapılıyordu. Ama ben çıkarken sadece Kazım abi ve İbrahim abiye selamlarını iletmemi istemeleriydi. Bunu ağlayarak yaptılar. Bu çok ağır bir selam tekrar tekrar iletmek istiyorum.

Ben şimdi 357 günde yaşadığım psikolojik işkenceden, maruz kaldığım hukuksuzluklardan bahsedipte sizi üzmek istemiyorum. Bu akşamki gündemim o cezaevinin kapısının arkasında kalan tutsak çocuklar. Burada çok sayıda anne ve baba var. Bir çocuğun beton bir kutunun içerisinde olması ne demek olduğunu anneler bilir. Bir çocuğun canı bir şey isteyince başka bir şey yemez.

Annelerinin çalıştıklarını zannediyorlar

Patates kızartması istediği için 3-4 gün bir şey yemiyen çocuk var. Tutturdu patates kızartması yiyicem. Anne çaresiz ne yapacağını bilmiyor. Kimi çocuklar orasını işyeri sanıyor. Kimisi yurt sanıyor. Kimisi annesi orada doktor, kimisi öğretmen olarak çalıştığını zannediyor. Sürekli anne burada ne zaman işimiz bitecek burada. Anne ben burada para kazanmanı istemiyorum.

Ne zaman çıkacağız buradan.  Babam nerede. Dışarı neresi, içeri neresi. Koğuşa aniden gelen bu askerler kim, bu gardiyanlar kim? Sürekli çocuklar bunları soruyor. Annelerinin orada para kazandığını zanneden çocuk paraya ait olan herşeyden nefret ettiği için üzerinde kirlenmiş giysisini bile çıkarmıyor. Sen bana yeni giysi alma ben hep bunu giyeceğim diyor. Kirlenmiş giysisini çıkarmıyor. Kıyafet konusunda çok hassas oluyor. Bunları yapan çocuklar 3-4 yaşlarında. Öncelikle ben o çocuklara çok dua etmenizi istiyorum.

Benim yerime çocukların çıkmasını isterdim

357 günün sonunda o kapı açıldığında bana deselerdi ki sen mi buradan çıkmak istersin yoksa 30 günlük akif bebek, annesi ve 4 yaşındaki kardeşi Murat mı çıksın diye sorsalardı? Herhalde hiç düşünmeden onlar çıksın derdim. Onların çıkmasını isterdim. Gazetede yer alan haberde de işte çeşitli sıkıntılar çocuklara, kalem, kitap, boya ve oyuncak verilmediğinden bunlardan bahsetmiştim. Hani iman varsa imkan da vardır diyor ya. Hani iman varsa imkan da vardır. Orada çocukları mutlu etmek için bir şeyler yapmaya gayret ediyorduk. Vaktimin çoğunu kitap okuyarak ve çocuklara bir şeyler yaparak geçti. İşte çocuklara diyordum ki haydi gelin bugün sizi okula yazdıracam. Bir tane plastik masa üzerinde okul kayıt işlemleri yapıyordum. bir çocuk diyordu ki abla çantasız okula gidilir mi?

Ben görüyorum çocuklar okula çantayla gidiyorlar. O sarı toz bezlerini ikiye katlıyorduk. Ondan da çocuğa askılıklı çanta filan yapıyorduk. Her akşam okula gelip çizik çekiyorduk, beraber ders çalışıyorduk. Size gelirken orada çocukların oynadığı şeylerden bir tanesini getirdim. Bu iki tane ilaç kutusu. Murata yaptığımız bir oyuncak arabadaydı.

Murat buna sarılıp yatıyordu. Kimseyle paylaşmıyordu. Çünkü onun tek gördüğü oyuncak oydu. Bu plastik şişe kapakları ve ilaç kutuları, dışında gözükende sallama çayların paketi. Murat orada onlarla oynuyordu. Hatta o kadar ki Murat koğuştaki çöp kutusunun orada bekliyordu ki biri pet su şişesi veya sallama çay poşeti atsa ‘Nur ablam bunlardan icat yapacak. Bunları atmayın’ deyip poşete dolduruyordu sürekli”

Gündem

Saldırılar sonrası Uber’den ilk açıklama

Published

on

By

Akıllı telefonlar üzerinden araç çağırma şirketi Uber‘den İstanbul’daki taksicilerin saldırılara ilişkin olarak açıklama geldi. Şirketin global merkezinden yapılan açıklamada, “Önceliğimiz bu zor zamanlarda, Uber sürücü ortaklarımızın yanında durmak, onlara gereken hukuki yardımı sağlayıp destek olmaktır” dendi.

Hürriyet’ten Ahmet Can’a yapılan açıklamada “Türkiye’deki operasyonlarımıza, sorumlu bir iş ortağı olarak, sonuna kadar bağlıyız. En çok önem verdiğimiz konuların başında, yerel paydaşlarla beraber çalışarak, birlikte daha akıllı ve çevre dostu şehirler yaratmak geliyor. Buna taksiciler de dahil olduğu için taksi ürünümüz mevcut” dendi.

SAYI 2 BİNİ AŞTI

Ayrıca şirketten yapılan açıklamada Uber’in bulunduğu tüm ülkelerde yerel regülasyonlara uygun olarak faaliyet gösterildiği ve her ülkenin vergi düzenlemelerine uyulduğu vurgulandı.

2014 yılında Türkiye’ye açılan Uber, şu anda iki farklı araç tipiyle hizmet veriyor. Bunlardan biri Mercedes Vito gibi lüks hafif ticari araçlar. Diğeri de taksi platformu. Şirketten paylaşılan bilgilere göre taksi platformunda hizmet veren taksilerinin sayısı 2 bini aştı.

Continue Reading

Öne Çıkanlar

Erdoğan’dan IMF’ye: Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim; sen sadece paranı al!

Published

on

By

AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Suriye’de yaşanan çatışmalarla ilgili olarak NATO‘ya tepki gösterdi. “Yeri geldi Afganistan’da olduk Somali’de olduk şu anda Suriye’de bu olaylar yaşanırken, ey NATO sen ne zaman olacak da gelip bizim yanımızda yer alacaksın?” diyen Erdoğan, IMF‘ye de “Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim; sen sadece paranı al” diye seslendi.

Bolu’da partisinin 6. olağan il kongresinde konuşan Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“Suriye ve Irak sınırlarımız boyunca terör koridoru oluşturmak isteyenler yüzlerindeki maskeleri indirip niyetlerini ifşa ettiler. Kimsenin ummadığı operasyonları başlattık. Müttefikimiz dediğimiz güçlere bakışı sahadaki eylemlere göre yeniden belirledik. NATO’nun üyesiyiz. Yeri geldi Afganistan’da olduk Somali’de olduk şu anda Suriye’de bu olaylar yaşanırken, ey NATO sen ne zaman olacak da gelip bizim yanımızda yer alacaksın? 911 kilometre burada bizim sınırımız var, sürekli terör örgütleri bizi taciz ediyor, Suriye rejimi aynı şekilde bu yollara başvuruyor. Peki sen ne zaman ortaya çıkacaksın, devamlı ben bunları mı söyleyeceğim? Şu ana kadar hala olumlu bir ses söz yok.

“Biz iktidara geldiğimizde de attığımız her adımda bize olmaz dediler, yapamazsınız dediler, başaramazsınız dediler. Daha ileri gidip ‘haddinizi aşmayın ha’ dediler. IMF’nin bize dediği laf ‘olmaz’. Ne olmaz? Sen paranı alıyor musun, alıyorsun. Bizden sonra borç istedi. Arkadaşlar “Verelim mi?” dedi, “Verin” dedim. Bugün borç alan yarın emir alır.

(IMF’ye) Türkiye’yi yönetecek birisi varsa o da benim. Sen sadece paranı al.”

Continue Reading

Öne Çıkanlar

“Canan Karatay’ı görünce üzülüyorum, depresyonu turşuyla çözmek gibi önerileri tartışmak istemiyorum”

Published

on

By

2015’te Uluslararası Diyabet Federasyonu tarafından verilen diyabet alanında ‘Yılın Bilim Adamı’ ödülünü alan Yılmaz, “Şeker fabrikalarının özelleştirilmesine de pancar üretiminin sınırlandırılmasına da karşıyım. Üretim ağırlığının nişasta bazlı şekerlere kaydırılmasını doğru bulmuyorum” ifadesini kullandı.

Temel Yılmaz’ın Habertürk’ten Kübra Par’ın sorularına verdiği yanıtların ilgili bölümü şöyle:

– Canan Karatay, son günlerde depresyon ilaçlarıyla ilgili açıklamasıyla gündemde. İstanbul Tabip Odası’nın Karatay’a para cezası kesmesine ne diyorsunuz?

Canan Hoca’nın açıklamalarını artık biraz üzüntüyle izliyorum. Depresyonu sadece bağırsaklara ve faydalı-zararlı bakterilere bağlamak, sorunu turşu yiyerek çözmek gibi önerleri de tartışmak istemiyorum! Sorun bu tür talkshow türü yorumlardan çok daha ciddi. Sadece bizim toplum değil, dünyadaki tüm toplumların sorunu. Hekimler arasındaki bu tür tartışmaların yeri medya değil, olmamalı. Bir hipoteziniz varsa, bununla ilgili olarak bir araştırma yaparsınız. Oturup araştırmayı kaleme alırsınız, sonra bu çalışmayı hakemli dergilerden birisine gönderirsiniz. O arada da bir bilimsel kongrede sunmak istersiniz. Oradaki sunumda konunun uzmanları sizi dinler, onayladıkları noktalarda onaylar, akıllarına yatmayan noktalarda da sorularını sorar. Ondan sonra o düzeltmelerini yapar. Yayın, hakemli bir dergide çıkar. Bu artık uluslararası standartlarda yapılmış bir araştırmadır ve herkes bunu uygular.

– Karatay’a temel eleştiriniz, araştırma bulgularını önünüze koymadan konuşması mı?

Evet, somut kanıtlar olmadan konuşmamalı.

– Siz Karatay’ın şeker yükleme testine karşı çıkmasını da eleştiriyorsunuz değil mi?

“Şeker yükleme testini yaptıranların çocukları şeker hastası olur, kalbi delik olur” diyorsanız, bunu kanıtlamanız lazım. Tıpta gelişigüzel konuşma hakkınız yok. İnsan hayatıyla ilişkili olarak karar veren ve daha sonra hesap sorulmayan mesleklerden biri hâkimlik, diğeri de hekimlik. Bir hasta, gelip sizi bir otorite olarak aldığı zaman, ağzınızdan çıkacak her kelimeyi izler. Söylediğiniz bir kelimeye takılır, sabaha kadar uyumaz. Canan Hoca’nın, glikoz tolerans testi yapılmış annelerin çocuklarının verilen glikoza bağlı olarak diyabet olduğuna dair kendi klinik araştırmasını ya da literatüre ilişkin araştırmasını bekliyorum. Baktım ama bulamadım.

– Ama Karatay depresyon ilaçlarının aşırı yaygınlaşmasını eleştirmekte haklı değil mi?

Depresyon ilaç tüketiminin aşırı olduğuna katılıyorum. Bunun temel nedeni, gelişen teknolojinin insanlara getirdiği yeni hayat modeli. İnsanlar artık çok daha uzun saatler çalışıyor, daha uzun süre kapalı ortamlarda kalıyor, daha hareketsiz ve daha stresli. Mesaj-mail trafiği de düşük yoğunluklu stresi tüm güne yaydı. İnsanlar artık sürekli çalışan, sürekli izlenen ve sürekli uyarı ve emirlerle sürekli yönetilen modern köleler haline geldi ve tüm toplumlarda depresyon patladı. İlaç kullanımı da arttı. Ancak bu durum tek başına bu kadar aşırı ilaç kullanımını izah etmez. Sorunu psikoterapik rehabilitasyonlarla çözümlenebilecek birçok insan hemen ilaca yönlendiriliyor. Aşırı miktarda gereksiz, indikasyonsuz ilaç tüketimi var. Bu ilaçlar duyguları etkileyen ilaçlar, stres ve üzüntüleri azaltırken sevinç ve mutlulukları da buduyor. Çalışma koşullarının biraz daha düzeltilmesi, işyerlerinde çalışana psikolojik danışmanlık sağlanması gibi önlemler, sorunların çözümünde çok önemli rol oynayabilir.

Continue Reading

Çok Okunanlar